|
|
|
|
5 - TASAVVUF NURU - HÜLYA
KONU 5 - ALLAH C.C AYET-İ KERİMELERİ PEYGAMBER OLMAYANLARADA GÖNDERİRMİ
http://www.eda-trabzon34.tr.gg
Allah Peygamberlerden baskasina ayet göndermez
Allah Peygamberlerden baskasina ayet gönderir mi? Hep beraber inceleyelim.
Iste bir hurafeyi daha Kur'an'i Kerim ayetleri isiginda açiklamak üzere yine birklikteyiz.
Kur’ân’in ne dedigini bilmeyen, Kur’ân’dan kopmus bir dîn kültürünün sahibi olanlar, asirlardir Kur’ân hakikatlerinin disinda söylenen sözleri dillerine pelesenk etmislerdir. Devamli bunlari kullanirlar. Allahû Tealâ diyor ki: “Onlar Kur’ân’i bilmezler. Onlar emaniyyeye tâbî olurlar.” Illâ emaniyye. Yani zanlarina dayali bilgilerin sahipleridirler. Ve iste bu zanlara dayali konulardan birisi de Allahû Tealâ’nin âyet indirmesidir. Allahû Tealâ’nin nebîlere indirdigi kitaplar surelerden ve âyetlerden olusur. Eski Ahit; Tevrat, yeni Ahit; Incil, son Ahit de Kur’ân-i Kerim’dir. Üçü de aslinda birbirinin ayni esaslari ihtiva eder. Her üçünün de seriati ayni seriattir. Aralarinda hiçbir farklilik söz konusu degildir.
Allahû Tealâ’nin neler söyledigine bakalim. Tevrat için diyor ki: “O bir nurdur. O bir hidayet rehberidir.”
-5/MÂIDE-44: Innâ enzelnet tevrâte fîhâ huden ve nûrun, yahkumu bihen nebiyyûnellezîne eslemû lillezîne hâdû ver rabbâniyyûne vel ahbâru bimestuhfizû min kitâbillâhi ve kânû aleyhi suhedâe, fe lâ tahsevûn nâse vahsevni ve lâ testerû bi âyâtî semenen kalîlâ(kalîlen). Ve men lem yahkum bimâ enzelallâhu fe ulâike humul kâfirûn(kâfirûne).
Muhakkak ki Tevrat’i Biz indirdik, onda hidâyet ve nur vardir. Kendileri (Hakk’a) teslim olmus peygamberler, yahudilere, onunla hükmeder. Rabbaniler (kendilerini Rabb’lerine adamis olanlar) ve Ahbar olanlar da (zahidler, yahudi âlimler, hahamlar) Allâh’in Kitab’indan korumakla görevli olduklari ile hüküm verirler ve onlar, onun üzerine sahidler oldular. Artik insanlardan korkmayin, Ben’den korkun ve Benim âyetlerimi az bir degere satmayin. Ve kim, Allâh’in indirdigi ile hükmetmezse, o taktirde iste onlar, onlar kâfirlerdir.
Incil için diyor ki: “O bir nurdur. O bir hidayet rehberidir.”
-5/MÂIDE-46: Ve kaffeynâ alâ âsârihim bi îsebni meryeme musaddikan limâ beyne yedeyhi minet tevrâti ve âteynâhul incîle fîhi huden ve nûrun, ve musaddikan limâ beyne yedeyhi minet tevrâti ve huden ve mev’izeten lil muttekîn(muttekîne).
Onlarin izleri üzerine, Tevrat’tan ellerinde bulunani tasdik edici olarak Hz. Meryem’in oglu Isâ’yi gönderdik. Ve ona, içinde bir hidâyet ve bir nur olan, Tevrat’tan ellerinde bulunani tasdik eden ve müttekîler (takvâ sahipleri) için, hidâyete erdirici ve vaaz edici (ögüt verici) olan Incil’i verdik.
Kur’ân-i Kerim için diyor ki: “O bir nurdur. O bir hidayet rehberidir.”
-2/BAKARA-97: Kul men kâne aduvven li cibrîle fe innehu nezzelehu alâ kalbike bi iznillâhi musaddikan limâ beyne yedeyhi ve huden ve busrâ lil mu’minîn(mu’minîne).
De ki: “Kim Cibril’e düsmansa o zaman (bilsin ki) muhakkak ki O, ellerindeki (daha önceki kitaplari) tasdik eden (Kur’ân’i), Allah’in izniyle senin kalbine indirdi. (O Kur’ân), mü’minler için bir hidayet (rehberi) ve müjdedir.”
Üçü de nur, üçü de hidayet rehberidir.
Kur’ân’daki hidayet kavrami, 7 safhali bir müesseseyi ifade eder. 1. hidayetten baslayarak, 7. hidayete kadar ayri ayri hidayet dizayni söz konusudur.
Allah’a ulasmayi dilemeniz, sizi 1. hidayete ulastirir, 1. hidayettesiniz.
14. basamakta mürsidinize ulastiginiz zaman, 2. hidayettesiniz.
Ruhunuz Allah’a ulastigi zaman, 3. hidayettesiniz.
Fizik vücudunuz Allah’a teslim oldugu zaman, 4. hidayettesiniz.
Nefsiniz Allah’a teslim oldugu zaman, 5. hidayettesiniz.
Irsada ulastiginiz zaman, 6. hidayettesiniz.
Iradenizi Allah’a teslim ettiginiz zaman, 7. hidayettesiniz.
Her bir hidayet Kur’ân-i Kerim’de ayri ayri yer almistir. Ama Allahû Tealâ’nin bir hidayet kavrami, bir de hidayete ermek kavrami vardir. Hidayete ermek deyince, konu mutlak olarak teslimleri içerir. Ruhun hidayeti, 22. basamakta tahakkuk eder. Ruh Allah’in Zat’ina ulasir, Allah’in Zat’inda yok olur. Fizik vücudun hidayeti 25. basamakta olusur. Ne zaman fizik vücut Allah’in bütün emirlerini yerine getirirse, yasak ettigi fiilleri islemez olursa, o zaman hidayete ermistir. 27. basamak, nefsin hidayetini isaret eder. Nefste hiç afet kalmamistir.
Nefsin muhtevasinda hiç afet kalmadigi bir noktada olay tamamlanmistir. Nefsin Allah’a teslimi yani hidayeti gerçeklesmistir. Ve nihayet iradenin Allah’a teslimi, 28. basamagin 4. kademesinde gerçeklesir.
Iste böyle bir dizayn söz konusudur. 4 tane teslim, 4 tane hidayete erme. Ruhun hidayete ermesi, fizik vücudun hidayete ermesi, nefsin hidayete ermesi, iradenin hidayet ermesi. Ama hidayete ermek deyince kalin çizgilerle bu, ruhumuzun Allah’a teslimini ifade eder. Allahû Tealâ bu konuda söyle buyurmaktadir:
-3/ÂLI IMRÂN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yesâ’(yesâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Ve sizin dîninize tâbî olandan baska kimseye inanmayin. (Habibim) de ki: “Hiç süphesiz HIDAYET, Allah’in (Kendisine) ulastirmasidir. (Insan ruhunun ölümden evvel Allah’a ulasmasidir.) Size verilenin bir benzerinin baska birine verilmesi (sebebiyle mi) veya Rabbinizin katinda (sizlerle) tartisacaklari için mi (böyle söylüyorsunuz)?” De ki: “Hiç süphesiz fazl, Allah’in elindedir. Onu diledigine verir.” Ve Allah, Vâsi’un Alîm’dir. (Allah herseyi kusatan ve herseyi bilendir.)
-2/BAKARA-120: Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).
Sen onlarin dînine tâbî olmadikça (uymadikça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden (asla) razi olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah’a ulasmak (var ya) iste o, hidayettir.” Sana gelen bunca ilimden sonra eger onlarin hevalarina uyarsan andolsun ki; Allah’tan sana ne bir dost ve ne de bir yardimci olur.
Insan ruhunun vücudundan ayrilarak; Allah’a dogru bir yolculuk yapip Allah’in Zat’ina ulasmasi ve Allah’in Zat’inda yok olmasi, hidayetin ta kendisidir. Birbirinin arkasindan 4 tane hidayet söz konusudur. Ruhun, vechin, nefsin ve idarenin hidayeti. Ama bunlar 7 safhada tesekkül eder. Iste bunlarin hepsi Kur’ân-i Kerim’den birer birer koparilmistir. Bunlar Kur’ân’da var olmasina ragmen, bugünkü Kur’ân tatbikatindan koparilmis olan faktörlerdir. Insanlar Kur’ân hakikatlerini bir tarafa birakmislar, artik Kur’ân’i incelemeyi de devre disi birakmislardir. Ayrica söyle söylenmektedir: “Sakin Kur’ân’i kendiniz incelemeye kalkmayin. O’nu asirlardan beri incelemisler, kitaplar yazmislar. Siz Kur’ân-i Kerim’den neticelere ulasacagim diye bosuna ugrasmayin. Bunu hem yapamazsiniz hem de maazallah çarpilirsiniz.”
Allahû Tealâ’nin bize ögrettiklerini, biz de etrafa açikladikça birtakim insanlar bizi ziyarete geldiler. Söyle 30-40 kisilik kalabalik bir grup. Ve bizi hesaba çektiler. Biz de sonuna kadar onlari dinledik. Belki 20 dakika, 25 dakika konustular. Biz de Allahû Tealâ’ya: “Ne yapmamiz lâzim gelir?” diye sorduk. Allahû Tealâ buyurdu ki: “Onlari yemine davet et.” Bu söyledikleri kavramlardan bir tanesi de: “Sen âyetlerle dolu bir kitap yazmissin. Allahû Tealâ peygamberlerden baskasina âyet indirmeyecegine göre, sen neden bahsediyorsun? Sen bir sahtekârsin.” Biz de Allahû Tealâ’dan cevabi aldiktan sonra, Kur’ân-i Kerim’i ortaya çikardik. Al-i Imran Suresinin 61. âyet-i kerimesini açtik ve onlara dedik ki: “Simdiye kadar siz konustunuz. Allahû Tealâ bize: ‘Sus.’ dedi, sustuk. Sözleriniz bitti. Simdi sira bizde. Bizim sahtekâr oldugumuzu söylüyorsunuz. Söylediklerimize inanmiyorsunuz. Allahû Tealâ’nin yazdirdigi kitabi bize Allahû Tealâ’nin yazdirdigina da inanmiyorsunuz. Bizim uydurdugumuz kanisindasiniz. Simdi Allahû Tealâ’nin huzurunda karsilikli yemin edecegiz. Iki taraftan birisi yalan söylüyor. Allah’in lâneti yalan söyleyenin üzerine olsun. Hadi bakalim gel, Kur’ân-i Kerim’in üzerine elini koy. Biz de koyduk. Yeminleselim.”
Sevgili kardeslerim, 40 kisilik grup birkaç dakika içinde, hiçbir sey söyleyemeden salonu terk ettiler. Daha evvel birkaç kisinin böyle bir yeminden sonra öldügünü ögrenmislerdi.
Allahû Tealâ acaba peygamberlerden baskasina âyet indirir mi? Bunu, dîn konusunda ileri geldigini düsündügünüz, televizyonlari parsellemis olan dîn fukaralarina bir sorun. Hepsi de profesör payesi ile ortalikta gururla dolasirlar. Çalimlarindan yanlarindan geçilmez. Ama Kur’ân bilgisi sadece okuduklari kitaplara münhasir kalmistir. Sorun, size diyeceklerdir ki: “Allah peygamberlerden baskasina asla âyet indirmez.” O zaman da: “Çok güzel. Hadi simdi Kur’ân-i Kerim’e bakalim.” Allahû Tealâ buyuruyor ki:
-7/A'RÂF-175: Vetlu aleyhim nebeellezî âteynâhu âyâtinâ fenseleha minhâ fe etbeahus seytânu fe kâne minel gâvîn(gâvîne).
Onlara, âyetlerimizi verdigimiz kimsenin haberini oku (anlat). Sonra o, ondan (âyetlerden) ayrildi, artik seytan onu kendisine tâbî kildi. Ve böylece o zarar görenlerden (azginlardan) oldu.
Tipki onlar gibi dîn âlimi olduklarini düsünen, aslinda dînden habersiz bir sürü zavalli simdi diyecekler ki: “Aa, Allahû Tealâ peygamberlerden baskasina da âyet indirirmis.” Bir kismi ise, âyet bu kadar açik yazmasina ragmen, bizim üçkâgitçilarin yaptigini yapacaklardir. Bizi makasa alip: “Hayir, bu âyet o mânâya gelmiyor.” diyeceklerdir. Su insanlar ne ugruna bu kadar küçülebiliyorlar, söyler misiniz sevgili kardeslerim? Allah’in hakikatlerini saptirma gayretinin arkasinda seytandan baska ne var ki?
“Allah peygamberlerden baskasina âyet indirir mi?” Adamlar açik ve kesin olarak: “Indirmez.” diyorlar. Allahû Tealâ Kur’ân-i Kerim’de açik ve kesin olarak: “Indiririz.” diyor. Iste âyet-i söyledik. Hem de Allahû Tealâ öyle birine âyet vermis ki; o kisiyi seytan sonradan kontrolü altina almis. Adam gavinlerden, igvaya düsenlerden olmus. Seytan tarafindan azdirilan, saptirilanlardan olmus.
Sevgili kardeslerim, “Allah peygamberlerden baskasina âyet verir mi?” sorusuna, A’raf Suresinin 175. âyet-i kerimesi cevap vermektedir. Allahû Tealâ: “Veririz.” buyurmaktadir. Hem de öyle bir kisiye vermis ki; o kisi sonradan azmis, seytan tarafindan Allah’in yolundan çikartilmistir.
Demek ki kuru kuruya iddia, Kur’ân-i Kerim karsisinda iflas etmeye mecburdur. Her ne kadar üçkâgitçilikla insanlarin gözünü boyamak kisa bir süre mümkün olabilirse de, bunun için çalisanlar sonunda mutlaka iflas edeceklerdir. Evvelâ böyle bir yalana basvurmanin arkasinda ne vardir diye bakmak lâzim. Inkâr vardir: Allah’in âyetleri onlar için önemli degildir. Önemli olan, insanlarin ne yazdigidir. Asirlardan beri insanlarin yazdigi emaniyye kitaplar, onlar için önemlidir. “Sakin Kur’ân’a bakma, Kur’ân’i birilerine ögretmeye ve anlamaya kalkma. Bunca âlim Kur’ân hakkinda kitap yazmislar. Artik Kur’ân’in her tarafi belli olmus durumda. Kur’ân’a bakmanin lüzumu yok. Onlardan dînini ögren.” diyerek, insanlari korkutmuslardir.
Iste her kim bu insanlardan ve o el yazmasi kitaplardan dînlerini ögrenmeye kalkarsa, onlar bu gördügünüz profesör üstatlarin korkunç durumuna düserler. Hamdolsun ki hepsinin yazdigi kitaplar, Kur’ân-i Kerim meâlleri elimizde. Ne kadar büyük gaflar yaptigini herkese her an ispatlayabiliriz.
Allahû Tealâ’nin dizaynina dikkatle bakin. Bu dizaynda Allah’in sadece dogrulari vardir. Kur’ân bir hak dizisidir. Haksa hakikat kelimesinin kökenini olusturur. Hakikat, hakkin tecellisidir. Kur’ân haktan ibarettir yani Allah’in hakikatlerinden. Ne diyorsa, %100 haktir.
Öyleyse bugünkü konusmamizin temelini teskil eden: “Allahû Tealâ peygamberlerden baskasina âyet indirir mi?” sözünün cevabi buradadir. Allah peygamberlerden baskasina da âyet verir, yazdirir. Aksini iddia eden, bu âyet-i kerimeye baksin. Ve bu iddiadan utanç duysun. Ama utanmayan insanlar, hangi standartlar içinde olurlarsa olsun yüzsüzce siritirlar, utanmazlar. Onlarin edep müessesesi tamamen dumura ugramistir.
Allah yolunda güzellikleri yasamak herkesin hakkidir. Allah’in yolundaki olgular hak ve vazifeden tesekkül eder. Önce siz vazifenizi yapacaksiniz, sonra da hakkinizi alacaksiniz. Peki bu bapta acaba insanin vazifesi nedir? Iste burada durun sevgili kardeslerim. Aldanisin baslangiç noktasi burasidir. Burada iblisi tanimaliyiz.
Kimdir iblis? Âdem (A.S)’in bas düsmani. Hedefi nedir? Âdem (A.S)’i Allah’in gözünde küçük düsürmek. Hedefi nedir? Onun bütün zürriyetini kendisine tâbî kilmak. Yapabilmis mi? Kiyâmet gününe kadar konusuyoruz, evet. Insanlarin büyük kismini kendisine baglamayi basaracagi, Kur’ân âyetleri ile kesindir.
Iblis, Âdem (A.S)’in önünde secde etmedigi için Allah’in huzurundan kovulur. Ve Allahû Tealâ sorar: “Ey iblis, emrime ragmen, senin Âdem (A.S)’a secde etmemenin sebebi nedir?” Iblis der ki: “Sen beni dumansiz atesten yani enerjiden yarattin. Onu ise topraktan yarattin. Ben ondan üstünüm. Onun için onun önünde secde etmem.”
-7/A'RÂF-12: Kâle mâ meneake ellâ tescude iz emertuk(emertuke), kâle ene hayrun minh(minhu), halaktenî min nârin ve halaktehu min tîn(tînin).
(Allahû Tealâ) söyle buyurdu: “Sana (secde etmeyi) emrettigim zaman, seni secde etmekten men eden nedir?” Iblis: “Ben ondan hayirliyim,beni atesten ve onu nemli topraktan (balçiktan) yarattin.” dedi.
Allahû Tealâ der ki: “Huzurumdan kovuldun. Derhal oradan uzaklas. Seni cehennemde sonsuza kadar cezalandiracagim.”
-7/A'RÂF-13: Kâle fehbit minhâ fe mâ yekûnu leke en tetekebbere fîhâ fahruc inneke mines sâgirîn(sâgirîne).
(Allahû Tealâ): “Öyleyse oradan in! Artik orada senin kibirlenmen olmaz. Hemen oradan çik. Muhakkak ki, sen alçaklardansin.” buyurdu.
Iblisin cevabi söyledir: “Yarabbi, beni kiyâmet gününe kadar yasat. Kiyâmet gününe kadar bana mühlet ver. Eger beni kiyâmete kadar yasatirsan, o zaman ben bu Âdem (A.S)’in bütün zürriyetini kendime baglayacagim. Önlerinden, arkalarindan, saglarindan, sollarindan tesir edecegim, Sirati Mustakîm üzerinde oturacagim. Ve onlarin Sirati Mustakîm’e ulasmalarina mâni olacagim. Eger, hayatimi o güne kadar uzatirsan, göreceksin ki o gün ben pek azi hariç hepsini kendime baglayacagim.”
-7/A'RÂF-14: Kâle enzirnî ilâ yevmi yub'asûn(yub'asûne).
(Seytan): “Beas gününe (dirilecegimiz güne, kiyâmet gününe) kadar bana izin (mühlet) ver.” dedi.
-7/A'RÂF-15: Kâle inneke minel munzarîn(munzarîne).
(Allahû Tealâ): “Muhakkak ki sen izin (mühlet) verilenlerdensin.” buyurdu.
-7/A'RÂF-16: Kâle fe bimâ agveytenî le ak'udenne lehum sirâtekel mustekîm(mustekîme).
(Iblis): “Bundan sonra, beni azdirman sebebiyle, mutlaka Senin Sirati Mustakîmin’e onlara karsi (mani olmak için) oturacagim.” dedi.
-7/A'RÂF-17: Summe le âtiyennehum min beyni eydîhim ve min halfihim ve an eymânihim ve an semâilihim, ve lâ tecidu ekserehum sâkirîn(sâkirîne).
Sonra, elbette onlara, önlerinden, arkalarindan, saglarindan ve sollarindan gelecegim ve onlarin çogunu sükredenlerden bulmayacaksin.
Ifade nedir? Iblis: “Pek azi hariç hepsini kendime baglayacagim.” diyor.
Kiyâmet günü seytan bunu basarmis olacak mi? Ne yazik ki evet. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
-34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mûminîn(mûminîne).
Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannini (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü’minleri olusturan bir firka (Allah’a ulasmayi dileyenler) hariç, hepsi ona (seytana) tâbî oldular.
Zan, bizim Türkçemizde sadece zan anlamina gelmez, “kesin sekilde inanmak” anlamina da gelir. “Hedef tayin etmek” anlamina da gelir. Allahû Tealâ: “Hedefini insanlar için gerçeklestirdi. Mü’minleri olusturan bir tek firka hariç bütün firkalar seytana kul oldular.” diyor.
Hersey insan ile seytan arasinda cereyan etmektedir. Insanin en büyük hedefi Allah’in en üst seviyede kulu olmaktir. Seytanin da en büyük hedefi bütün insanlari bu hedeften mahrum kilmaktir. Herkesi kendisi ile beraber cehenneme almaktir. Sebe Suresinin 20. âyet-i kerimesi kesin bir gerçegi ifade etmektedir. Bir tarafta iblis ve iblise tâbî olanlar; öbür tarafta Allah’a tâbî olanlar, Allah’a ulasmayi dileyenler, Allah’a ulasmayi dileyenlerin olusturdugu mü’minleri vücuda getiren bir tek firka söz konusudur.
O bir tek firka, mü’minleri olusturan bir tek firkadir. Mü’minler kimdir? Çok açik; Allah’a ulasmayi dileyenler. Peki dilemeyenler? Dilemeyenler; geriye kalan bütün firkalardir. O bir tek Allah’a ulasmayi dileyenlerin olusturdugu firkanin disindaki bütün firkalardir. Iste onlar seytana tâbî olanlar, seytana kul olanlar, seytana, insan ve cin seytanlara dost olanlardir.
Allahû Tealâ A’raf Suresinin 175. âyet-i kerimesinde buyuruyor ki: “Öyle bir insani bile Allahû Tealâ âyet indirmis ki; o kisi sonradan seytana tâbî olmus, seytana uymus, seytanin igvasina düsmüs.”
Allahû Tealâ insanlari sadece ikiye ayirir. 1. grupta Allah’a ulasmayi dileyenler, 2. grupta onun disindakiler vardir. Onun disindakiler bütün negatif faktörlerin sahipleridir. Kim Allah’a ulasmayi dilemezse;
Insan ve cin seytanlarin dostu olur,
Insan ve cin seytanlara (taguta) kul olmus olur.
Öyleyse Allah’a dost olabilen kisi kimdir? Allah’a ulasmayi dileyen kisidir. Allah’a dost olamayip da taguta dost olan kisi kimdir? Allah’a ulasmayi dilemeyendir.
Iki grup âyetten neticeye bakalim. Dost olmaktan bahsediyoruz. Dost olmak, Kur’ân-i Kerim’de evliya olmak diye geçmektedir. Allah’in velîsi olmak, Allah’in evliyasi olmak. Velî, dost; evliya da dostlar demektir. Ama Türkçe’ye evliya kelimesi tekil olarak girmistir.
Allah’a sonsuz hamd ve sükrederiz ki; bu dizayn içerisinde hepimiz için en uygun sonuç ortadadir. Bu sonuç hepimiz için Allah’a ulasmayi dilemeyi muhtevasina alir. Eger böyle bir sey yoksa, Allah’a ulasmayi dilemiyorsak, o zaman taguta dostuz, tagutun kuluyuz.
Evvelâ dostluk meselesini beraberce inceleyelim. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
-10/YÛNUS-62: E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Muhakkak ki Allah’in evliyasina (dostlarina), korku yoktur. Onlar, mahzun da olmazlar, öyle degil mi?
-10/YÛNUS-63: Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).
Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah’a ulasmayi dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuslardir.
-10/YÛNUS-64: Lehumul busrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhireh(âhireti), lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).
Onlara, dünya hayatinda ve ahirette müjdeler (mutluluklar) vardir. Allah’in sözü degismez. Iste O, fevz-ül azîmdir.
Allah’in dostlari kimmis? Takva sahipleri. Takva sahipleri kimmis? Âmenû olanlar. Allah’in evliyasi âmenû olanlar yani Allah’a ulasmayi dileyenlerdir. Hem takva sahibi olmak, hem de âmenû olmak, Allah’a ulasmayi dilediginiz noktadan baslar. Bu, konunun baslangiç noktasidir. Âmenû olmak ve takva sahibi olmak. Her ikisi de birincisi.
Ne zaman bu kisi mürsidine ulasirsa, 2. defa âmenû olur ve tâbiiyet takvasinin sahibi olur. Burasi 14. basamaktir.
21. basamakta kisi ruhunu Allah’a ulastirir. 22. basamakta ruhu Allah’in Zat’inda yok olur. Kisi evvab takvasinin sahibi olur. Yani meaba siginmis olan kisinin takvasina ulasir. Ve bu seviyede bir âmenû olmak da söz konusudur. Evvablar seviyesinde âmenû olmak, 22. basamakta gerçeklesir.
25. basamak fizik vücudunu teslim edenlerin takvasidir; muhsinler takvasidir. Burada muhsinler seviyesinde âmenû olmak söz konusudur.
27. basamakta nefsin teslimi gerçeklesir. Kisi ihlâs takvasina ulasir. Ihlâs seviyesinde âmenû olur.
28. basamagin 5. kademesinde irsada memur ve mezun kilinir. Burada irsad takvasi ve irsada ulasanlar seviyesinde iradenin de Allah’a teslimini ihtiva eden, bihakkin takva veya hakka tukatihi takva, mürsidler takvasina ulasilir. Bihakkin takva ve bihakkin âmenû olmak gerçeklesir. Kisi rüyetullah takvasina ulasir. Bu noktada Allah’in Zat’ini görerek âmenû olmak söz konusu olur.
7 tane safha, 28 basamagin 5. basamagina kadar normal standartlarda bir insanin çikabilecegi en yüksek seviyedir.
Sevgili kardeslerim, herseyin en güzelini görüyorsunuz. Allah yolunda önemli olan Allah’a ulasmayi dilemektir. Dileyince âmenû oldunuz. Ve dilediginiz zaman, Allah’in evliyasi oldunuz, Allah’in dostu oldunuz. Bundan evvel çok açik bir sekilde tagutun dostuydunuz. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
-2/BAKARA-256: Lâ ikrâhe fîd dîni kad tebeyyener rusdu minel gayy(gayyi), fe men yekfur bit tâgûti ve yu’min billâhi fe kadistemseke bil urvetil vuskâ, lenfisâme lehâ, vallâhu semîun alîm(alîmun).
Dînde zorlama yoktur. Irsad yolu (hidayet yolu; Allah’a ulastiran yol), gayy yolundan (dalâlet yolu; seytana, cehenneme ulastiran yoldan) açikça (ayrilip) ortaya çikmistir. Artik kim tagutu (seytani ve seytana ulastiran yolu) inkâr edip de Allah’a îmân ederse (mü’min olur, Allah’a ulastiran yolu tercih ederse), böylece o, (Allah’tan) kopmasi mümkün olmayan urvetul vuskaya (saglam bir kulba, mürsidin eline) tutunmustur. Allah Sem’î’dir, Alîm’dir.
Neden bahsediyoruz? Bahsettigimiz sey son derece açik. Allahû Tealâ diyor ki: “Dînde zorlama yoktur. Irsad yoluyla, rüsd yoluyla gayy yolu birbirinden tamamen ayrildi. Tebeyyün etti, belirdi yani hudutlari çizildi. Aydinlandi, ifade edildi. Kim tagutu, insan ve cin seytanlari inkâr ederse, devre disi birakirsa, Allah’a âmenû olursa, o zaman Allah’tan kopmasi mümkün olmayan bir kulpa simsiki sarilir. Hem Allah’in ipine sarilir, Sirati Mustakîm’in üzerinde olur hem de insanlardan bir ipe sarilir.”
-2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Allah, âmenû olanlarin (Allah’a ulasmayi dileyenlerin) dostudur, onlari (onlarin nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çikarir. Ve kâfirlerin dostlari taguttur (onlar, seytani dost edinirler, seytan kimseye dost olmaz), onlari (onlarin nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çikarirlar. Iste onlar, ates ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardir.
Öyleyse kim Allah’in dostudur? Allah’a ulasmayi dileyen, âmenû olanlar. Burasi kurtulusun baslangiç seviyesidir. Âmenû olmak, mü’min olmak demektir. Allah’a inananlardan sadece Allah’a ulasmayi dileyenler hak mü’min olabilirler.
Bu âmenû olanlar kimdir? Allah’in dostlaridir. Allah sadece âmenû olanlarin, Allah’a inananlardan Allah’a ulasmayi dileyenlerin dostudur. Allah’a inanmak kurtulus için yetmez. Mutlaka Allah’a ulasmayi dilemek temel sarttir. Olmazsa olmaz sarttir. Eger kisi Allah’a inaniyor ama Allah’a ulasmayi dilemiyorsa kurtulusu hiçbir sekilde mümkün degildir.
Peki taguta dost olanlar kimlermis? Kâfirler. Kâfirler küfredenler, inkâr edenlerdir. Neyi inkâr edenler? Herseyden evvel Allah’i inkâr edenler. Onlarin gidecegi yer cehennemdir. Onlarin kalpleri, Bakara Suresinin 257. âyet-i kerimesi geregince nurdan tekrar karanliga döndürülür.
Burada Allahû Tealâ’nin bir güzelligi söz konusudur. Açik bir sekilde, Allah’in dostlarinin kim oldugu ifade edilmektedir. Âmenû olanlar, Allah’in dostlaridir. Allah’a inananlardan sadece Allah’a ulasmayi dileyenler Allah’in dostudur. Geri kalan hiç kimse Allah’in dostu degildir. Bu, Allah’in dostu açisindan olaya bakisimiz. Bir de Allah’a kul olmak açisindan bakalim.
Taguta kul olanlar kimdir? Allah’a kul olanlar kimdir? Allahû Tealâ buyuruyor ki:
-39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul busrâ, fe bessir ibâd(ibâdi).
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin seytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçindilar, kendilerini kurtardilar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulasmayi dilediler). Onlara müjdeler vardir. Öyleyse kullarimi müjdele!
Allahû Tealâ burada sahâbeden bahsetmektedir. Onlar, Allah’a ulasmayi dilemisler, Allah’a yönelmisler ve bu sebeple taguta kul olmaktan kurtulup Allah’a kul olmuslardir. Allahû Tealâ: “Onlara müjdeler vardir. Kullarimi müjdele.” buyurmaktadir. Burada sahâbenin önce taguta kul olduklari, sonra taguta kul olmaktan kurtulduklari ve Allah’a kul olduklari ifade edilmektedir. Kim bunlar? Sahâbe. Ne yapmislar? Allah’a yönelmisler, Allah’a ulasmayi dilemisler.
Sahâbe taguta kul iken, Allah’a kul olmustur. Bunlar Kur’ân bilgileridir. Su dîn ögretenlerin kitaplara bakmak suretiyle, dîn ögrendiklerini zannedenlerin hiç bilmedikleri konular. Eger Allahû Tealâ bize bunlari ögretmeseydi, biz de sizlere ögretemeyecektik, sevgili kardeslerim.
Hersey öylesine güzel ki! Eger Allah dostunuzsa, O size dost olmussa, sizi Kendisine dost kilmissa, su dünya üzerinde daha ötede ne var ki? Kâinatta, âlemlerde, daha ötede ne var ki? Iste hepiniz için ayni sey söz konusu olmali: Allah’a dost olmak, Allah’a kul olmak. Kullugun da, dostlugun da basladigi nokta orasidir: Allah’a ulasmayi dilemek. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
-16/NAHL-36: Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu), fe sîrû fîl ardi fanzurû keyfe kâne âkibetul mukezzibîn(mukezzibîne).
Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kildik). (Allah’a ulasmayi dileyerek) Allah’a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin seytanlardan) içtinap etsinler (sakinip kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kismini, (Resûlün daveti üzerine Allah’a ulasmayi dileyenleri) Allah hidayete erdirdi ve bir kisminin (dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak oldu. Artik yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanlarin akibetinin, nasil olduguna bakin (görün).
Allahû Tealâ burada, Allah’a ulasmayi dilemeyen herkesin dalâlette oldugunu ifade etmektedir. Öyleyse Allah’a ulasmayi dilemeyen insanlara bakiyoruz. Bu insanlar dalâlette kalmislardir. Bu insanlar küfürde kalmislardir. Bu insanlar Allah’in âyetlerinden gâfiller, bu insanlarin gidecekleri yer cehennemdir. Kim Allah’a ulasmayi dilemezse onlar için kurtulus söz konusu degildir.
Allahû Tealâ söyle buyurmaktadir:
-10/YÛNUS-7: Innellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulasmayi (hayatta iken ruhlarini Allah’a ulastirmayi) dilemezler. Dünya hayatindan razi olmuslardir ve onunla doyuma ulasmislardir ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardir.
-10/YÛNUS-8: Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
Iste onlarin kazandiklari (dereceler) geregince varacaklari yer atestir (cehennemdir).
Allahû Tealâ diyor ki: “Onlar ki bize mülâki olmayi, ruhlarini ölmeden evvel bize ulastirmayi dilemezler. Onlar dünya hayatindan razi olmuslardir. Dünya hayati ile mutmain olurlar. Onlar bizim âyetlerimizden gâfil olanlardir. Onlarin gidecekleri yer, kazandiklari dereceler itibariyle atestir.”
“Kazandiklari dereceler itibariyle onlarin gidecekleri yer atestir.” ne demek? Allahû Tealâ bu konuda söyle buyurmaktadir:
-23/MU'MINÛN-103: Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
Ve kimin mizani (sevap tartilari), hafif gelirse iste onlar, nefslerini hüsrana düsürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardir.
Hüsranda olanlarin dalâlette oldugunu görüyoruz. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
-7/A'RÂF-178: Men yehdillâhu fehuvel muhtedî ve men yudlil fe ulâike humul hâsirûn(hâsirûne).
Allah kimi hidayete erdirirse (kendisine ulastirirsa), artik o hidayete ermistir. Ve kim dalâlette birakilirsa, iste onlar, onlar artik hüsrana ugrayanlardir (nefslerini hüsrana düsürenlerdir).
Demek ki, Allah’a ulasmayi dilemeyenler hüsrandadir, gidecekleri yer cehennemdir. Allah’in âyetlerinden gâfillerdir ve dalâlettedirler.
Gördünüz ki; bu insanlar ayni zamanda seytanin dostlari, tagutun dostlari ama asla Allah’in dostlari degiller. Allah’in dostlari sadece âmenû olanlardir. Âmenû olmaksa Allah’a inanmakla degil, Allah’a ulasmayi dilemekle baslayan bir vetiredir. Sadece irsad yolunu tercih edeceklerin yoludur. Gayy yolunu tercih edenlerin hiçbir zaman kurtulma sanslari yoktur.
O takva sahibi olmayan insanlar, dalâlette kalan insanlar, sirkte olan insanlar kimdir? Allah’a ulasmayi dilemeyen herkes sirktedir. Sözlerimize çok kizanlar var, bunu yakînen biliyoruz. Ama korkup gözlerini kapatmak, ölüme çare degildir. Öyleyse ya sözlerimiz dikkate alinacaktir, dikkate alanlar mutlaka kurtulacaktir veya dikkate alinmayacaktir; o zaman insanlarin gidecekleri yer cehennemdir. Biz bunu herkese ögretmekle vazifeliyiz.
Özellikle dîn ögretenlere ögretmek mecburiyetindeyiz. Gözümüzün önünde birakiniz baska ülkeleri; ama bizim ülkemizde sadece dîn konusundaki cehaletleri sebebiyle 60 milyondan fazla insan cehenneme dogru yürüyor. Bir tek dilek, hepsini kurtaracak ve insanlar sözlerimize inanmiyorlar. Âyetlere bakip onlari net olarak tespit etmek yerine, cahil dîn adamlarina soruyorlar: “Dogru mu söylüyor?” diyorlar. Onlar da diyorlar ki: “Hayir dogru söylemiyor, yalan söylüyor.” Neden böyle söylüyorlar? Kibirlerine yediremiyorlar. Simdiye kadar söylediklerinin yanlis oldugu anlasilacak da küçümsenecekler diye.
Sevgili kardeslerim, bu bencilligin bu kadari çok korkunç bir sey degil mi? 60 milyondan fazla insanin cehenneme gitmesine göz yumarak, insanlarin karsisinda küçülmek istemeyen dîn âlimleri. Aslinda küçülmek diye bir sey söz konusu degil. Çünkü bilmemekte hatali degiller ki. Insanlar sadece ögrendiklerini ögretebilirler. Ve onlara ögretilen de, ögrettikleri yanlis ve eksik ilim.
Konumuz: “Allah peygamberlerden baskasina âyet verir mi, âyet indirir mi?” idi. A’raf Suresinin 175. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ peygamber olmayan yani nebî olmayan, hatta resûl de olduguna dair bir isaret olmayan, üstelik de daha da ötede seytana neticede tâbî olan birisine dahi, açik ve kesin bir sekilde âyet indirdigini ifade etmektedir.
Kur’ân’a bakmadan sakin bir sey söylemeyin sevgili kardeslerim. Kur’ân’a bakmadan sakin insanlarin söyledigine inanmayin. Simdi hepinizin üzerine düsen vazife, A’raf Suresinin 175. âyet-i kerimesine bakip, bu hakikati tespit ve tescil etmektir. Allahû Tealâ peygamberlerden baskasina âyet indirdigini, A’raf-175’te açikça ortaya koymaktadir.
|
Bugün 5 ziyaretçi (6 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|
|
|