Ekle

HAKİKAT VE DÜNYA WEB GROUP
İLETİŞİM FORMU
ZİYARETÇİ FORMU
1 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 1-
2 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 2 -
3 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 3 -
4 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 4 -
5 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 5 -
6 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 6 -
7- EDA GÜLNİHAL - WİNDOWSLİVE 1
SANAL ALEM - SANAL ALEMDE NEFS ÇIKMAZI - 3 -
1 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU - 1 - RESUL VE NEBİİ KAVRAMI
2 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU - 2 - MEALLERDE GİZLENEN HİDAYET SIRLARI
3 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - 3 - KULLUK VE İBADET
4 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 4 - ALLAH KALP GÖZÜYLE GÖRÜLÜR
5 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 5 - ALLAH C.C AYET-İ KERİMELERİ PEYGAMBER OLMAYANLARADA GÖNDERİRMİ
6 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 6 - NEFSİ ISLAH EDEN AMELLER
7 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 7 - MÜSLÜMANLARIN BİRLİK VE BERABERLİĞİ
8 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 8 - HADİS-İ ŞERİF ANEKTODLARI
9 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 9 - HİDAYET SIRAT- I MUSTAKİYMDİR
10 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 10 - HİDAYET VE DALALET
11 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 11 - HİKMET - İ İLAHİ
12 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 12 - İSLAM VE İHLAS
15 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 15 - LA İLAHE İLLALLAH
13 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 12 - İSLAM VE İRFAN
14 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 14 - CENNETE GİDEN YOL
16 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 16 - MEHDİ A.S
17 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 17 - MEHDİ A.S VE ÇIKIŞI
18 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 18 - MEHDİ A.S VE İRŞADI
19 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 19 - MÜRŞİD - İ KAMİL
20 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 20 - MÜRŞİDE TAABİYET
21 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 21 - NEFS TEZKİYESİ
22 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 22 - RUH VE VÜCUD
23 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 23 - TAKVA VE İSLAM
24 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 24 - ALLAHA TESLİMİYET
25 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 25 - ULUL ELBAB
26 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 26 - ZAN VE MÜSLÜMAN
27 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 27 - ZİKİR VE ZİKİR EHLİ
28 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 28 - MÜSLÜMAN ZULMETMEZ
29 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 29 - ZÜHT VE İSLAM
30 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 30 - HUKUK AHLAK VE İSLAM
31 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 31 - AİLE VE İSLAM
TURKISC PEOPLE FOLK MUSIC BOX
HAKİKAT VE DÜNYA FACEBOOK

29 - TASAVVUF NURU - HÜLYA

KONU 29 - ZÜHT VE İSLAM

http://www.eda-trabzon34.tr.gg


Züht
Züht ne demektir?


Kur’ân-i Kerim’de züht kelimesinin geçtigi bir tek âyet vardir: Yusuf Suresinin 20. âyet-i kerimesi. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

12/YUSUF-20: Ve serevhu bi semenin bahsin derâhime ma'dûdeh(ma'dûdetin), ve kânû fîhi minez zâhidîn(zâhidîne).                                                                                              
Ve onu (Yusuf'u), az bir fiyatla, birkaç dirheme sattilar. Çünkü; ona karsi zahidlerden idiler.

Bu negatif zühtü anlatiyor. Ama bizim konumuz velâyet makamlarindan züht makami; pozitif züht. Zahid olmak Allahû Tealâ’nin indinde öyle bir müessesedir ki; oradaki kisi gününün her gün 12 saatten daha fazlasini zikirle geçirir. Yani günün yarisindan daha fazlasini zikirle geçiren bir insan söz konusudur. Sadece o zahiddir. Ne yapmistir? Dünya hayatina deger vermedigini, Allah için oldugunu, her gün günün yarisindan daha fazla zikrederek Allah’a ispat etmistir. O kisinin zikirle geçen zamani, zikirsiz geçen zamanindan daha ötededir.

Öyleyse bu noktadaki kisi günün yarisindan daha fazla zikrettigi için her gün günün yarisindan daha fazla Allah’in güzelliklerini yasar, baskalarina yardimda bulunur. Hayatini öyle bir dizaynla dizayn etmistir ki; bu muhtevada o kisinin her gün, 12 saatten daha fazla bir süre, sadece güzellikleri islemesi söz konusudur. 12 saatten daha fazla bir süre Allah’i zikretmesi söz konusudur.

Bir insanin Allah’a olan sevgisi ile kendi sahsina karsi duydugu sevgiyi mukayese etmek, o kisinin 24 saatlik bir zaman parçasinda Allah’i ne kadar zikrettigini ortaya koymakla söz konusu olabilir. Allahû Tealâ’nin bu konudaki ölçüsü budur. Eger bir insan günde 12 saat Allah’i zikrediyorsa; %50 kendisini seviyor, %50 Allah’i seviyor demektir. Bir insan günde 2,5 saat Allah’i zikrediyorsa, bu süre 24 saatlik bir zaman parçasinin yaklasik %10’u oldugu için, kendisine karsi sevgisi %90’dir, Allah’a karsi sevgisi sadece %10’dur.

Allahû Tealâ niçin daimî zikri farz kilmistir? Daimî zikre ulasin da Allahû Tealâ’ya bütünüyle O’nun oldugunuzu, Allah’in oldugunuzu, Allah için yasamaya basladiginizi ispat edin diye. Bu sebeple daimî zikrin sahiplerinin Allah’in indinde ayri bir hüviyeti vardir.

Bir insan hangi standartlarda, nasil, hangi makamlardan geçerek züht makamina ulasir; gelin bunu beraberce gözden geçirelim.

Bir insanin sadece iki tane alternatifi vardir:

1-     O kisi cehenneme gider. Edebiyyen cehennemde kalir.

2-     Gene kiyâmet günü cehenneme girer ama ayni gün cehennemden ayrilarak Allah’in cennetine girer.

Bir insani cehennemden kurtaran sey züht degildir. Zühtten çok önceki bir kavramdir. Bu kavram Allah'a mülâki olmayi dileme kavramidir, Allah’a yönelmektir. Allahû Tealâ buyuruyor:


30/RUM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel musrikîn(musrikîne).

O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulasmayi dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazi ikame edin (namaz kilin). Ve (böylece) müsriklerden olmayin.


Allahû Tealâ sonra da Rum-32’de müsrikleri tarif ediyor:


30/RUM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû siyeâ(siyean), kullu hizbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).

(O müsriklerden olmayin ki) onlar, dînlerinde firkalara ayrildilar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanirlar.


Yani 72 firkanin 71 tanesi sirkte, sadece bir tanesi sirkte degildir. Onlar Allah'a ulasmayi dileyenlerdir. Bu, konumuzun baslangicidir.

·        Allah'a ulasmayi dileyen kisi sirkten kurtulur.

·        Allah'a ulasmayi dileyen kisi takva sahibi olur.

·        Allah'a ulasmayi dileyen kisi küfürden kurtulur, mü’min olur.

·        Allah'a ulasmayi dileyen kisi Allah’in âyetlerinden gâfil olmaktan kurtulur, Allah’in âyetleri konusunda âlim olur. Allah’in âyetlerinin en azindan Allah'a ulasmayi dilemekle alâkali kesimini bilen birisi olur.

·        Allah'a ulasmayi dileyen kisi felâha erer, gidecegi yer mutlaka Allah’in cennetidir.

·        Allah’a ulasmayi dileyen kisi günahlari örtülen kisidir.

·        Allah’a ulasmayi dileyen kisi tagutun kulu olmaktan kurtulmustur, Allah’in dostu olmustur.

·        Allah’a ulasmayi dileyen kisi Allah yolundaki her türlü güzelligi vücuda getirebilecek olan bir özelligin sahibidir.

Bu standartlar içinde baktigimiz zaman sadece Allah'a ulasmayi dileyen kisinin cehennemden kurtuldugunu, küfürden kurtuldugunu, sirkten kurtuldugunu, hüsrandan kurtuldugunu, amellerinin bosa gitmesinden kurtuldugunu, dalâletten kurtuldugunu, hidayette oldugunu görüyoruz. Allahû Tealâ sadece Allah'a ulasmayi dileyen kisilerin sevaplarinin günahlarindan daha çok oldugunu söylüyor. Kim böyle bir dilegin sahibi degilse, onun da bütün amelleri bosa gidiyor.

Allah’a ulasmayi dilemek, burasi kurtulusun birinci kademesidir. Allahû Tealâ bu kiside tecelli edecektir. Mürside karsi kör, sagir ve dilsiz olan bu kisi, Allahû Tealâ tarafindan yedi tane furkan verilerek mürside karsi gören, isiten ve idrak eden birisi hüviyetine getirilir. Üstelik bütün günahlari da örtülür. Sebebi; sadece Allah'a ulasmayi dilemektir. Sonra Allahû Tealâ bu kisiye tecelli eder; o kisinin Allah’a teslim olmasi için onun kalbine ulasir, kalbinin nur kapisini Allah’a çevirir. O kisinin gögsünü yarar.

Teslim olabilmek zikir isidir. Zikrin fonksiyonel olabilmesi ise o kisinin kalbine Allah’in nurlarinin ulasmasiyla mümkündür. Bunu temin edebilecek faktörse Allahû Tealâ’nin o kisinin gögsünü yarmasi ve gögsünden kalbine nur yolu açmasidir. Zikir yaptigi zaman Allah’in katindan gelen nurlarin gögsüne gelerek o yariktan geçmek suretiyle kalbe ulasmasi, kalpten içeri girmesini ve kalpte fazillarin îmân kelimesine yapismasini temin etmek için bu islemler gereklidir.

Böyle bir dizaynda bütün insanlar için söz konusu olan sey Allah’in güzelligini yasamaktir. Simdi Allah’in talep ettigi seye bakiyoruz; o kisinin Allah’in Zat’ina ulasmasi. Kim Allah'a ulasmayi dilerse; Allah’in sözü var, mutlaka o kisiyi Kendisine ulastiracak. Iste bunun için Allahû Tealâ harekete geçmistir. O kisi zikir yapmaya baslamistir ve gögsüne ulasan rahmet ve fazil isimli iki nur, gögsündeki yariktan geçerek kisinin kalbine ulasmistir. O kisinin kalbine sadece %2 rahmet nuru girebilir. Kalbine %2 rahmet nuru giren kisi husû sahibi olur. Kisi husû sahibi olunca Allah’tan mürsidini isteyecektir kisi ve Allah ona mutlaka mürsidini gösterecektir. O kisi de mürsidine mutlaka ulasacaktir.

Mürside ulasmak farzdir ve kisi Allah’in emrettigi tâbiiyetini gerçeklestirecektir. Bu gerçeklesince yeni bir olay tahakkuk edecektir. O kisinin kalbinin yapisinda bir degisiklik olacaktir.

1-     Allahû Tealâ o kisinin kalbinin içine îmân kelimesini yazacaktir.

2-     O kisinin basinin üzerine devrin imaminin ruhunu gönderecektir.

3-     Kisinin bütün günahlarini sevaba çevirecektir.

4-     Kisinin ruhu vücudundan ayrilip, Allah’a dogru yola çikacaktir.

5-     O kisinin nefsi nefs tezkiyesine baslayacaktir.

6-     Fizik vücudu afetlere karsi güçlenecek ve Allah’a kul olmaya baslayacaktir.

7-     Irade de afetlere karsi güçlenecektir.

Zühtle birinci derecede alâkali bir konu oldugu için, zikri ait oldugu yere oturtmak asildir. Bir kisinin zahid olabilmesi, onun günlük zikrinin günün yarisini asmasiyla mümkündür. Iste o noktaya kisinin nasil geldigini izah edebilelim ki züht noktasina ulasalim. O kisi baslangiçta Allah'a ulasmayi dilemiyordu, bütün negatif faktörler onun üzerindeydi. Sonra Allah'a ulasmayi diledi. Kalbinde %2 rahmet nuru olustugu zaman hacet namazini kilan bu kisiye Allahû Tealâ mürsidini gösterdi. Kisi mürsidine ulasti ve tâbiiyetini gerçeklestirdi.

Bu tâbiiyet sirasinda Allahû Tealâ o kisinin kalbine îmân kelimesini yazar.


58/MUCÂDELE-22: Lâ tecidu kavmen yu’minûne billâhi vel yevmil âhiri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû  âbâehum ev ebnâehum ev ihvânehum ev asîretehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minh(minhu), ve yudhiluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, radiyallâhu anhum ve radû anh(anhu), ulâike hizbullah(hizbullahi), e lâ inne hizballâhi humul muflihûn(muflihûne).          

Allah’a ve ahiret gününe (ölmeden evvel Allah’a ulasma gününe) îmân eden kavmi, Allah’a ve resûlüne karsi gelenlerle sevisir bulamazsin. Velev ki; onlar, babalari veya ogullari veya kardesleri veya ayni asiretten olsun. Onlarin kalplerine îmân yazilir. Ve onlar, Allah’in katindan (orada egitilmis olan) bir ruhla (devrin imaminin ruhunun baslarinin üzerine yerlesmesi ile) desteklenirler ve altlarindan irmaklar akan cennetlere konurlar. Orada ebediyyen kalacaklardir. Allah onlardan razidir, onlar da Allah’tan razidirlar. Iste onlar, Allah taraftaridirlar. Ve muhakkak ki; Allah, taraftarlari kurtulusa (felâha) erenlerdir.


“Onlarin kalplerinin içine îmân yazilir ve onlarin baslarinin üzerine Allah’in katindan, Allah’in emrinden ruh gönderilir.” diyor. Devrin imaminin ruhu da o kisinin ruhuna geliyor ve “Senin Allah’a ulasma günün geldi. Vücudu terk et.” diyor.

Ruh, Allah’a ulasmak üzere vücudu terk ediyor ve devrin imaminin dergâhina gidiyor. Orada yedi katlik bir yolculuga çikacak olan bütün ruhlarla beraber yola çikiyor. Büyük grup 6 kati asabilen, küçük grupsa 7. kata da ulasabilenleri ihata ediyor. Bu iki grup insan ruhlari, devrin imaminin dergâhindan her sabah namazi vakti yola çikarlar. Sabah namazini dergâhta kilarlar ve sabah namazi bitince Allah’a dogru yola çikarlar. Bunlardan bir kismi 1. kata kadar çikabilenlerdir. Onlar nefslerinin kalbinde %2 rahmetin ötesinde %7’ye kadar nur birikimi olusanlardir. Kimin kalbinde %7 nur birikimi olusmussa o kisi zemin kattan 1. kata kadar ruhunu yükseltmek imkâninin sahibidir. Ruh 1. gök katina kadar ulasir. O kisinin nefsinin kalbinde ilk defa %7 fazil birikimi gerçeklesmistir.

Allah’in katindan gelen rahmet, fazil ve salâvât nurlarindan fazillar, îmân kelimesinin manyetik alaniyla ters manyetik alanin sahibidirler. Îmân kelimesi pozitif manyetik alan sahibidir, fazillar negatif manyetik alanin sahibidir ve gelen fazillar îmân kelimesinin üzerinden geçerken îmân kelimesi tarafindan çekilirler; îmân kelimesine yapisirlar. Îmân kelimesinin etrafinda böylece bir fazil birikimi baslar. Iste bu fazil birikimi 1, 2 derken %7’ye kadar ulasir, ulastigi zaman o kisinin ruhu vücudundan zaten çoktan ayrilmistir ama 1. kata kadar çikma yetkisini o zaman kazanir. O zamana kadar 1. ve diger katlara çikabilenler seyri sülûka yükselirken, o ruh yerde bekleyenlerin arasindaydi. Ne zaman fizik vücudun içindeki nefsin kalbinde %7 fazil birikimi gerçeklesirse (o sirada %2 de rahmet nuru vardir), o zaman Nefs-i Emmare tahakkuk eder. Nefs-i Emmare, Yusuf Suresinin 53. âyet-i kerimesinde ifade ediliyor. Hz. Yusuf diyor ki:


12/YUSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûi illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun). 

Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çikaramam). Çünkü nefs, mutlaka sui olani (serri, kötülügü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasiyla tecelli ettigi (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, magfiret edendir (günahlari sevaba çevirendir.). Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen, rahmetiyle nefsleri tezkiye ve tasfiye edendir.)


Sadece Allah'a ulasmayi dileyen kisilerde Allah’in Rahîm esmasi tecelli eder ve kisi bu %2 rahmet nuru sebebiyle Rahîm esmasiyla tecelliye muhatap olmustur. Bu tecellinin devaminda ise ilk %7 nur birikimi ile ruhun 1. gök katina ulasmasi söz konusudur. Kisinin kalbine baslangiçta %2 rahmet girmistir. Bundan sonra hep fazillar girecektir. %98 fazilla o kisinin nefsinin kalbi %100 nurlarla dolacaktir. Bu %2 rahmet girisi bir isaret tasir. O kisinin üzerinde Rahîm esmasinin tecelli etmeye basladigini gösteren bir isarettir bu ve bir sembol olarak sadece %2 rahmet birikimi nefsin kalbinde gerçeklesir.

Sonra bu kisi zikir yapacaktir ve nefsin kalbine % 1, 2, 3, 4 derken %7 fazil birikimi tahakkuk edecektir. Bu %7 fazil birikimiyle o kisinin ruhu zemin kattan 1. gök katina kadar ulasacaktir. Nefsin kalbinde %7 fazil birikimi gerçeklesmistir ve Nefs-i Emmare tesekkül etmistir. Kisinin ruhu zemin kattan 1. gök katina yükselmistir ve kisi zikir yapmaya daha üst seviyede devam eder.

Ikinci bir %7 nur birikimiyle nefsin kalbinde %14 fazil birikimi tahakkuk eder. Birinci %7’de o kisi Nefs-i Emmare’dedir. Yusuf Suresinin 53. âyet-i kerimesinde dizayn edilen bir muhtevayi kisi görür ve orada %2 rahmet birikimi ve %7 fazil birikimiyle kisi Nefs-i Emmare’ye ulasir, ruhu da birinci gök katindadir.

Yusuf Suresi 53. âyet-i kerimesini bir defa daha söyleyelim. Hz. Yusuf diyordu ki: “Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûi illâ mâ rahime rabbî, Yarabbi ben nefsimi beraat ettiremem çünkü nefs serri emreder ama Rabbimin Rahîm esmasiyla tecelli ettigi nefsler hariç.”

Iste Rahîm esmasiyla tecellinin rumuzu, %2 rahmet birikimidir. Ondan fazla rahmet birikimi olusmaz. Bu bir isarettir, bir semboldür. Rahîm esmasinin tecellisinin o kiside basladigini gösteren bir semboldür. Böylece bundan sonra kisi %7 nur birikimiyle yani fazil birikimiyle Nefs-i Emmare’yi tamamlar. Nefs-i Emmare 1. gök katina çikildigini ifade eder. Ruh 1. gök katina ulasmistir. 1. gök katina kadar diger ruhlarla beraber çikacaktir. 1. gök katinda açikta yapilan secdeden sonra o ve beraberindekiler orada kalacak, öndekiler 2. gök katina çikacaklardir.

Iste ikinci defa %7 fazil birikimi, ruhlarin 2. gök katina çikip suvarilma havuzlarina ulasmasini ifade eder. Burasi Nefs-i Levvame’dir. Kisi nefsini kinamaktadir, suçlamaktadir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:


75/KIYAME-2: Ve lâ uksimu bin nefsil levvâmeh(levvâmeti).

Ve hayir, o levvame (kinayan, suçlanan) nefse yemin ederim.


Kisi günah islemek istemiyor, yanlis yapmak istemiyor ama nefsinin afetlerine yenik düsüyor ve günahlari hep ard arda isliyor. Isledikçe de, kendisine bu pis isleri yaptirdigi için nefsini kiniyor.

Sonra üçüncü defa %7 nur birikimi gerçeklesiyor: Nefs-i Mülhime. Kisi Allah’tan ilham almaya basliyor.


91/SEMS-8: Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.

Ona (o nefse), (Allah'in) takvasi ve (seytanin) füccuru ilham edilir.


Allahû Tealâ: “Ona (o nefse) Allah'in takvasi ve seytanin füccuru ilham edilir.” diyor. Burada kisi ilham almaya baslamistir. Ruh 3. gök katindadir.

Bir dördüncü defa %7 nur birikimi gerçeklesiyor: Nefs-i Mutmainne. Nefs-i Mutmainne’de kisi doyuma ulasiyor. Bu makam kisinin mutmain olmasini ifade ediyor. Allahû Tealâ buyuruyor ki:


13/RAD-28: Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).

Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri, Allah'i zikretmekle mutmain olmustur. Kalpler ancak; Allah'i zikretmekle mutmain olur, öyle degil mi?


Allahû Tealâ: “Kalpler ancak; Allah'i zikretmekle mutmain olur, öyle degil mi?” diyor. Demek ki bir nefsin kalbinin mutmain noktasina ulasabilmesi, mutmain olabilmesi sarta bagli. Ancak o kisinin kalbinde dört defa %7 nur birikimi gerçeklesirse ruh 4. kata çikar ve burasi Nefs-i Mutmainne’dir. Nefsi doyuma ulasmistir. Emmare kademesinde ruh 1. gök katina, Levvame kademesinde 2. gök katina, Mülhime kademesinde 3. gök katina, Mutmainne kademesinde 4. gök katina ulasir.

Bir defa daha %7 fazil birikimi ile ruh 5. gök katina ulasir: Nefs-i Radiye. Bir daha %7 nur birikimi ile 6. gök katina ulasir: Nefs-i Mardiyye. Radiye bizim Allah’tan razi olmamizi, Mardiyye de Allah’in bizden razi oldugunu gösterir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:


89/FECR-27:  Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh(mutmainnetu).             

Ey mutmain olan nefs!

89/FECR-28: Irciî  ilâ  rabbiki râdiyeten mardiyyeh(mardiyyeten).

Allah’tan razi ol ve Allah’in rizasini kazan. (Ey ruh!) Allah’a (Rabbine) geri dönerek ulas.

89/FECR-29: Fedhulî fî ibâdî.                                                                    

(Ey fizik vücut!) O zaman, (nefsini tezkiye ettigin ve ruhunu Allah’a ulastirdigin zaman), (Bana kul olursun) kullarimin arasina gir.

89/FECR-30: Vedhulî cennetî.                                                             

Ve cennetime gir.

 

Allahû Tealâ nefse diyor ki: “Ey mutmain olan nefs, Allah’tan razi ol ve Allah’in rizasini kazan.” Sonra ruha “Irciî ilâ  rabbiki: Rabbine geri dön, Rabbine ulas.” diyor. Ruh Allahû Tealâ’ya nasil ulasacak? “Radiyeden mardiyye” Yani, nefsin Allah’tan razi olmasi ve Allah’in rizasini kazanmasi yoluyla ruh Allah’a ulasacak.

Allahû Tealâ fizik vücuda; “Fedhulî fî ibâdî” diyor. “O zaman sen de kullarimin arasina gir.” “Vedhulî cennetî” ve “Cennetime gir.” diyor. Buradaki Allah’in dizayninda; Allah’a ulasan, Allah’a ermis bir kisi ruhu söz konusudur ve o kisinin fizik vücudu da Allah’a kul olacaktir.

Buradaki muhtevaya baktigimiz zaman artik ruhun 6 tane gök katini asip 7. gök katina geldigini görüyoruz. Ruh ve 7. gök kati için Allahû Tealâ sunu söylüyor:


35/FATIR-18: Ve  lâ tezirû vâziretun vizre uhrâ, ve in ted’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu sey’un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahsevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salâh(salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih(nefsihi), ve ilallâhil masîr(masîru).

Yük tasiyan birisi (bir günahkâr) baska birinin yükünü (günahini) yüklenmez. Eger agir yüklü kimse, onu (günahlarini) yüklenmeye (baskasini) çagirsa bile ondan hiçbir sey yükletilmez, onun yakini olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine husû duyanlari ve namazi ikame edenleri uyarirsin. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüs Allah’adir (Nefs tezkiyesi ile ruh Allah’a döner ulasir).


Allahû Tealâ: “Kim nefsini tezkiye ederse, kendisi için tezkiye olmustur.” diyor. Neden? Çünkü ruh ezelde Allahû Tealâ’ya, Allah’a ulasacagina dair misak verdiginde, nefs de Allahû Tealâ’ya tezkiye olacagina dair yemin vermistir. Ve iste burada nefs Allah’a verdigi yemini yerine getiriyor. Tezkiye olma islemini tamamliyor. Yedi defa %7 fazil (%49 eder) + %2’de rahmet birikimiyle, o kisinin nefsinin kalbi baslangiçta sifir nur ihtiva ederken, bu noktada %51 nur ihtiva etmeye baslamistir.

Bu noktadan itibaren artik nurlar karanliklara hâkimdir. Baslangiçta o nefsin kalbinin içinde hiç nur yokken simdi nurlar nefsin kalbinde çogunlugu ele geçirmistir. Seytan sadece afetlere tesir edebilecegi için, afetler %49 kaldigi cihetle, seytanin o kisinin üzerindeki hâkimiyet alani %100’den %49’a düsmüstür. Burasi bir dönüm noktasidir. Burada ruh Allah’a ulasir. Allahû Tealâ: “Nefsini tezkiye eden kisinin ruhu Allah’a ulasir, Allah’a seyreder, Allah’a geri döner.” diyor.

Ruh Allah’a ulasmistir. Allah’in Zat’ina ulasan ruh, Allah’in Zat’inda yok olur. Burada velâyet makamlari baslar. Bu noktada o kisinin nefsinin kalbinde %49 fazil + %2 rahmet = %51 nur birikimi vardir. Bu noktadan sonra yani bu yok olustan itibaren nefsin kalbindeki nurlar hizla artmaya devam eder.

Fena makami, beka makami ve züht makami söz konusu olacaktir. Konumuz olan züht; velâyet makamlarinin üçüncüsüdür. Birinci velâyet makami fenâfillâh makamidir. Fenâ, fani olmak, yok olmak demektir. Fî, içinde demektir. Fenâfillâh, Allah’in Zat’inda ruhun yok olmasi anlamindadir.

Simdi tekrar Secde Suresinin 9. âyet-i kerimesine dönelim. Ne diyordu Allahû Tealâ?


32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teskurûn(teskurûne).

Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve onu (onun nefsinin kalbine) sem’î (kalbin isitme hassasi), basar (kalbin görme hassasi) ve fuad (kalbin idrak etme hassasi) hassalarina (sahip) kildi. Ne kadar az sükrediyorsunuz.


Allahû Tealâ “Biz insana ruhumuzdan üfürdük.” diyordu ve Muzemmil Suresi 8. âyet-i kerimesinde de bu ruhu geri istedigini söylüyordu:


73/MUZEMMIL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).

Rabbinin (Allah'in) ismiyle zikret ve herseyden kesilerek O'na (Allah'a) dön (ulas, vasil ol).


Yani Allahû Tealâ’ya ruhun ulasmasinin ancak Allah’in zikriyle mümkün oldugunu Allahû Tealâ burada ifade ediyor. Iste biz de size onu anlattik. Baslangiçtaki %2 rahmet ve ondan sonraki yedi kademenin her birinde %7 fazil birikimiyle kisinin nefsinin kalbinde olusan toplam %51 nurla, ruhun Allah’in Zat’ina ulasmasi söz konusu oluyordu. Ruhun Allah’in Zat’ina ulasmasindan sonra kisi daha çok zikrediyor ve Allah’in Zat’inda ruh yok oluyor, fani oluyor. Allah’in Zat’ina Allah’a ait olan ruh, emanet geri dönüyor. Farz mi? Allahû Tealâ buyuruyor ki:


4/NISA-58: Innallâhe ye'murukum en tûeddul emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl(adli). Innallâhe niimmâ yaizukum bih(bihî). Innallâhe kâne semîan basîrâ(basîran).

Muhakkak ki Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi emreder. Insanlar arasinda hakemlik ettiginiz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Muhakkak ki Allah, bununla size ne güzel ögüt veriyor. Ve muhakkak ki Allah, isiten ve görendir.


“Allah emanetleri, o emanetlerin sahibine yani Allah’a iade etmenizi, tevdi etmenizi, ulastirmanizi emreder.” diyor. Ve ruh Allah’a ulasiyor, Allah’in Zat’inda yok oluyor. Emanet emanetin sahibine iade ediliyor. Bunun Nisa Suresinin 58. âyet-i kerimesinde üzerimize farz oldugunu gördük. Allahû Tealâ emanetlerin sahibine iade edilmesini üzerimize farz kiliyor.

Bu konuda Allahû Tealâ bir baska âyetinde ruhun Allah’a firar etmesini emrediyor “Allah’a firar et.” diyor. Firar etmek; kaçmak, siginmak anlamindadir.


51/ZARIYAT-50: Fe firrû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun).

Öyleyse Allah'a kaç (Allah'a ulas, Allah'a sigin). Muhakkak ki ben, sizin için (ondan), apaçik bir uyariciyim.


Zariyat-50, bize gene ruhumuzun Allah’a ulasmasinin farz oldugunu anlatiyor. Allah’a ruhumuzun geri dönüsünün bir emir oldugunu, Allahû Tealâ bir baska âyet-i kerimede daha ifade ederek bir defa daha bize farziyet veriyor:


13/RAD-21: Vellezîne yasilûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahsevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb (hisâbi).

Ve onlar, Allah'in (ölümden evvel), Allah'a ulastirilmasini emrettigi seyi (ruhlarini), O'na (Allah'a) ulastirirlar. Ve Rab'lerine karsi husû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.


Iste Allah’in Allah’a ulastirilmasini emrettigi sey ruhumuzdur. Ruhumuzun Allah’a ulastirilmasi üzerimize farz kilinmistir ve ruhumuz Allah’in Zat’ina ulasmis, sonra da Allah’in Zat’inda yok olmustur. Burada nefsin kalbindeki nurlar %51’den 61’e kadar artacaktir. Ne zaman o kisinin nefsinin kalbindeki nurlar %61’e ulasirsa o kisi velâyetin ikinci makami olan beka makaminin sahibi olur. Bekabillah, Allah ile birlikte baki olmak yani Allah’in huzurunda baki olmak anlamindadir. Bu kisilere En’am Suresinin 127. âyet-i kerimesi geregince Allah’in katinda bir taht verilir:


6/EN’AM-127: Lehum dârus selâmi inde rabbihim ve huve veliyyuhum bimâ kânû ya’melûn(ya’melûne).

Rab’lerinin katinda onlar için selâm yurdu (teslim yurdu) vardir. Yapmis olduklarindan dolayi, O (Allah), onlarin dostudur.

 

Allahû Tealâ “Onlara Allah’in katinda, Allah’in indinde teslim yurdu vardir.” diyor. Yani onlar tahtlar üzerinde otururlar diye buyuruyor. Burada nefsin kalbinde ki nurlar %61’de itibaren yükselmeye baslar. Bu kisinin kalbindeki nurlarin, o kisi ne kadar çok zikir ederse etsin zikir günün yarisini asmadikça %71’i asmasi mümkün olmaz. Kisi zikrini arttirir, zikri %71’e kadar çikar ama zikir günün yarisini asmadikça o kisinin nefsinin kalbindeki nur %71’i asamaz, %72 olamaz. Ne zaman o kisi 24 saatlik bir zaman parçasi içersinde Allah’i 12 saatten daha fazla her gün zikretmeye baslarsa, o kisi zahid olmustur.

Zahid olan insan birçogunun zannettigi gibi bir lokma, bir hirkayla idare etmesi lâzim gelen bir kisi degildir. Allahû Tealâ bunu emretmiyor. Allah: “Insan için çalismasindan baska bir sey yoktur. Biz insanlari para kazanmalari açisindan tafdil ederiz. Bir kismini baskalarindan çok daha fazla para kazanacak imkânlara ulastiririz. O çok kazananlar isyeri açsinlar da çalisamayanlar, paralari olmadigi için is yeri açamayanlar orada çalissinlar diye.” diyor.

Öyleyse Allahû Tealâ hiç kimsenin sikinti içersinde bir hayat geçirmesini arzu etmiyor. Yani Kur’ân-i Kerim’de emredilen sey bir lokma, bir hirka degildir. Kur’ân-i Kerim insanlara çalismayi yükler, “Insan için çalismasindan baska bir sey yoktur.” der. Zikri ögütler, bütün insanlarin daimî zikre ulasmasini hedef gösterir.

Simdi biz insanlara “Allahû Tealâ’nin emri hepinizin daimî zikre ulasmasidir.” dedigimiz zaman birtakim insanlar bize sordular; “Sen bize daimî zikir diyorsun. Allahû Tealâ da daimî zikir demiyor; ‘Insan için çalismasindan baska bir sey yoktur.’ diyor.” Simdi konunun esasina gelelim. Daimî zikrin sahipleri öyle bir zikrin sahipleridir ki; onlar her isi yaparlar ama yaparlarken de kalpleri devamli Allah kelimesini tekrar eder. Onlar da içlerindeki bu sesi duyarlar, iç sesleriyle bunu tekrar ederler. Disaridakiler bunu hissetmezler. Iste bu zikir daimî zikirdir. Bu daimî zikrin sahibi olan kisi baska isleri yapmakta hiçbir sikinti çekmez. Devamli olarak kalbinin her çift atisinda içindeki sesin “Allah, Allah, Allah” dedigini duyar ama bu onun isini yapmasina mâni degildir. Elinde 24 saat tespih yoktur ama kisi Allahû Tealâ tarafindan daimî zikre ulastirilmistir.

Öyleyse simdi zikre bakalim. Zikir farz midir? Muzemmil-8’de gördük ki farzdir. Bu zikir seviyesi 33 bin zikirdir. Bir günde 33 bin zikre yükselen kisi ruhunu Allah’a ulastirmistir. Konunun normal standardi budur. Bazen biraz daha üst kademede de olabilir ama bu çevrelerde bir noktadadir. Kisinin ruhu Allah’a ulasmistir. Peki, günün yarisindan daha fazla zikir yani kisiyi züht makamina ulastiracak olan zikir farz midir? Evet, farzdir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:


33/AHZAB-41: Yâ eyyuhellezîne âmenûzkurullâhe zikren kesîrâ(kesîren).                 

 Ey âmenû olanlar! Allah’i çok zikirle (günün yarisindan fazla) zikredin.

 

Buradaki âmenû olus, ruhu Allah’a ulastirma kademesindeki âmenû olustur ve Allah’in katinda bir taht sahibi olusun isaretini de tasimaktadir. Böyle olan insanlar için Allahû Tealâ diyor ki: “Ey âmenû olanlar, Allah’i çok zikirle zikredin. Günün yarisindan daha fazla zikredin.” Iste zühtün isareti budur. Ahzab Suresi 41. âyet-i kerime ile Allahû Tealâ çok zikri üzerimize farz kilmistir. Bu, günün yarisindan daha fazla zikir demektir. Her gün o kisi mutlaka 12 saatten daha fazla zikir edecektir. Fizik vücudun tesliminden evvel gelinmesi lâzim gereken makam budur; züht makami. Bu makamin sahiplerine zahid adi verilir. Peki, geçelim bakalim bu isin daha ötesi var mi? Daimî zikir de mi farzdir? Evet, daimî zikir de farzdir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:


4/NISA-103: Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kiyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma'nentum fe akîmus salât(salâte), innes salâte kânet alel mu'minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).

Namazi bitirdiginizde; ayaktayken, otururken ve yan üzeriyken (yan üstü yatarken) Allah'i hep zikredin! Güvenlige kavustugunuzda namazi erkâniyla kilin. Çünkü; namaz, mü'minlerin üzerine, vakitleri belirlenmis bir farz olmustur.


“Ayaktayken de, otururken de, yan üstü yatarken de Allah'i zikret.” diyor Allahû Tealâ. Nisa-103 ile Allan bu konudaki farz emrini Kur’ân-i Kerim’e koymus. Bu âyet ile bütün insanlarin üzerine daimî zikir de farz kilinmistir. Ama Ahzab Suresinin 41. âyet-i kerimesindeki zikir, zahidlerin zikridir. Neden kisi zahiddir, neden kisi züht sahibidir? Çünkü bu kisi her gün 12 saatten daha fazla zikrediyor. Iste bu kisinin zikri çok zikirdir.

Günün yarisindan daha fazla zikrettigi için her gün kisi zamaninin çogunu zikirle geçirmeye baslamistir. Buradaki zikrin baslangiç noktasinda kalpteki nurlarin orani %71’dir. %71’den sonra kisi zikrini giderek %71, 72, 73, 74, 75… diye arttiracaktir. Arttirdikça günün %80’ninden daha fazlasinda kisi zikrettigi zaman, %81 zikirle, kisinin nefsinin kalbinde %81 nur olusur. Kimin kalbinde %81 nur olusursa, o kisi zahid olmayi asmistir. Züht makaminin muhtevasi, kisinin nefsindeki nurlar itibariyle %71’le %81’in arasindaki makamdir. O kisi neye karsi zahiddir? Dünyaya karsi zahiddir. Simdi Kur’ân-i Kerim’deki züht âyetine bakalim. Bir tek âyet var zaten. Allahû Tealâ buyuruyor ki:


12/YUSUF-20: Ve serevhu bi semenin bahsin derâhime ma'dûdeh(ma'dûdetin), ve kânû fîhi minez zâhidîn(zâhidîne).                                                                                                                            

Ve onu (Yusuf'u), az bir fiyatla, birkaç dirheme sattilar. Çünkü; ona karsi zahidlerden idiler.


“Onlar Yusuf’a karsi zahiddiler. Bu sebeple Yusuf’u az bir para mukabilinde sattilar.” diyor. “Yusuf’u az bir bedele verdiler, çünkü ona karsi zahiddiler.” diyor Allahû Tealâ. Bu negatif züht, deger vermemek istikametindedir. Ama pozitif züht o kisinin Allah’a deger vermesinin ispat edilmesidir. Bunu kisi nasil ispat edecektir? Her gün günün yarisindan daha fazla Allahû Tealâ’yi zikredecek ki; kendisine degil Allah’a deger verdigini her gün ispat etmesi mümkün olsun.

Zahid, fizik vücudunun teslimine merdiven dayamis olan kisidir. %81’i astigi anda o kisi züht makamindan kurtulur, fizik vücudun teslimine ulasir. Fizik vücut tesliminin zahidin durumundan farki nedir? Fizik vücudun tesliminde nefsin kalbinde hâlâ 19 afet vardir ama fizik vücut Allah’in bütün emirlerini yerine getirmeye baslar. Züht makaminda fizik vücut Allah’in bütün emirlerini yerine getirmez, daha eksikleri vardir. Tamamlanmadik seyler vardir ve kisinin fizik vücudu Allah’in bütün emirlerine itaat etmez ve oran giderek küçülür. Yani Allah’in emirlerine fizik vücudun itaat etmeme orani küçülür, küçülür, küçülür. %70’den sonra züht makami boyunca fizik vücudun Allah’in emirlerine itaat etmeme orani giderek küçülecektir ve öyle bir noktaya gelecektir ki; bir gün kisinin nefsinin kalbindeki nurlar %81’i bulacaktir. Iste o zaman fizik vücut Allah’in bütün emirlerini yerine getiren, yasak ettigi hiçbir fiili islemeyen bir özellik kazanir. Burasi züht makaminin bittigini gösterir. Kisi zahid olmanin ötesine geçmistir, muhsin olmustur. Fizik vücudu Allah’in bütün emirlerini yerine getiren, yasak ettigi hiçbir fiili islemeyen bir özellik kazanmistir ve o kisinin fizik vücudu muhsinlerden olur. Allahû Tealâ Nisa Suresinin 125. âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:


4/NISA-125: Ve men ahsenu dînen mimmen esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun vettebea millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen), vettehazallâhu ibrâhîme halîlâ(halîlen).

O kisiden, vechi (fizik vücudu) dînde daha ahsen kim vardir? O kisi ki; vechini (fizik vücudunu) Allah’a teslim etmis ve muhsinlerden olmustur  ve hanif olarak Hz. Ibrâhîm’in dînine tâbî olmustur. Ve Allah, Hz.  Ibrâhîm’i dost ittihaz etmistir.


Burada nefsin kalbinde hâlâ %19 karanlik vardir, afet vardir ama bunlar fizik vücuda hiç tesir etmez. Mesele bunlari %19’a kadar indirmektir. Bunun 1 fazlasi %20 oldugu noktada züht makami devam eder ve nefsin kalbindeki nurlar %80’e ulasincaya kadar kisi züht makamindadir. %80’i asarsa %81 olursa kisi muhlis olmustur. Fizik vücudunu Allah’a teslim etmistir.

Iste zahid olma öyle bir makamdir ki kisinin zamaninin %50’den fazlasini Allah için harcamaya basladiginin kesin ispatini tasir. Artik o kisi için Allah kendisinden daha ötede bir önem tasir ve her gün, günün yarisindan mutlaka daha fazla zikretmeye baslar. Sonra bu zikir giderek artacaktir.

 


Bugün 2 ziyaretçi (3 klik) kişi burdaydı!




Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol