Ekle

HAKİKAT VE DÜNYA WEB GROUP
İLETİŞİM FORMU
ZİYARETÇİ FORMU
1 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 1-
2 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 2 -
3 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 3 -
4 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 4 -
5 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 5 -
6 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 6 -
7- EDA GÜLNİHAL - WİNDOWSLİVE 1
SANAL ALEM - SANAL ALEMDE NEFS ÇIKMAZI - 3 -
1 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU - 1 - RESUL VE NEBİİ KAVRAMI
2 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU - 2 - MEALLERDE GİZLENEN HİDAYET SIRLARI
3 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - 3 - KULLUK VE İBADET
4 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 4 - ALLAH KALP GÖZÜYLE GÖRÜLÜR
5 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 5 - ALLAH C.C AYET-İ KERİMELERİ PEYGAMBER OLMAYANLARADA GÖNDERİRMİ
6 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 6 - NEFSİ ISLAH EDEN AMELLER
7 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 7 - MÜSLÜMANLARIN BİRLİK VE BERABERLİĞİ
8 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 8 - HADİS-İ ŞERİF ANEKTODLARI
9 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 9 - HİDAYET SIRAT- I MUSTAKİYMDİR
10 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 10 - HİDAYET VE DALALET
11 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 11 - HİKMET - İ İLAHİ
12 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 12 - İSLAM VE İHLAS
15 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 15 - LA İLAHE İLLALLAH
13 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 12 - İSLAM VE İRFAN
14 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 14 - CENNETE GİDEN YOL
16 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 16 - MEHDİ A.S
17 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 17 - MEHDİ A.S VE ÇIKIŞI
18 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 18 - MEHDİ A.S VE İRŞADI
19 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 19 - MÜRŞİD - İ KAMİL
20 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 20 - MÜRŞİDE TAABİYET
21 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 21 - NEFS TEZKİYESİ
22 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 22 - RUH VE VÜCUD
23 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 23 - TAKVA VE İSLAM
24 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 24 - ALLAHA TESLİMİYET
25 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 25 - ULUL ELBAB
26 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 26 - ZAN VE MÜSLÜMAN
27 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 27 - ZİKİR VE ZİKİR EHLİ
28 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 28 - MÜSLÜMAN ZULMETMEZ
29 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 29 - ZÜHT VE İSLAM
30 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 30 - HUKUK AHLAK VE İSLAM
31 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 31 - AİLE VE İSLAM
TURKISC PEOPLE FOLK MUSIC BOX
HAKİKAT VE DÜNYA FACEBOOK

30 - TASAVVUF NURU - HÜLYA
 
KONU 30 - HUKUK AHLAK VE İSLAM

http://www.eda-trabzon34.tr.gg


HUKUK  AHLAK VE ISLAM

Genel olarak, hukuk ve ahlâkin ilmî ve felsefî derinliklerine, bölüm ve kaynak tasniflerine girmeden ISLÂM ile olan ilgi ve gayeleri açiklanmaya çalisilacaktir.

HUKUK: Arapça olan hakkin çogulu olup, haklar demektir. Hak ise adaleti, dogrulugu, sevgi ve saygiyi temel alan ahlâk ilkesidir. Genis anlamda hak, sahsin kendine ait maddî ve manevî varliklarina sahip olma ve tasarruf etme yetki ve hürriyetidir. Yasama hak ve hürriyeti basta gelen temel haklardandir. Din ve vicdan hürriyeti, düsünce hürriyeti gibi haklar manevî haklari; mülk edinme, meslek icra etme, ticarî faaliyetlerde bulunma gibi haklar da maddî haklari meydana getirmektedir. Insanin bu haklardan faydalanabilmesi için toplumda güven, huzur yani sulh ve sükûnun saglanmasi gerekmektedir. Bunu saglayan ise siyasî otoritedir. Bunun için emirler, yasaklar ve kanunlar vazeder.

Genis anlamda hukuk ise, insanlar arasindaki sosyal münasebetleri ve toplum hayatini tanzim eden ve düzenleyen ve devlet gücüyle uyulmasi zorunlu hale getirilen kaideler toplulugudur. Beserî münasebetlerde adaletin tecellisine hizmet eden hayat tarzidir, nizamidir. Ahlâk kaidelerinin, sosyal nizami ilgilendiren kaidelerinin kanunlasmasidir. Bu noktada hukuk, asgarî ahlâktir. Müeyyidesi devlet kuvveti ve kontrolüdür. Hukuk, adaletin tecellisi için kesinlik arzeder. Adalet ise, hakki sahibine, tesbit, teyit ve teslim etmektir. Herkese hakkini vermek, lâyik oldugu muameleyi yapmak ve sahsa zulüm etmemektir.

Hukukun, ahlâkin ve Islâm’in tek ve temel hedefi, hiçbir ayirim yapmadan, kim, nasil ve nice olursa olsun hakkin, hak sahibine tevdiî ve teslimi ile gerçek adaleti yerine getirmektir. Adaletin bu sekilde her türlü baski, süphe ve endiselerden uzak olarak mutlak tecellisine hukukun üstünlügü diyoruz.

AHLÂK: Hulk'un çoguludur. Hulk, insanda yaratilisda var olan huy, tabiat, yaratilis özellikleridir. Insanin davranis sekil ve halleridir. Genis olarak ahlâk ise, sosyal hayatta insanlarin birbirleriyle olan münasebetlerini tanzim eden ve düzenleyen kaideler bütünüdür, insanlarin gerek dünyamizda ve gerekse ahret hayatlarinda sulh ve sükûn içinde mutluluklarini hedefleyen bu cümleden olarak, insanin hayrina, iyiligine, güzelligine, seref ve haysiyetinin yücelmesine yönelik ilkelerdir.

Ahlâkin ana prensipleri ise, mutlak vicdan hürriyetini, adalette mutlak esitligi ve sosyal teminati saglamaktir. Müeyyidesi ise Allah korkusu, toplumsal baski ve hukuktur.

Evrensel ahlâkin kanunlarla teminat altina alinan asgarî kismi (kaideleri) hukuktur. Evrensel ahlâkin tamami (azamîsi) ise dindir, Islâm’dir. Bu kavramlarin tek varlik sebebi, insandir. Tek gayesi de, insanin saadetidir. Ahlâk ve Islâm, insanin maddî ve manevî varligini teminat altina alan, tekâmülünü hedefleyen kaideler toplulugu olarak yasami kolaylastiran, güzellestiren, evrensel bir müessesedir. Bu itibarla Hukuk-Ahlâk ve Islâm bir bütündür. Bu bütünü ayri ayri kabul edip, birbirleriyle çelisen, birbirlerine zit kavramlar olarak telâkki etmek, insanliga saygisizlik olur. Ne yazik ki, Islam’a düsman olanlar bunu yapmaktadirlar. Islâm’in ve ahlâkin özü durumundaki fakat sadece sosyal hayatin sulh ve sükûnuna iliskin hukuk kaideleri ile yetinilerek ve hukukun üstünlügü bahanesiyle Islama saldirmak ne hazin tecellidir ki bilinmez. Bir bütün olan bu müesseseler tecezzi kabul etmezler. Aksini savunmak ise toplumsal huzurun ve sulhun bozulmasi ve anarsinin her sahada tezahürünü istemek olur. Rusya'da 70 yillik din inkâri, o ülkeyi ne hale getirdi, gördük ve daha da ilerde ne hallere getirecegini birlikte müsahade edecegiz. Türkiye'deki ekonomide, ticarette, siyasette ve asayiste yasanan anarsinin sebebi, lâikligin (dinsizlik dini) olarak topluma empoze edilme cüretidir.

Bin yillik Anadolu cografyasinda, her çesit irkin ve dinin mensuplarinin hep birlikte güven ve huzur içinde yasadiklari tarihî ve sosyolojik bir vakia iken ne oldu da, bu ülkenin insanlari kanli biçakli, vatan bölücülügüne, vatana ve Türk'e ihanete yöneldiler? Ne oldu insanlara da, Sünnî-Alevî, Türk-Kürt, lâik-antilâik ihanet kamplarina bölündüler? Yetmedi simdi de kökten dinci-kökten kâfir kamplari tezgahlanmaktadir. Insanligin evrensel ahlâkini tamarnlamak için vahyedilen

Islama saldirilar, bu günkü hazin duruma ve çikmaza sebep olmustur.

Islâm, kâinatin en üstün varligi, Allah'in en çok sevdigi varlik olan insana ve insanliga hizmet ve sevgiden ibarettir. Ilâhî yaratilisin hikmet nedeni sevgidir. Allahû Tealâ Hz.lerinin insan adindaki sevgilisine, sevgide ve saygida kusur etmeme, insanin ve insanligin asil görevi olmalidir. Bu görevin ifasi ise Hukuk-Ahlâk-Islâm bütününde mündemiç bulunmaktadir. Ilâhî sevgiye muhatap insani sevmek, Allah'a kul olmanin geregidir. Iste bunun için Yunus Emre:

"Yaratilani hos gördük, Yaratandan ötürü" buyurmustur.

Insanda; meleklerde ve cinlerde mevcut olmayan, Allah'in ruh adinda bif ilâhî emaneti bulunmaktadir. Adem A.S. dizayn edilip canladirildigmda, huzurda bulunan meleklere ve cinlere "Adem'e secde edin!" emri verildi. Bu yüce emre, cin taifesinden, meleklerin hocasi ve yüksek dereceli bir âlim olan Iblis (seytan) hariç, hepsi uydu ve secde ettiler. Allah'tan baska bir varliga böyle bir secde varit ve nasip degildir. Secdenin sebebi, Allahû Tealâ Hz.'nin kendi ruhundan Adem A.S.'a üfürmesi olayidir. Bu ise insanda ilâhî sevginin çok açik bir tezahürüdür. Insana sevgi, Yaratana da sevgiyi birlikte getirir. Islâm Nedir? Kelime olarak Islâm:

1. Tek olan Allah'a iman etmek O'na kul olmak, sirkin açigindan ve gizlisinden kaçinmak, seytana ve nefse kul olmamak (gizli sirk), Allah'tan gayriyi ilâh edinmemek.

2. Allah'a teslim olmak (ruhun teslimi "vuslat", vechin (fizik vücudun) teslimi ve nefsin afetlerinin tasfiye edilerek teslimi).

3. Sulh ve sükûn içinde yasamak. Bu da, insanin iç âleminde sulh ve sükûn içinde yasamasi, insanin baskalari ile sulh ve sükûn içinde yasamasi ve üçüncü olarak da insanin Allah ile olan iliskilerinde sulh ve sükûn içinde olmasi seklinde tezahür etmektedir. Üzerinde durmak istedigimiz husus, bu sulh ve sükûnlardir.

Insanin kendi içindeki huzursuzlugu disa çikmadigi müddetçe kendine aittir. Çünkü toplum hayatini henüz ihlâl etmemistir. Bu itibarla, hukukun ve Islâm’in müeyyideleri devreye girmez. Ancak Islâm açisindan öbür dünyada kesin hesap vardir (baskalari hakkinda kötü düsünme, intihar v.s. gibi). Ancak böyle insanlarin yakin ve uzak çevreyi tehdit edecegi, huzuru bozacagi da bir gerçektir. Allah'a ait ibadetlerin yerine getirilmeyerek Allah ile olan sulh ve sükûnun bozulmasinin da bu dünyada cezasi yoktur, îman etmeme, farz ibadetleri yapmama gibi. Çünkü Islâm’in temel kaidesi, hür ve mukaddes iradeye hitap etmekte ve onu serbest birakmaktadir. Dileyen kul Allah'a giden irsad yolunu, dileyen de seytana giden (cehenneme) gayy yolunu kendisine yol ittihaz edecek ve neticesine de katlanacaktir. Dinde asla zorlama yoktur (Bakara-256).

Ancak, toplumsal hayatta insan baskalari ile olan iliskilerinde huzuru, güveni bozmaya kalkisirsa o zaman ahlâkin hukuk kurallari (kanunlar) devreye girer. Keza Islâm’in bu konudaki emir ve yasaklan da devreye girerek, sulh ve sükûnu saglar, bozguncunun yakasina yapisir. Bu müeyyideyi lâik siyasî sistemde kanunlar yerine getirir. Kur'ân'in uygulandigi sistemlerde ise ilgili âyetlere göre, Islâm hukukuna göre suçlu cezalandirilir.

Acaba insanda hangi unsurlar meknuzdur ki, birbirleriyle çekismeli, kavgali. Bundan dolayi da toplumsal baris, huzur zedelenmektedir. Muhtevayi bozan bu unsurlar nelerdir? Insan denen bu muhtesem varlik, Indi Ilâhînin topragi bir cesetle (Hicr-26) halkedilmis, bir nefsle sevva (dizayn) edilmis (Sems-7) ve Allah'tan bir ruh üfürülerek (Secde-9) yaratilmistir. Üç ayri fiille, üç vücudla olusturulan bir varlik.

Nefs, dünyaya (menfaatlere) ve serre dönüktür. Bünyesinde 19 tane kötü huy kaynagi, ser odaklari, seytan siginaklari olan afetler vardir. Bu afetler sunlardir: Kin ve nefret, küfür (imansizlik), yalan, zulüm, edepte kusur, cimrilik, öfke-gayz, isyan, sabirsizlik, gurur, kibir, hirs, nankörlük, cehalet, dedikodu-giybet, zan (suî-zan), iptilâ (içki, kumar, fuhus v.s.), vefasizlik, mürailik, fitne-fesat (anarsi). Insanin diger insanlarla, insanin toplum ile, hattâ çevre ile olan iliskilerinde sulh ve sükûnu tehdit eden, bozan, yok eden, hayati çekilmez kilan nefsteki bu afetler Kur'ân-i Kerim'de âyetlerle sabittir. Islâm kesin olarak sulh ve sükûnun bozulmasini yasaklar. Huzuru ve güveni emreder. Bunlarin nasil saglanacagini da gösterir.

Insanlari kavgaya, azginliga, birbirlerini bogazlamaya sevkeden bu nefsteki unsurlardir ki, Bosna'da, Kibris'ta, Çeçenistan'da, Irak'ta ve daha pek çok bölgelerde en önemlisi Güneydogu Anadolu'da millî tevhide yönelen alçakça saldirilari tarih sahnesine bir kere daha çikarmistir. Dünya çöplügünde çereyan eden bu olaylar, vahsi hayvanlari dahi utandiran insanlik vahsetine dönüsmüstür. Bosna'da, Azerbaycan'da çocuk ve insanlarin iç organlari batida pazarlanmistir. Nefsteki serlerin toplumsal hayattaki tezahürleri ahlâksizliktir. Roma Imparatorlugu'nu çökerten ilk sebep fuhus, Rusya'yi parçalayan ve daha da parçalara bölecek olan sebeplerin basinda dinsizlik, din düsmanligi, ahlâksizlik gelmektedir.

O halde bunlarin önüne nasil geçilecektir? Ahlâkin Ilâhî Vahye dayanan temelinde Islâm bunu çözümlemektedir. Nefsin 19 ser unsuruna, afetine karsilik Yaratici Ilâhî Kudret, insani ruhun 19 yüce hasleti, üstün faziletleriyle donatmistir. Ruhdaki 19 üstün faziletin, nefsteki 19 ser unsurunun yerine monte edilmesi, meseleyi kökünden halletmektedir. Islâm bunun için vardir. Islâm bunun için evrensel ahlâktir. Sekilde degil, özde; yani sahabenin yasadigi Islâmi yasamak ve talep edene yasatmak asildir. Ruhun 19 faziletinin güzelliklerinin, nefsteki karanliklari aydinliga çevirerek ve yerleserek, bu faziletler bir zaman takvimi içinde ahsenî takvim sirrini çözecektir.

Yine âyetlerle sabit olan faziletler sunlardir: Sevgi, iman, dogruluk, adalet, edep, kemalât, cömertlik, sükûnet, itaat, sabir, tevazu, kanaat, sükür, ketumiyet, hakikat, meziyet, vefa, samimiyet ve tevhid (dinî ve millî tevhid). Görüldügü gibi nefsteki her ser unsuruna karsilik bir fazilet unsuru.

Islâmda ibadetler, insan-i kâmil olmak, tekâmüle açik olmak ve bunu saglamak, güvenli ve huzurlu bir hayat yasamayi saglamak için emredilmistir. Bunun için nefs 7 kademede tezkiye (islah ve tasfiye) olacak, ruh ölmeden evvel Allah'a vuslat olacak ve fizik vücut da nefse, seytana veya baska kullara veya makamlara kul olmayacak sadece Allah'a kul olacak, farz emirleri dogrultusunda bir hayat yasamak zorundadir. Islâm’in temel emri, kendi semsiyesi altinda insanliga evrensel ahlâki tebligdir. Insanligi ahlaken son doruklara çikarmak istemektedir. Irsad, daimî zikir ve teslimler bunun için farz-i ayindir. "Muhakkak ki sen pek büyük, azim bir ahlâk üzeresin." Kalem (Nün) Suresi 4. âyet-i kerime bu hedefi net olarak göstermektedir. Peygamber Efendimiz (S.A.V)'de hadislerinde söyle buyurmaktadir:

• Islâm güzel ahlâktir, ahlâkinizi güzellestirin.
• Iyi ahlâkli olan, dünya ve ahret saadetine kavusur.
• Içinizde en çok sevdigim, huyu, ahlâki en güzel olaninizdir.

Allahû Tealâ nezdinde kullarin en sevgilisi, ahlâkça en güzel olan kuldur.

Ayrica, "Ben, güzel ve salin ahlâki tamamlamak üzere gönderildim" hadisi ise "Ey Muhammed, biz seni, sadece âlemlere rahmet olarak gönderdik" (Enbiya-107) âyetini tefsir etmektedir.

Kendilerine din olarak Islâm’i ve lider olarak O'nun Yüce Peygamberini seçen kahraman Türk ordulari, savas halinde dahi hakki ve adaleti ayakta tutuyorlardi. Ekili araziye zarar verenler cezalandiriliyor, dalindan bir salkim üzüm koparilan asma çubuguna, parasi kese içinde asiliyordu. Çünkü hak, kuvvetliye degil, düsman da olsa sahibine ait idi. Osmanli, güçlü fakat adil idi. "El Hak" ve "El Adi" isimleri, Allah'in yüce isimlerindendir ve Allah, haksizliga ve adaletsizlige siddetle karsidir.

Sinir boylarindaki asevlerinde, Osmanli teb'asi olmayan gayrî müslimler de yemek yiyordu. Osmanli biliyordu ki, bunlar da insandi ve yeryüzü nimetlerinden müstefit olma, bunlarin da haklari idi. Bu en üstün ahlâk kaidesi Islâmm da temel kaidesidir.

Bir Yahudi cenazesi geçerken Peygamberimiz (S.A.V) ayaga kalkmis tir. Bunu gören sahabeden birisi: "Ya Resulullah, o bir Yahudiye aittir" deyince, "O da bir insandir, Allah'in kuludur" diyerek, insana olan saygi ve sevgisini Yüce Peygamberimiz (S.A.V) dile getirmistir.

Islâmm, Hz. Mevlâna'da tezahür eden insan ve insanlik sevgisi, cenaze törenine, her din ve irktan insanlarin gözyaslari ile katilmasina, papazlarin gözyaslari ile tabutunu tasimasina sebep olmustur. Zira Hz. Mevlâna sevgi örsünde, sevgi çekici ile ham bakiri dövmüs ve som altin haline getirmistir. "Sevgi ile bakirlar altin olur, bulanik sular ari, duru hale gelir" diyor ve Sevgi-Insan-Islâm üçlüsünü tevhid akidesinde bütünlestiriyordu. "Gel! Ne olursan ol yine gel, ister putperest, ister mecusî, istersen yüz kere tövbeni bozmus ol, yine gel. Bu kapi ümitsizlik kapisi degildir."

Birkaç yil önce Konya'da Mevlâna Müzesini ziyaretim sirasinda bir yabancinin, türbenin dis kapisindaki tas esigi yerlere egilerek, öptügünü gördüm. Ve Hz. Mevlâna'nin 7 asir önceki, yukaridaki "gel" davetine iste böyle icabet edildigine sahit oldum.

Ayni devirde yasayan Yunus da: "Ben bu dünyaya sevgi için geldim, dava için gelmedim" mübarek sözleriyle Islâmm, insana ve insanliga sevgiden baska, bir sey olmadigini ifade buyuru-yordu. Mübarek Anadolu cografyasinda, Türkü ve Islâm’i topraklara sökülmez demir kaziklarla perçinleyen, Yüce Islâm’in muhtesem abidelerinden Yunus Emre ve Hz. Mevlâna, Islâm’i böyle tefsir ediyorlar ve böyle yasiyorlardi.

Islâm, insanlik sevgi ve saygisinin fiskirdigi ve bütün kâinata açik ilâhî bir kaynaktir.

Bu kaynaktan bir yudum içme bahtiyarligina eremeyen nasipsizler ise her türlü saldiri, cüret ve gafletinde bulunuyorlar. Siyasetin, siyasî mezarligina intikal etmis ve etmekte devam eden bazi siyasî mevtalar: "Islâm kalkinmaya manidir, gericiliktir v.s." gibi beyanlarda bulunmaktadirlar. Her vesile ile Islam’a saldirmayi bir marifet saymaktadirlar. Bu yolla ucuz kahramanliklara soyunmaktadirlar. Dikkat edin, hangi soysuz Türk milliyetçiligine ve Islama saldirmissa, medyaca (basin ve TV. ler ) büyük adam olarak takdim edilmektedir. Bunlarin ortak özelligi, halkin konustugu dili konusmamak, örf ve adetine hakaret etmek, dinine saldirmak, Türk Milliyetçiligini ve Osmanli Cihan Imparatorluk Tarihini inkâr etmek, vatanin büyümesine ve yücelmesine tahammül edememek gibi agir ahlâksizlik hastaliklarina müptelâ olmalaridir.

Güneydoguda siyasî çözüm teklif ederek, sonu aziz vatanin bölünmesine varacak hainlige alkis tutarlar, desteklerler, meclise getirirler.

Bu kafalarin, düsünce ve fikirleri, gayri millî, gayri dinî ve gayri evrenseldir. Bu itibarla, düsünce ve fikirleri (varsa) gayri sahih neseplidir. Anadoludaki millî tevhidi, dinî tevhidi yikarak parçalamak isterler.

Bunlar haymatlos (vatansiz) ve haytalardir (sokak serseri ve haydutlari). Lâiklik ve hukukun üstünlügü prensiplerine sarilarak, halkin dinine, manevî birlik ve varligina saldirmak suretiyle, adamlik davasinda bulunurlar. Fakat bunlara asla geçit yoktur. Üç kitaya hükmeden, yetmis iki buçuk milleti ve sayisiz din mensuplarini bagnnda barindiran muhtesem Türk-Osmanli Imparatorlugunu idare edenler Islâmdan gayri bir dine mi mensuptular? Bu insanlar niçin 600 yil birarada yasamislar da, 70 yillik cumhuriyet tarihinde vatan, bölünme belâlarina duçar kaliyor? Bunlari izah edebilirler mi? Edemezler. Çünkü Türk'ün muazzam tarihinden ve Islâmin yüce prensiplerinden siddetle ürkerler, kaçarlar, inkâr ederler. Çünkü bunlar lâikligi, dinsizlik dini olarak telâkki ettiklerinden baska inananlara tahammül edemezler, baska fikir, düsünce ve inançlara sayginin bir nimet ve medenî olmanin bir kaidesi oldugunu idrak edemezler.

Konuyu, Yüce îslâmm yüksek ahlâk ve adalet anlayisini, tarihte benzeri görülmemis bir misalle noktalamak istiyorum.
Fatih Sultan Mehmet Han, fetihten sonra italya'dan bir mimar getirterek, sarayin selâmlik bölgesinde tadilât yaptirmak istemisti. Italyan mimar, Italyan usulü bir düzen getirerek Fatih'in emri hilâfina hareket etmisti. Buna çok kizan Fatih, mimarin sag kolunu kestirmisti. Kolu kesilen, saray önünde çaresiz oturan mimara, yasli bir Islâm büyügü meseleyi anlayinca: "Durma git, hakkini ara" dedi. Buna sasiran mimar: "Kimden, kime karsi?" diye sordu. Ihtiyar izah etti: "Bu memlekette karari kadi verir, padisah degil" dedi. Mimar ümitsiz, Galata Kadisi Hidir'a gitti. Kadi Hidir, Ulubatli Hasan ve Fatih, hem Aksemseddin'in sevgili talebeleri, hem de üçü çok iyi arkadas idiler. Mimarin vaki sikayeti üzerine Kadi Hidir, Fatih'i huzuruna çagirdi ve sordu: "Mimarin kolunu hangi Kur'ân hükmüne göre kestirdin?" Fatih izah etmemeye çalisti ise de çikmazda oldugunu anladi, sarardi. Kadi Hidir, Fatih'in can arkadasi olmasina ragmen beklenen karan verdi: "Fatih Sultan Mehmet'in sag kolunun kisas hükmüne göre kesilmesine karar verdim!"

Bu karar üzerine, basta davaci mimar olmak üzere bütün hukukçular araya girdi ve kisasin diyete çevrilmesine karar alindi. Mimarin kisastan vazgeçip diyet istemesi üzerine, Fatih'in sahsî gelirinden günde bir altin ödenmesine ve bu ödemenin mimara ömür boyu yapilmasina karar verildi. Karar üzerine Fatih sevincinden diyeti iki katina çikardi ve 30 yillik da pesin ödedi. Parayi alan mimar Roma’ya döndü ve Bati'ya, insanligin ve adaletin nerede oldugunu anlatti. Görüldügü gibi davaci bir yabanci Hristiyan, mahkûm bir padisah, karan veren padisahin can arkadasi. Fakat adalet tevziî ise Islâmin insana olan sevgi ve saygisindan baska bir sey degildi.

Hakki gerçek sahibine teslim, yüksek bir ahlâk kaidesi ve Islâmin ise kesin emridir.

En derin saygilarimizla.


Bugün 1 ziyaretçi (1 klik) kişi burdaydı!




Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol