Ekle

HAKİKAT VE DÜNYA WEB GROUP
İLETİŞİM FORMU
ZİYARETÇİ FORMU
1 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 1-
2 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 2 -
3 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 3 -
4 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 4 -
5 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 5 -
6 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 6 -
7- EDA GÜLNİHAL - WİNDOWSLİVE 1
SANAL ALEM - SANAL ALEMDE NEFS ÇIKMAZI - 3 -
1 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU - 1 - RESUL VE NEBİİ KAVRAMI
2 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU - 2 - MEALLERDE GİZLENEN HİDAYET SIRLARI
3 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - 3 - KULLUK VE İBADET
4 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 4 - ALLAH KALP GÖZÜYLE GÖRÜLÜR
5 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 5 - ALLAH C.C AYET-İ KERİMELERİ PEYGAMBER OLMAYANLARADA GÖNDERİRMİ
6 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 6 - NEFSİ ISLAH EDEN AMELLER
7 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 7 - MÜSLÜMANLARIN BİRLİK VE BERABERLİĞİ
8 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 8 - HADİS-İ ŞERİF ANEKTODLARI
9 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 9 - HİDAYET SIRAT- I MUSTAKİYMDİR
10 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 10 - HİDAYET VE DALALET
11 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 11 - HİKMET - İ İLAHİ
12 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 12 - İSLAM VE İHLAS
15 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 15 - LA İLAHE İLLALLAH
13 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 12 - İSLAM VE İRFAN
14 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 14 - CENNETE GİDEN YOL
16 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 16 - MEHDİ A.S
17 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 17 - MEHDİ A.S VE ÇIKIŞI
18 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 18 - MEHDİ A.S VE İRŞADI
19 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 19 - MÜRŞİD - İ KAMİL
20 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 20 - MÜRŞİDE TAABİYET
21 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 21 - NEFS TEZKİYESİ
22 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 22 - RUH VE VÜCUD
23 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 23 - TAKVA VE İSLAM
24 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 24 - ALLAHA TESLİMİYET
25 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 25 - ULUL ELBAB
26 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 26 - ZAN VE MÜSLÜMAN
27 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 27 - ZİKİR VE ZİKİR EHLİ
28 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 28 - MÜSLÜMAN ZULMETMEZ
29 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 29 - ZÜHT VE İSLAM
30 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 30 - HUKUK AHLAK VE İSLAM
31 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 31 - AİLE VE İSLAM
TURKISC PEOPLE FOLK MUSIC BOX
HAKİKAT VE DÜNYA FACEBOOK

1 - TASAVVUF NURU - HÜLYA
 
http://www.eda-trabzon34.tr.gg
 
KONU : RESUL VE NEBİİ KAVRAMI

RESUL VE NEBI KAVRAMI NEDIR?

1.  Resul nedir ?

Allah’in Risaletini teblig eden kisiye resul denir.
Resûl kelimesi “irsâl” edilen; yani gönderilen mânâsinda kullaniliyor.
Öyleyse resûl kavrami, daha baslangiçta 3 ana gruba ayriliyor;

1- Nebî resûller: Risaletle (ve nübüvvetle) görevli, peygamber resûller.
2- Veli  resuller: Risaletle görevli kilinmis velî resûller.
3- Alelade resuller: Risaletle görevli olmayan resûller.
                                                                                                                              
A. Teblig ile vazifeli olmayanlar
1. Kiramen katibin melekleri(Zuhruf 80)
2. Ölüm melekleri (En’am 61)
3. Haberci olarak gönderilen ResuL(Yusuf 50 )

 B.   Teblig ile vazifeli olanlar

 
Risalet ile vazifeli Resulleri;   
 
•  Her kavimdeki Velî Resuller 
•  Devrin imamlari olan Velî Resuller 
 
 
•  Nebî Resuller  Yedi açidan birbirinden farklidirlar.
1.   Vehbi olarak  (Allah’in  hediyesi    olarak) o makama Allah tarafindan tayin edilmislerdir.(Enbiya-73)
2.    Nebilerin hepsi (beser) insandir.
3.    Nebiler her zaman parçasinda yoktur.Nebiler arasinda fetret dönemi bulunabiliyor.
4.     Sadece Arap kavminin ve Israilogullari kavminin içinden   Allah tarafindan tayin edilmislerdir.
5.     Nebiler 5 görevin sahibidirler. (Bakara 151).                                        
2.    Nebilerin hepsi (beser) insandir.
3.    Nebiler her zaman parçasinda  yoktur.
Nebiler arasinda fetret dönemi bulunabiliyor.
4.     Sadece Arap kavminin ve Israilogullari kavminin içinden
   Allah tarafindan tayin edilmislerdir.
5.     Nebiler 5 görevin sahibidirler. (Bakara 151).                                         
6. Her Nebi ayni zamanda Resuldur.  
7.     Nebiler Allah’tan ser’i (seriata ait) vahyi alir.
Umuma ait seriatin sahibidirler.
 
           VELI RESULLER:

 
1.   Resuller meleklerden (Hac75), cinlerden (Enam130) ve insanlardan olusur.
2.   Resuller her zaman parçasinda kesintisiz vardirlar.
3.   Bütün kavimlerde o kavimlerin lisanlariyla Allahin ayetlerini beyan etmek için gönderilirler. (Isra 15)
4.   Resullerin 4 görevi var.
5.   Her resul nebi degildir.
6.   Resuller Allah’tan ser’i vahyi (seriata ait vahyi) almaz Allah’in ser’iatini açiklamak üzere Allah’tan vahiy alirlar.
 
1) Son peygamber, yani son nebi Peygamber Efendimiz SAV’dir. Peygamber Efendimiz SAV, Ahzab Suresi 40. ayete göre nebilerin sonuncusudur.
 
2) Peygamber Efendimiz SAV, Ahzab Suresi 40. ayete göre nebilerin sonuncusudur. Resul kavramini güvendiginiz arapça bilen biriyle Kur'an-i Kerim'den tetkik ediniz! Her resulun peygamber olmadigini ögreniniz ve bu konudaki yanlis bilgilerinizi düzeltiniz! Aksi taktirde yanlis yönlendirdiginiz insanlarin vebalini de yüklenirsiniz! Ancak resullerin sonuncusu degildir. Bunu da izah ettiler konferansta ama siz isitmediniz! Idrak etmediniz! Hemde ayetler vererek!!! Sizin elinizde ise 1 tane iddialarinizi destekleyecek ayet yok.
Size tekrar yazili veriyorum ayetleri:
Kur’an tefsirlerinde bugüne kadar her resul kelimesi geçen yere parantez açilip “peygamber” yazilmistir. “Resul, esittir peygamber” seklini almistir. Bu da hepimize ögretilen bir yanlistir. Çünkü Kur’an-i Kerim’deki resul kavramini yansitmamaktadir. Her resul, peygamber degildir.

Kur’an-i Kerim, peygamber olmayan, siradan bir haberci için bile “resul” kelimesini kullanmaktadir. Yusuf Suresi 50. ayette, Firavun’un Yusuf AS’a gönderdigi haberci ve Neml Suresi 35. ayette henüz iman etmis olmayan Sab’a Melikesinin Hz. Süleyman’a gönderdigi elçi, Kur’an’da resul adiyla yer almistir. Bunlar, peygamberlikle ilgisi olmayan resullerdir.
12 / YUSUF - 50 
Ve kâlel meliku’tûnî bih(bihî), fe lemmâ câehur resûlu kâlerci’ ilâ rabbike fes’elhu mâ bâlun nisvetillâtî katta’ne eydiyehunn(eydiyehunne), inne rabbî bi keydihinne alîm(alîmun).
Ve Melik: “Onu bana getirin.” dedi. Böylece ona, resûl (ulak, haberci) geldigi zaman Yusuf (A.S): “Efendine dön ve ellerini kesen kadinlarin hali (durumu) nedir, ona sor.” dedi. Muhakkak ki; Rabbim onlarin hilelerini en iyi bilendir.
27 / NEML - 35 
Ve innî mursiletun ileyhim bi hediyyetin fe nâziratun bime yerciul murselûn(murselûne).
Ve muhakkak ki ben onlara hediye ile resûller gönderecegim. Böylece bakalim resûller (elçiler) ne ile dönecekler?

Yine Kur’an-i Kerim, Enam Suresi 130. ayette cin-resullerden, Hac Suresi. 75. ayette melek-resullerden söz etmektedir. Bunlar da peygamber olmayan resullerdir.
6 / EN'AM - 130 
Yâ ma’serel cinni vel insi e lem ye’tikum rusulun minkum yakussûne aleykum âyâtî ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû sehidnâ alâ enfusinâ ve garrethumul hayâtud dunyâ ve sehidû alâ enfusihim ennehum kânû kâfirîn(kâfirîne).
Ey insan ve cin toplulugu! Size âyetlerimi anlatan ve bugününüze ulasacaginiz konusunda sizi uyaran içinizden resûller (elçiler) gelmedi mi? “Kendi nefslerimize sahit olduk.” dediler. Dünya hayati onlari aldatti. Ve kendilerinin kâfir olduguna, kendileri sahit oldular.
22 / HAC - 75 
Allâhu yastafî minel melâiketi rusulen ve minen nâs(nâsi), innallâhe semîun basîr(basîrun). 
Allah, meleklerden ve insanlardan resûller seçer. Muhakkak ki Allah, en iyi isitendir, en iyi görendir.

Kuskusuz Allahu Teala, Kur’an’da peygamberler, yani nebiler için de “resul” kelimesini kullanmistir. Ancak bugün insanlardan saklanan, örtbas edilmeye çalisilan gerçek sudur ki, Allah’in peygamber olmayan, ama her devirde, her ülkede ve her zamanda, Allah’in kendilerine görev verdigi evliya resulleri vardir. Peygamber resullerle evliya resuller, bir baska ifade ile “nebi-resullerle” “veli-resuller” arasindaki baslica farklar sunlardir:

1- Peygamberler arasinda yüzlerce yillik zaman farki vardir. Ancak evliya resuller, her ülkede ve birbiri arkasindan vazifeli kilinir. Müminun Suresi 44. ayet ve Bakara Suresi 87. ayette Allahu Teala “resullerimizi ardarda göndeririz”, diyor.
 
 
23 / MU'MINUN - 44 
Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).
Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arasi kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldigi zaman, her defasinda onu yalanladilar. Biz de onlari birbiri arkasindan (helâk ettik). Ve onlari efsane kildik. Artik mü'min olmayan kavim (Allah'in rahmetinden) uzak olsun.
2- Peygamberler, Israilogullarinin ve Arap kavminin içinden seçilmistir. Ama evliya resuller, Fatir Suresi 24. ve Nahl Suresi 36. ayete göre, her kavimde, her ümmette ve her zaman diliminde mevcutttur.
35 / FATIR - 24 
Innâ erselnâke bil hakki besîren ve nezîrâ(nezîren), ve in min ummetin illâ halâ fîhâ nezîr(nezîrun).
Muhakkak ki Biz seni, hak ile müjdeleyici ve nezir (uyarici) olarak gönderdik. Içinden bir nezir gelip geçmis olmayan hiçbir ümmet yoktur.
16 / NAHL - 36 
Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu), fe sîrû fîl ardi fanzurû keyfe kâne âkibetul mukezzibîn(mukezzibîne).
Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kildik). (Allah'a ulasmayi dileyerek) Allah'a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin seytanlardan) içtinap etsinler (sakinip kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kismini, (Resûlün daveti üzerine Allah'a ulasmayi dileyenleri) Allah hidayete erdirdi ve bir kisminin (dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak oldu. Artik yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanlarin akibetinin, nasil olduguna bakin (görün).
3- Her kavimdeki bu resuller, Ibrahim Suresi 4. ayete göre o kavmin lisani ile görev yapmaktadirlar.
14 / IBRÂHÎM - 4 
Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yesâu ve yehdî men yesâ’(yesâu), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).
Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisaniyla göndermis olmayalim. Onlara (kendi lisanlariyla) beyan etsin (açiklasin) diye. Öyleyse Allah, diledigini (Allah'a ulasmayi dilemeyenleri) dalâlette birakir. Diledigini (Allah'a ulasmayi dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz'dir, Hikmet Sahibi'dir.
4- Nübüvvet, yani peygamberlik Ahzab Suresi 40. ayete göre Peygamber Efendimiz SAV ile son bulmustur. Ama risalet, yani evliya resuller, bugüne kadar varoldugu gibi, kiyamete kadar da varolmaya devam edecektir.(Bakara 87, Müminun 44, Isra 15)
Düne kadar biz de akaide göre “resuller, kendisine kitap verilen peygamberlerdir; nebiler, kitap verilmeyen peygamberlerdir” diye biliyorduk. Halbuki Allah, Alî Imran Suresi 81. ayette sadece “nebilere” kitap verdigini söylüyor.
“Kendini peygamber ilan ediyor”diye iftira atmak; bir fitnedir. “Her resul peygamberdir” demek, Kur’an-i bilmemektir. Bu, bir cehalet itirafidir. Insanlarin hidayetine engel olmak için bir tuzaktir. Allah’in nurunu agzi ile söndürmeye çalismaktir!!!
 
4) 'Allah ile konusuyor!' Evet dogru!
Kur'an-i Kerime aykiri sekilde bizlere ögretilen bir kavram da vahiy konusu.
Allah peygambeleri disinda pek çok evliyasiyla seriat hükmü tasimiyan konusma yapmistir ve yapmaktadir.
Kur'an-i Kerimde Allah'in peygamberlerinden baskasina vahyetmedigine dair bir ayet gösterebilirmisiniz??? Gösteremezsiniz!Ama ben size bu konu ile ilgili Kur'an ayetleri verecegim:
Allah Peygamberlerden Baskasina Da Vahyeder.
 · Sura Suresi 51. ayete göre “Allah’in hiçbir insanla konusmasi olmamistir ancak vahy ile.”
 Vahiy, Allah’in, kisinin kalp kulagini açarak o kisi ile konusmasidir. Kalp kulagi herkeste vardir. Ancak kalp kulagi, kisinin Ali Imran Suresi 190- 191. ve Nisa Suresi 103. ayetlere göre daimi zikre ulasmasi ve nefsin kalbinin karanliklardan, (cehalet, cimrilik, dedikodu, fitne ve fesat, haset, hirs, isyan, iptilalar, kin ve düsmanlik, kibir, küfür, mürayilik, nankörlük, öfke ve gayz, vefasizlik, sabirsizlik, yalan, zan ve zulüm) tamamen temizlenmesi ile çalisir duruma gelir. Allah dilerse, daha önce de kisinin kalp kulagini hediye olarak açabilir.
· Nahl Suresi 68. ayete göre Allah bal arisina vahyediyor.
· Zilzal Suresi 5. ayete göre Allah yere vahyediyor.
· Maide Suresi 111. ayete göre Allah havarilere vahyetmistir.
· Tahâ Suresi 38. ayete göre Hz. Musa’nin annesine vahyetmistir.
· Araf Suresi 175. âyette Allahû Tealâ, peygamberlerden baskasina, birakiniz Allah’in bir evliyasina, sonradan seytana uyacak olan bir takim insanlara bile ayet verdigini söylüyor. ‘Habibim sen o kisiden bahset ki onlara, biz ona ayetler vermistik de, sonra o seytana uymus ve sapiklardan olmustu’
Vahiy denince biz sadece Allah’in peygamberlerine verdigi kitaplari ve sayfalari anliyoruz. Bunlar vahyin bir bölümünü, tilavet edilen vahyi, yani “vahy-i metlû”yu olusturur. Herkesi ilgilendiren Allah’in emir ve yasaklarini içerir.
Bir de Allah’in kalp kulagini açtigi kisi ile olan konusmasi vardir. Sura Suresi 51. ayete göre bu da vahiydir. Ancak tilavet edilmeyen vahiy, yani “vahy-i gayrimetlû”dur. Baska insanlari baglayan hükümler içermez. Allah’in, sadece o kisi ile yaptigi konusmadir. Allah’in pek çok evliyasi ise bu vahiyden kitaplarinda söyle bahsediyorlar:
· Abdülkadir Geylâni Hazretleri’nin “sohbetler” kitabi 578. sayfa: “Allah’in verdigi seylerden kopup O’na yönelen ve meleklerle ünsiyeti neticesi onlarin sözlerini isitmeye ve muhtelif suretlerde kendilerini görmeye baslayan kisi meleklerin sözlerine iyice alistigi ve yüzlerini görmeye istiyak duydugu anda kendisi ile onlar arasinda perde kaldirilir. Kalp bu safhaya geldikten sonra tekrar Allahû Tealâ onu perdeler. Kendi yakinlarinin durumuna getirir. Burada ise suhuttan sonra olanlar olur. Allah onun kalbine vahyedecegini vahyeder. Tipki Musa (A.S)’in annesine vahyettigi gibi.”
Demek ki Abdülkadir Geylani Hazretleri’ne göre de Allah’in sözlerini isitmek, emir almak sadece peygamberlere has bir olgu degildir.
 
· Esref Rumi Hazretleri:
“Ol dost sultandir, ben ona kul/ Her dem yeni yeni nüzul”
(Her an Allahû Tealâ’dan inen, nüzul eden yeni seyler)
“Andandir bu cümle usul” / “Ondandir her bahsimiz”
 
Görülüyor ki, Allahû Tealâ her an söylediklerini bu büyük veliye isittiriyor ve ondan inen, Allah’tan inen, nüzul eden bu sözler bir esas, usul olusturuyor. Ve bu usul ile Esref Rumi Hazretleri, “Divan”ini vücuda getiriyor. Yani Divan’in esasi, hep Allah’tan nüzul eden, indirilen sözler.
 
 
· Yunus Emre:
“Çalaptir (yani Allah’tir) söylettirir /Yunus bilmez kendi hal
Düsmüs idik Hak kaldirdi, birligini bize bildirdi.”
Allah bize söylettiriyor, “Allah bize birligini bildirdi.” Diyor.
 
· Ahmet Yesevi Hazretleri:
“Garip, fakir, yetimleri kil sen samdan / Parçalayip aziz canin eyle kurban
Yiyecek bulsan cemil ile kil sen ihsan / Hak’tan isitip bu sözleri dedim iste.”
Bunlarin hepsini Allah’tan isittigini söylüyor Ahmet Yesevi Hazretleri.
 
Demek ki Allah’in sözlerini isitmek, Allah’tan emir almak sadece peygamberlere has bir olgu degildir. Allah’in velileri de böyle söylüyor. Kur’ân-i Kerim de böyle söylüyor. Secde Suresi 24. ayette Allahû Tealâ, Allah’tan emir alan ve bu emirle insanlari hidayete erdiren imamlardan söz ediyor.
 
“Onlardan, insanlardan imamlar kildik, emrimizle (yani Allah’tan alacagi emirlerle) insanlari hidayete erdirsinler diye, sabrin sahibi olmalarindan ve ayetlerimize yakin hasil etmelerinden dolayi.”
 
Yunus Suresi 2. ayete göre insanlara, kendi yasadiklari zaman diliminde Allah’in bir baskasini, kalp kulagini açarak, ona vahyederek görevlendirdigini kabullenmek, her devirde zor gelmistir.
 
“Onlardan bir adama insanlari uyarmasi, âmenû olanlari (ölmeden önce Allah’a ulasmayi dileyenleri), müjdelemesi için vahyetmemiz insanlara acaip (garip) mi geldi?”
 
“Resul” kavrami gibi “vahiy” kavrami da bugün, Kur’an’daki muhtevasini kaybetmis kavramlardan bir tanesidir. “Allah peygamberlerden baskasina vahyetmez” demek, Allah’in her devirde vazifeli kildigi evliya resullerinin Allah’tan aldigi emir ve yetkiyi ortadan kaldirmak ve insanlari hidayetten alikoymak demektir!
 
 

Bütün Resuller Peygamberdir

Konumuz: Kur’ân’a ters düsen hurafeler, insanlarin Kur’ân’a ters düsen uydurmalari. Bu hurafelerden bir tanesi de: “Bütün resûller nebîdir.” ifadesidir. 
Akaidin birinci ayagi olan: “Bütün nebîler resûldür.” ifadesi, Kur’ân’a tam olarak uymaktadir. “Bütün resûller nebîdir.” ifadesi ise Kur’ân-i Kerim’e birçok yönlerden ters düsmektedir. 
 
Evvelâ konuya 1. cepheden girelim. Allahû Tealâ Kur’ân-i Kerim’de risaletle hiç ilgisi olmayan resûllerden bahsetmektedir. Firavunun Hz. Yusuf’a gönderdigi alelâde bir ulak (haberci) Kur’ân’da resûl adiyla geçmektedir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

 
 
-12/YÛSUF-50: Ve kâlel meliku’tûnî bih(bihî), fe lemmâ câehur resûlu kâlerci’ ilâ rabbike fes’elhu mâ bâlun nisvetillâtî katta’ne eydiyehunn(eydiyehunne), inne rabbî bi keydihinne alîm(alîmun).
Ve Melik: “Onu bana getirin.” dedi. Böylece ona, resûl (ulak, haberci) geldigi zaman Yusuf (A.S): “Efendine dön ve ellerini kesen kadinlarin hali (durumu) nedir, ona sor.” dedi. Muhakkak ki; Rabbim onlarin hilelerini en iyi bilendir.
 
Belkis’in Hz. Süleyman’a gönderdigi normal elçi de, Kur’ân-i Kerim’de gene resûl adiyla geçmektedir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

 
 
-27/NEML-35: Ve innî mursiletun ileyhim bi hediyyetin fe nâziratun bime yerciul murselûn(murselûne).
Ve muhakkak ki ben onlara hediye ile resûller gönderecegim. Böylece bakalim resûller (elçiler) ne ile dönecekler?
 
Allahû Tealâ ölüm melekleri için de resûl adini kullanmaktadir. Buyuruyor ki:

 
 
-6/EN'ÂM-61: Ve huvel kâhiru fevka ibâdihî ve yursilu aleykum hafazah(hafazaten), hattâ izâ câe ehadekumul mevtu teveffethu rusulunâ ve hum lâ yuferritûn(yuferritûne).
Ve O, kullarinin üstünde kahhardir (kuvvet ve güç sahibidir).Ve üzerinize muhafaza edici (koruyucu) gönderir. Sizden birinize ölüm gelince, onu elçilerimiz vefat ettirir. Onlar (bunu yaparken) kusur etmezler.
 
Vefat ettirenler ölüm melekleridir. Azrail (A.S)’in da içinde bulundugu grup, ölüm meleklerinin muhtevasidir. Ölüm melekleri için de Allahû Tealâ, “resûllerimiz” ifadesini kullanmaktadir. Yetmez, Allahû Tealâ kiramen katibîn meleklerinden de resûl olarak bahsetmektedir. 

 
 
-43/ZUHRÛF-80: Em yahsebûne ennâ lâ nesmeu sirrehum ve necvâhum, belâ ve rusulunâ ledeyhim yektubûn(yektubûne).
Yoksa onlarin sirlarini ve fisiltilarini isitmeyecegimizi mi zannediyorlar? Hayir, onlarin yaninda resûllerimiz (elçilerimiz) (herseyi) yaziyorlar.
 
Kur’ân-i Kerim’de geçen resûl kelimeleri, herseyden evvel risaletle hiç ilgisi olmayan bir alani da kapsamaktadir. Bu 4 âyet açik ve kesin bir sekilde bunu ispat etmektedir. Bir de risaletle ilgili olanlar vardir; ama resûl olduklari halde hiçbir zaman nebî degillerdir. 
 
Konuya 2. açidan bakiyoruz. Allahû Tealâ her kavimde resûl beas etmistir. Nebîler, peygamberlerdir. Hz. Musa nebî’dir yani nebî resûldür. Hz. Isa nebîdir; nebî resûldür. Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz nebîdir. Nebîlerin; peygamberlerin sonuncusudur. Ulûl’azm nebîler; Hz. Nuh, Hz. Ibrâhîm, Hz. Musa, Hz. Isa ve Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’dir. 
 
Allahû Tealâ her kavimde mutlaka resûl beas eder. Ama her kavimde nebî beas etmez, hayata getirmez. Buyuruyor ki: 

 
 
-16/NAHL-36: Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu), fe sîrû fîl ardi fanzurû keyfe kâne âkibetul mukezzibîn(mukezzibîne).
Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kildik). (Allah’a ulasmayi dileyerek) Allah’a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin seytanlardan) içtinap etsinler (sakinip kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kismini, (Resûlün daveti üzerine Allah’a ulasmayi dileyenleri) Allah hidayete erdirdi ve bir kisminin (dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak oldu. Artik yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanlarin akibetinin, nasil olduguna bakin (görün).
 
Allahû Tealâ’nin isareti, bütün kavimlerde mutlaka bir resûlün var olmasidir. Ama bütün kavimlerde nebî yoktur. Allahû Tealâ Yahudi kavmine, Israil kavmine Hz. Musa’yi nebî olarak göndermistir. Hz. Isa da gene ayni kavimdendir. Ama Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Arap’tir. Allahû Tealâ buyuruyor ki: “Bütün ümmetlerin, bütün milletlerin içinde resûl beas ederiz.” 
 
 
Peygamberler, Kur’ân’da isimleri geçen kavimlerde vazifelendirilmislerdir. Ama resûller her kavimde vazifelendirilmislerdir. Resûller sadece her kavimde vazifeli olmamislar; üstelik her kavme ardarda, ardi arkasi kesilmeksizin gönderilmislerdir. Allahû Tealâ buyuruyor ki: 
 
 
 
-23/MU'MINÛN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).
Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arasi kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldigi zaman, her defasinda onu yalanladilar. Biz de onlari birbiri arkasindan (helâk ettik). Ve onlari efsane kildik. Artik mü’min olmayan kavim (Allah’in rahmetinden) uzak olsun.
 
Allahû Tealâ burada, bütün ümmetlere resûl gönderdigini ve ardarda gönderdigini ifade etmektedir: 

 
 
-2/BAKARA-87: Ve lekad âteynâ mûsâl kitâbe ve kaffeynâ min ba’dihî bir rusuli ve âteynâ îsâbne meryemel beyyinâti ve eyyednâhu bi rûhil kudus(kudusi), e fe kullemâ câekum resûlun bimâ lâ tehvâ enfusukumustekbertum, fe ferîkan kezzebtum ve ferîkan taktulûn(taktulûne).
Andolsun ki Biz, Musa’ya kitap verdik ve ondan sonra da birbiri ardindan (aralari kesilmeksizin, pespese) resûller gönderdik. Ve Meryem’in oglu Isa’ya beyyineler (açik kanitlar) verdik ve onu Ruh’ûl Kudüs ile destekledik. Her ne zaman size bir resûl, nefslerinizin hoslanmadigi bir seyle (emirle) geldiyse, hemen kibirlendiniz. Bu sebeple bir kismini yalanladiniz ve bir kismini da öldürdünüz.
 
Allahû Tealâ Israil kavmine de birbiri pesinden resûller gönderdigini ifade etmektedir. Oysaki Hz. Isa, Hz. Musa’dan yüzlerce sene sonra gelmistir. Ama kavme Hz. Musa’dan sonra da, evvel de birbiri ardindan resûller gönderildigi kesindir; peygamber olmayan resûller. Hz. Isa da, Hz. Musa da nebî resûldür; peygamber resûldür. Ama peygamber olmayan resûller, ikisinin arasindaki devrede de Israil kavmine devamli olarak gitmislerdir. Allahû Tealâ buyuruyor ki: 

 
 
-17/ISRÂ-15: Menihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsih(nefsihî), ve men dalle fe innemâ yadillu aleyhâ, ve lâ teziru vâziretun vizre uhrâ, ve mâ kunnâ muazzibîne hattâ neb’ase resûlâ(resûlen).
Kim hidayete erdiyse, sadece kendi nefsi için (nefsini tezkiye ettigi için) hidayete erer. Öyleyse kim dalâlette ise sorumlulugu sadece kendi üzerinde olarak dalâlette kalir. Yük tasiyan (günahi yüklenen) bir kimse, bir baskasinin yükünü (günahini) yüklenmez. Ve Biz, bir resûl göndermedikçe azap edici olmadik.
 
Allahû Tealâ, kiyâmet günü insanlarin büyük kisminin cehenneme gidecegini, %10’dan daha az bir kesimin de cennete gidecegini ifade etmektedir. Cehenneme gidenlerin hepsi mutlaka bir resûlle birlikte yasadilar. Isra Suresinin 15. âyet-i kerimesi, insanlar hangi kavimde, hangi zaman parçasinda yasarlarsa yasasinlar, mutlaka o kavimde Allah’in bir resûlünün varligini kesinlestirmektedir. Çünkü cehenneme giren bütün insanlar bir suale muhatap olacaklardir. Hangi devirde yasamis olurlarsa olsunlar, hangi kavimde yasamis olurlarsa olsunlar, onlarin hepsine birden bu sual sorulacaktir. Allahû Tealâ diyor ki:

 
 
-39/ZUMER-71: Vesîkallezîne keferû ilâ cehenneme zumerâ(zumeran), hattâ izâ câuhâ futihat ebvâbuhâ, ve kâle lehum hazenetuhâ e lem ye’tikum rusulun minkum yetlûne aleykum âyâti rabbikum ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû belâ ve lâkin hakkat kelimetul azâbi alel kâfirîn(kâfirîne).
Kâfirler, zümre zümre cehenneme sürülürler. Oraya geldikleri zaman, onun (cehennemin) kapilari açilir. Ve onun (cehennemin) bekçileri onlara derler ki: “Size, sizden (sizin aranizdan) olan resûller gelmedi mi ki, size Rabbinizin âyetlerini okusun, bugüne (buraya) geleceginizi (söyleyerek) uyarsin? (Cehenneme gidenler) dediler ki: “Evet (geldiler).” Fakat azap sözü kâfirlerin üzerine hak oldu.
 
Kiyâmet günü cehenneme gidenlerin hepsi bir muhteva tasir. Cehenneme gidenler açik ve kesin olarak mutlaka cehennem bekçileri tarafindan bu sorguya çekilirler: “Size Allah’in resûlleri gelip de bunu söylemediler mi, sizi ikaz etmediler mi, uyarmadilar mi?” 
 
Allahû Tealâ buyuruyor ki: “Biz bütün resûlleri, âmenû olanlari müjdelesin ve digerlerini uyarsin diye, vazifeli kilariz, göndeririz. Âmenû olanlari, Allah’a ulasmayi dileyenleri müjdelesin; ama digerlerinin hepsini uyarsin diye göndeririz.” 
 
Allahû Tealâ resûllerini âmenû olanlari müjdelesin, geri kalanlari uyarsin diye gönderdigine göre, bütün resûller etraflarindaki herkese: “Allah’a ulasmayi dileyin, eger dilemezseniz gideceginiz yer mutlaka cehennemdir.” ifadesini kullanarak devreye girerler. Onlari Allah’in âyetleri ile uyarirlar. 

 
 
-5/MÂIDE-19: Yâ ehlel kitâbi kad câekum resûlunâ yubeyyinu lekum alâ fetretin min er rusuli en tekûlû mâ câenâ min besîrin ve lâ nezîrin, fe kad câekum besîrun ve nezîrun, vallâhu alâ kulli sey’in kadîr(kadîrun).
Ey Kitap ehli! Resûllerin (peygamberlerin) fetret devrinde (aralarinin kesildigi zamanda), sizlere gerçekleri açiklayan Resûl’ümüz (elçimiz) gelmisti. "Bize bir müjdeleyici ve de uyarici gelmedi" dersiniz diye (dememeniz için). Oysa size "müjdeleyici ve uyarici" bir Resûl gelmisti. Allah herseye kadîrdir.
 
Sevgili kardeslerim, su anda da bütün dünya üzerinde ne kadar kavim varsa, hepsinde Allah’in resûlleri yasamaktadir. Ve ayni standartlarda herkesi uyarmaktadirlar. Öyleyse karsimiza ne çikiyor? Insanlar hangi devirde, hangi kavimde yasarlarsa yasasinlar; cehenneme gittikleri zaman mutlaka kendilerine bu sual sorulacaktir. Dizayn açik ve kesin olarak görünmektedir. Allah’in resûlleri her kavme gitmisler, her kavimde mutlaka vazifeli kilinmislardir. Kavmin içinden birisi o kavimde beas edilir, hayata getirilir. Bu resûl, onlarin dilini kullanan birisidir. Insanlarin %90’dan fazlasi cehenneme gidecektir. Cehenneme gidenlerin hepsine bu sual sorulur, hepsi de ayni cevabi verir: “Evet, bize resûller geldiler.” 
 
Bu resûllerin dizaynina dikkatle bakin. Onlar insanlara Allah’in âyetlerini söyleyerek: “Bakin su su su âyetler geregince Allah’a ulasmayi dilemek mecburiyetindesiniz. Dilemezseniz gideceginiz yer cehennemdir.” diye mutlaka uyarida bulunmuslardir. 
 
Allahû Tealâ her ümmetin, her milletin bir resûlü oldugunu ifade etmektedir. Hangi ümmet (millet), hangi devirde yasarsa yasasin, mutlaka aralarinda Allah’in bir resûlü var olmustur.

 
 
-10/YÛNUS-47: Ve likulli ummetin resûl(resûlun), feizâ câe resûluhum kudiye beynehum bil kisti ve hum lâ yuzlamûn(yuzlamûne).
Her ümmetin bir resûlü vardir. Onlara, resûlleri geldigi zaman onlarin aralarinda adaletle hükmolundu. Onlara zulmedilmez.
 
Her ümmetin, her milletin (hangi millet olursa olsun), bir resûlü mutlaka vardir. Yetmez, zamanin her devresinde vardir. Cehenneme giden herkese ayni sual sorulacagi için, insanlar hangi sehirde, hangi köyde, nerede yasarlarsa yasasinlar, hangi zamanda yasamis olurlarsa olsunlar, mutlaka onlara Allah’in hakikatlerini söyleyen bir resûl onlarin kendi dilleri ile bunu ifade etmistir. 
 
Allahû Tealâ Kur’ân-i Kerim’de melek resûllerden ve cin resûllerden bahsetmektedir. Ama meleklerden ve cinlerden bir peygamber hiç olmamistir. Kur’ân-i Kerim’de, melek resûller, cin resûller geçer; ama melek nebî, cin nebî hiç geçmez. Resûllerde, cinlerde ve meleklerde peygamberlik müessesesi mevcut degildir. Allahû Tealâ cinlere cinlerden, insanlara da insanlardan resûller geldigini ifade etmektedir: 

 
 
-6/EN'ÂM-130: Yâ ma’serel cinni vel insi e lem ye’tikum rusulun minkum yakussûne aleykum âyâtî ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû sehidnâ alâ enfusinâ ve garrethumul hayâtud dunyâ ve sehidû alâ enfusihim ennehum kânû kâfirîn(kâfirîne).
Ey insan ve cin toplulugu! Size âyetlerimi anlatan ve bugününüze ulasacaginiz konusunda sizi uyaran içinizden resûller (elçiler) gelmedi mi? “Kendi nefslerimize sahit olduk.” dediler. Dünya hayati onlari aldatti. Ve kendilerinin kâfir olduguna, kendileri sahit oldular.
 
En’am Suresinin 130. âyet-i kerimesi, insan ve cin resûllerden bahsetmektedir. Allahû Tealâ: “Sizlerden resûller” diyor. Insanlardan insan resûller tamam ama cinlerden de resûller var. Hangi resûl, hangi cin Allah’in yoluna girip tâbiiyetini gerçeklestirmisse, onun basinin üzerinde bir insan ruhu olusur: Devrin imaminin ruhu. Cinlerin ruhu yoktur. Bu sebeple cinin ruhu, bir cinin basinin üzerine hiçbir sekilde gelemez. Ama cinlerden resûller oldugu kesindir. Ayni zamanda meleklerden de risaletle vazifeli olanlarin mevcudiyetini biliyoruz. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

 
 
-22/HACC-75: Allâhu yastafî minel melâiketi rusulen ve minen nâs(nâsi), innallâhe semîun basîr(basîrun).
Allah, meleklerden ve insanlardan resûller seçer. Muhakkak ki Allah, en iyi isitendir, en iyi görendir.
 
Meleklerden ve insanlardan resûller tamam, ama meleklerden nebîler, hayir! Böyle bir müessese Kur’ân-i Kerim’de yoktur. Allahû Tealâ melekleri, risaletle görevli kilmistir. Meleklerden de insanlardan da vazifeli resûller vardir. Melek resûller ve insan resûller risaletle vazifelidirler. Ama ne meleklerden ne de En’am-130’da geçtigi gibi, cin resûllerden hiçbir zaman bir nebî olusmamistir. Her devirde, her kavimde, her kavmin içinde Allahû Tealâ’nin resûlleri mutlaka vardir. Ve onlara kendi lisanlari ile hitap etmek üzere vazifelendirilmislerdir. Her devirde Onlarin kendi içlerinden bir resûl, o kavimde beas edilen, o kavmin lisani ile konusan bir resûl söz konusudur. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

 
 
-14/IBRÂHÎM-4: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yesâu ve yehdî men yesâ’(yesâu), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).
Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisaniyla göndermis olmayalim. Onlara (kendi lisanlariyla) beyan etsin (açiklasin) diye. Öyleyse Allah, diledigini (Allah’a ulasmayi dilemeyenleri) dalâlette birakir. Diledigini (Allah’a ulasmayi dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz’dir, Hikmet Sahibi’dir.
 
Resûllere ulasip da tâbî olanlarin hepsi hidayete erenlerdir. Dalâlette olanlarsa, Allah’in dalâlette birakmayi diledikleridir. Sebep, Allah’a ulasmayi dilememeleridir. Eger dilemis olsalardi, mutlaka Allahû Tealâ onlari da hidayete erdirecekti. O zaman onlar da o resûle tâbî olacaklardi. Ibrâhîm Suresinin 4. âyet-i kerimesi, her kavimde resûl bulundugunu, hepsinin de kendi lisanlari ile o kavme hitap etmek üzere gönderildigini ifade etmektedir. Öyleyse her kavimde bir resûl olmali ki onlarin dilleri ile onlara hitap etsin. Nitekim, söyledigimiz âyetlerin hepsi ayri bir cepheden bunu ispat etmektedir. Her kavimde, her devirde Allah’in resûlleri yasamislardir. 
 
5. cepheden olaya bakiyoruz. Allahû Tealâ, bütün nebîlerine mutlaka seriat kitaplari indirmistir. Hz. Nuh’un, seriat kitabi vardi. Hz. Ibrâhîm’in seriat kitabi vardi. Hz. Musa Tevrat’in sahibidir. Hz. Isa, Incil’in sahibidir. Peygamber Efendimiz (S.A.V) Kur’ân-i Kerim’in sahibidir. Hepsinin seriat kitabi vardir. Ve son nebî, son peygamber; Peygamber Efendimiz (S.A.V)’dir. Peygamber Efendimiz (S.A.V), 14 asir evvel rahmetli olmasina ragmen, kiyâmete kadar bütün dünya kâinatin son seriat kitabi olan Kur’ân-i Kerim ile amel edecektir. 
 
Allah’in bütün resûllerine kitap indirmesi söz konusu degildir. Peygamber (nebî) olmayan resûllere, Allahû Tealâ hiçbir zaman seriat kitabi indirmez. Bir kismina hiç kitap vermeyebilir, sohbet kitabi da vermeyebilir. Bir kismina verdigi ise sohbet kitabidir. Kitabin muhtevasini incelediginiz zaman orada hiç kimseye Allahû Tealâ’nin bir emir göndermedigini görürsünüz. Eger Allahû Tealâ, resûlüne kitap vermisse, bu kitapta hiç kimseye ait bir emir söz konusu degildir. “Bu kitaba tâbî olunacaktir, bu kitap seriat ihtiva eder.” diye hiçbir kitap, Allah’in nebî olmayan resûllerine indirilmemistir. Allahû Tealâ onlara da kitap verebilir, yazdirabilir. Ama indirdigi kitaplarin hiçbirisi ser’î hüküm tasimaz, emredici esaslar ihtiva etmez. Bu kitaplar, Allahû Tealâ tarafindan âyetler ile teçhiz edilebilir. Allahû Tealâ kitaplarini isterse âyet âyet yazdirir. 
 
Hurafelerden birisi de: “Allahû Tealâ, peygamberlerden baskasina âyet indirmez.” ifadesidir. Allahû Tealâ buyuruyor ki: 
 
 
-7/A'RÂF-175: Vetlu aleyhim nebeellezî âteynâhu âyâtinâ fenseleha minhâ fe etbeahus seytânu fe kâne minel gâvîn(gâvîne).
Onlara, âyetlerimizi verdigimiz kimsenin haberini oku (anlat). Sonra o, ondan (âyetlerden) ayrildi, artik seytan onu kendisine tâbî kildi. Ve böylece o zarar görenlerden (azginlardan) oldu.
 
Allahû Tealâ âyetlerini nebî olmayan resûllere de verir, âyet âyet de indirir. Ama âyetlerde, indirdigi kitaplarda hiçbir emredici hüküm olmaz Allahû Tealâ nebîlerine mutlaka seriat kitabi indirir. Allahû Tealâ diyor ki: 

 
 
-3/ÂLI IMRÂN-81: Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le tensurunneh(tensurunnehu), kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum isrî, kâlû akrarnâ, kâle feshedû ve ene meakum mines sâhidîn(sâhidîne).
Hani o zaman ki; Allah, peygamberlerin (nebîlerin) MISAK’ini (yeminini) almisti: “Andolsun ki; size Kitap ve hikmet verdim, sizlerden sonra sizinle beraber bulunani (Allah’in sizlere verdigi kitaplari) tasdik eden Resûl gelince, O’na mutlaka îmân edecek ve O’na mutlaka yardim edeceksiniz. Bunu ikrar ettiniz mi ve bu agir ahdimi üzerinize aldiniz mi?” “Ikrar ettik.” dediler. “Öyle ise sahit olun. Ben de sizinle beraber sahitlerdenim.” buyurdu.
 
Allahû Tealâ burada: “Ey resûller, size kitap verdim ve hikmet verdim.” demiyor. “Ey nebîler size kitap verdim ve hikmet verdim.” diyor. Burada söz konusu olan seriat kitabidir ve sadece nebîlere verilir. Allahû Tealâ A’raf-175’de, nebî olmayan velî resûllere ve baska insanlara da âyetler indirdigini ifade etmektedir. Allahû Tealâ’nin nebîlerine seriat kitabi indirmesi söz konusudur. 
 
Gelelim, nebî resûller ile nebî olmayan resûller arasindaki farka. Bir kisim resûller tasarruf rizasina ulasmamislardir, bir kisim resûller tasarruf rizasina ulasmislardir. Allahû Tealâ tasarruf rizasina ulasmis olan ve ulasmamis olan resûllerinden bahsetmektedir. Buyuruyor ki:

 
 
-72/CINN-26: Âlimul gaybi fe lâ yuzhiru alâ gaybihî ehaden.
O (Allah), gaybi bilendir. Fakat O, gaybini hiç kimseye zahir etmez (bildirmez).
-72/CINN-27: Illâ menirtedâ min resûlin fe innehu yesluku min beyni yedeyhi ve min halfihî rasadan.
Resûllerden razi olduklari (tasarruf rizasina ulasmis olanlari) hariç! O taktirde, muhakkak ki O (Allah), onlarin önünden ve arkasindan gözetenler sevkeder ki.
 
Allahû Tealâ tasarruf rizasina eren resûlün önünden ve ardindan muhafiz gönderir. Bir kisi resûl olsun da, Allah’in rizasina ulasmasin olur mu? Aslinda o Allah’in 7 tane rizasini almistir. Âmenûler rizasini, tâbiiyet rizasini, vuslat rizasini, fizik vücudun teslimi rizasini, nefsin teslimi rizasini, irsada ulasma rizasini ve iradeyi teslim etme rizasini almistir. Bütün resûller bu standarttadirlar. Mutlaka iradelerini de Allah’a teslim etmislerdir. 
 
Bütün resûller dogmadan evvel seçilmislerdir. Nebî resûl de olsalar, nebî olmayan velî resûl de olsalar mutlaka seçilmislerdir. Ama eger tasarruf rizasinin sahibi degilse, huzur namazinin imamligini yapamaz. Iste burada Allahû Tealâ, rizaya ulasmamis olan resûllerinin var oldugunu kesin olarak ifade etmektedir. Nebî resûller rizaya ulasmis, tasarruf rizasinin sahibi olan resûllerdir. 
 
Allahû Tealâ resûllerden diledigini tasarrufu altina alir. Bunu ne zaman yapar? Eger bir nebî resûl yoksa, Allahû Tealâ o zaman velî resûllerden, kavim resûllerinden birini seçer. O’nun iradesini teslim alarak, huzur namazinin imamligina vekâleten tayin eder. Allahû Tealâ’nin direkt standartlarda nebî olarak tayin ettigi, nebîlige, nübüvvete lâyik gördügü, dünyadaki en üstün insanlar nebîlerdir (peygamberlerdir). Allah’in indindeki en üstün insanlar peygamberlerdir. 
 
Her nebî mutlaka zamaninin huzur namazinin asaleten imamidir. Ama nebîlerin olmadigi fetret devreleri vardir. O devirler de Allahû Tealâ kavim resûllerinden bir tanesine vekâleten huzur namazinin imamligi görevini verir. O zaman o tasarruf rizasinin sahibidir. Cin-26 ve 27’de bahsedilen rizanin sahibi olan resûl, gene kavim resûlüdür. Nebî yoksa, huzur namazinin imamidir. Eger nebîyse gene rizaya ulasan bir resûldür, nebî resûldür. Ve huzur namazinin asaleten imamidir. 
 
7. açidan meselemizi inceliyoruz. Allahû Tealâ’nin dizayninda “Bütün nebîler resûldür ama bütün resûller nebî degildir.” 6 cepheden ispat ettik ki; bütün resûller nebî degildir. Hiç kimse rizaya ulasmamis bir resûlün nebî oldugunu iddia edemez. Öyleyse simdi, nebî resûllere bakiyoruz. Nebî resûller 5 görevle görevli kilinmislardir. Allahû Tealâ buyuruyor ki: 

 
 
-2/BAKARA-151: Kemâ erselnâ fîkum resûlen minkum yetlû aleykum âyâtinâ ve yuzekkîkum ve yuallimukumul kitâbe vel hikmete ve yuallimukum mâ lem tekûnû ta’lemûn(ta’lemûne).
Nitekim size içinizde (görev yapmak üzere) sizden bir Resûl (Peygamber) gönderdik ki; âyetlerimizi size tilâvet etsin (okuyup açiklasin) ve sizi (nefsinizi) tezkiye etsin, size kitap ve hikmet ögretsin ve (hikmetin de ötesinde) bilmediginiz seyleri ögretsin.
 
Bir evvelki âyette bahsedilen basimizin üzerindeki ni’met gibi, Allahû Tealâ: “Sizin aranizdan birisini nebî-resûl olarak gönderdi.” diyor. 
 
1- Size Allah’in âyetlerini okusun, diye. 
2- Nefsinizi tezkiye etsin, diye. 
3- Kitap ögretsin, diye.
4- Hikmet ögretsin, diye. 
5- Hikmetin ötesini ögretsin, diye. 
 
Bunlar nebî resûllerdir. Görevleri bes tanedir. Bütün nebîler peygamberdir ve mutlaka resûldür. Ama bütün resûller peygamber degildir. Allahû Tealâ diyor ki: 

 
 
-62/CUMA-2: Huvellezî bease fîl ummiyyîne resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin).
Ümmîler arasinda, kendilerinden bir resûl beas eden (görevlendiren) O’dur. Onlara, O’nun (Allah’in) âyetlerini okur, onlari tezkiye eder (nefslerini temizler), onlara Kitab’i (Kur’ân-i Kerim’i) ve hikmeti ögretir. Ve daha önce (resûle tâbî olmadan evvel) elbette onlar, sadece açik bir dalâlet içinde idiler.
 
Buradaki resûl, dört görevin sahibidir ve peygamber degildir. 
1- Allah’in âyetlerini tilâvet etmek. 
2- Nefsleri tezkiye etmek. 
3- Kitap ögretmek 
4- Hikmet ögretmek. 
 
Peygamber olmayan resûller için hikmetin ötesini ögretmek yoktur. Öyleyse Allah’in söylediklerine kulak verelim. Allahû Tealâ açik ve kesin olarak nebîlerin hepsinin mutlaka resûl oldugunu ifade etmektedir. O konumuzun disinda hurafe falan degil, Kur’ân’in temel gerçegidir. Ama kim derse ki: “Bütün resûller de nebîdir.” Hayir! Bütün resûller nebî degildir. 
 
7 ayri cepheden konuyu inceledik. Yetmez, nebîlerin arasinda fetret devirleri vardir. Ama resûller bütün kavimlerde, bütün zaman parçalarinda yasarlar. Nebîlerin arasinda fetret devirleri var midir? Evet. Hz. Musa’dan yüzlerce sene sonra Hz. Isa gelmistir. Hz. Musa’dan sonraki nebî, Peygamber Hz. Isa’dir. Allahû Tealâ Kur’ân-i Kerim’de her ikisinin de nebî oldugunu ifade etmektedir. Hz. Isa’dan 600 sene sonra Peygamber Efendimiz (S.A.V) gelmistir. Hz. Isa’da nebîdir, Peygamber Efendimiz (S.A.V) de nebîdir ve son nebîdir. Nübüvvet müessesesi, peygamberlik müessesesi Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz ile sona ermistir. Ondan sonra artik nebî gelmeyecektir, peygamber gelmeyecektir. Ama bütün kavimlere resûller gelmekte devam edecektir. 
 
Öyleyse resûllere ve nebîlere dikkatle bakin. Bir nebîye karsilik yaklasik bin tane resûl düser. Kavimlerin sayisini 100 kabul edelim. 100’den fazla kavim vardir; ama 100 kabul edelim. Insanlarin da ortalama yaslari 50’dir, 60’dir, 70’tir. Ama 80, 90, 100 degildir, onu da 100 kabul edelim. Resûllerin herbirinin 100 sene yasadiklarini kabul edelim ki; ortaya çikan rakam aslinda realiteden küçük bir rakam olsun; bu rakam 1000’dir. Hz. Isa’dan bu tarafa 2000 yil geçmistir. 2000 yilda Hz. Isa ve Peygamber Efendimiz (S.A.V) olmak üzere iki tane peygamber, iki tane nebî olusmustur. Ve 100 kavmin herbirinde bir resûl, ortalama ömrü de 100 sene ise, tam 20 nesil. 2000 yil tam 20 nesli ifade eder. Her kavimde bütün devirlerde Allah’in bir resûlü yasadigina göre ,100 kavmin her birinde 20 tane resûl yasamis olur. 20 tane 100 de tam 2000 eder. Öyleyse 2000 yil içerisinde bütün kavimlerdeki kavim resûllerinin sayisi 2000’dir. Nebîlerin, peygamberlerin sayisi ise sadece 2. Öyleyse her bin tane kavim resûlüne bir tane nebî karsilik gelmektedir. 
 
Hz. Isa’dan sonra 600 yil nebî yoktu. Huzur namazinin imamlari nebîlerden olusmadi. Allahû Tealâ kavim resûllerinden uygun gördügüne herhangibirine vazife verdi. Huzur namazinin imamligini onlar yaptilar. Ta ki Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e sira gelsin, nebî olarak Allahû Tealâ ona görev versin. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den sonra 2000 yilina kadar, 0’dan 2000 yilina kadar 2000 yil geçer. Resûller 100’er sene yasamis olsa, huzur namazinin tam 20 tane imami gelmis geçmistir. Bunlardan gerçek imam olanlar, aslî imam olanlar, asaleten huzur namazinin imamligini yapanlar, Hz. Isa ve Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’dir. Onun disindakilerin hepsi vekildirler. Hepsi sadece resûldürler, nebî degillerdir, hiçbir zaman da nebî olmalari mümkün degildir. 
 
Eger insanlar diyorlarsa ki: “Bütün nebîler resûldür.” bu gerçek anlamda Kur’ân-i Kerim’i ifade eden bir muhteva tasir. Kur’ân-i Kerim aynen böyle söylemektedir: “Bütün nebîler mutlaka resûldür.” Onlar, Allah’in risalet görevi verdigi insanlardir. Ama bizim dîn adamlarimiz diyor ki: “Nasil bütün nebîler resûlse, bütün resûller de nebîdir.” Cemaatlerin basinda: “Nebîler resûl de degillerdir, nebîler resûlün de altinda rüyalarla falan hareket eden birtakim insanlardir.” diyecek kadar Kur’ân’dan habersiz dîn adamlari yer almaktadir. 
 
Sevgili kardeslerim, Kur’ân bilgisi asildir, temeldir. Eger Allahû Tealâ bize Kur’ân’i ögretmemis olsaydi, gerçekten korkunç bir cehalet içinde yüzmüs olacaktik. Allahû Tealâ ayri ayri cephelerden bize ispat ediyor ki: “Bütün resûller nebî degildir.” Saydigimiz cepheleri birer birer düsünelim. Hiç kimse söyledigimiz seyin artik aksini iddia edemez. 
 
Cehennem bekçilerinin sordugu: “Size resûl gelmedi mi ve size âyetlerini okuyup da, ‘Allah’a ulasmayi dilemiyorsunuz, gideceginiz yer cehennemdir.’ diye buraya geleceginizi söylemedi mi?” sualinin cevabi, cehenneme giren herkes için “Evet” olmustur, olacaktir. Kur’ân’a göre olmustur. Çünkü Allah’a göre geçmis zaman, gelecek zaman yoktur. Bize göre olacaktir, bizler mahlûkuz. 
 
8 ayri cepheden sizlere ispat ettik ki; bütün resûller asla nebî degillerdir, resûllerin sayisi nebîlerin 1000 kati kadardir: asgarî bir nebîye en az 1000 resûl, kavim resûlü tekabül eder. Geçen zaman parçalarina göre hesaplama en az bu kadar resûlü ifade eder. 2000 tane resûle karsi 2 tane nebî. 
 
Unutmayin! Insanlarin %90’dan fazlasinin gidecegi yer cehennemdir. Bu insanlar dünyanin her tarafinda yasayanlardan birileridir. Zamanin her parçasinda yasayanlardan birileridir. Ama hepsi de “Evet” cevabini vereceklerdir. “Evet. Bize Allah’in resûlü geldi ve senin söyledigin seyi bize söyledi.” 
 
Allahû Tealâ hiçbir kavmi, hiç kimseyi bir resûl göndermedikçe cezalandirmaz. Son 2000 yil için; 2000 kavim resûlüne karsi, 2 tane nebî resûl, 2 tane nebî, 2 tane peygamber söz konusudur. Kur’ân asildir.

1 - TASAVVUF NURU - HÜLYA
 
http://www.eda-trabzon34.tr.gg


Bugün 2 ziyaretçi (3 klik) kişi burdaydı!




Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol