Ekle

HAKİKAT VE DÜNYA WEB GROUP
İLETİŞİM FORMU
ZİYARETÇİ FORMU
1 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 1-
2 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 2 -
3 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 3 -
4 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 4 -
5 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 5 -
6 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 6 -
7- EDA GÜLNİHAL - WİNDOWSLİVE 1
SANAL ALEM - SANAL ALEMDE NEFS ÇIKMAZI - 3 -
1 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU - 1 - RESUL VE NEBİİ KAVRAMI
2 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU - 2 - MEALLERDE GİZLENEN HİDAYET SIRLARI
3 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - 3 - KULLUK VE İBADET
4 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 4 - ALLAH KALP GÖZÜYLE GÖRÜLÜR
5 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 5 - ALLAH C.C AYET-İ KERİMELERİ PEYGAMBER OLMAYANLARADA GÖNDERİRMİ
6 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 6 - NEFSİ ISLAH EDEN AMELLER
7 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 7 - MÜSLÜMANLARIN BİRLİK VE BERABERLİĞİ
8 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 8 - HADİS-İ ŞERİF ANEKTODLARI
9 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 9 - HİDAYET SIRAT- I MUSTAKİYMDİR
10 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 10 - HİDAYET VE DALALET
11 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 11 - HİKMET - İ İLAHİ
12 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 12 - İSLAM VE İHLAS
15 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 15 - LA İLAHE İLLALLAH
13 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 12 - İSLAM VE İRFAN
14 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 14 - CENNETE GİDEN YOL
16 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 16 - MEHDİ A.S
17 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 17 - MEHDİ A.S VE ÇIKIŞI
18 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 18 - MEHDİ A.S VE İRŞADI
19 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 19 - MÜRŞİD - İ KAMİL
20 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 20 - MÜRŞİDE TAABİYET
21 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 21 - NEFS TEZKİYESİ
22 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 22 - RUH VE VÜCUD
23 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 23 - TAKVA VE İSLAM
24 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 24 - ALLAHA TESLİMİYET
25 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 25 - ULUL ELBAB
26 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 26 - ZAN VE MÜSLÜMAN
27 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 27 - ZİKİR VE ZİKİR EHLİ
28 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 28 - MÜSLÜMAN ZULMETMEZ
29 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 29 - ZÜHT VE İSLAM
30 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 30 - HUKUK AHLAK VE İSLAM
31 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 31 - AİLE VE İSLAM
TURKISC PEOPLE FOLK MUSIC BOX
HAKİKAT VE DÜNYA FACEBOOK

24 - TASAVVUF NURU - HÜLYA

KONU 24 - ALLAHA TESLİMİYET

http://www.eda-trabzon34.tr.gg


Teslim
Allah'a nasil teslim oluruz?


Kur'an'i Kerim de Teslim kavramini inceledigimiz zaman 4 ayri teslimin farz oldugunu görüyoruz.

Ruhun teslimi
Fizik vücudun teslimi
Nefsin teslimi
Iradenin teslimi
Islâm kelimesi, “silm” kökünden gelmektedir. “Sin, lâm ve mim” Bu kökten gelen kelimeler arasinda; Islâm, selâm, selâmet, müslüman, müslim ve teslim kelimeleri var. Türkçe’de en çok kullanilan kelime de teslim kelimesidir. Bu ayni zamanda Kur’ân’in unutulmus kavramlarindan biridir.
“Siz Allah’a teslim oldunuz mu?” dedigimiz zaman bize: “Islâm, teslim demektir ve 5 tane sarti vardir. Biz bu 5 sartin hepsini evelallah yerine getiriyoruz. Namaz da kiliyoruz, oruç da tutuyoruz, zekât da veriyoruz, kelime-i sahadet de getiriyoruz. Hamdolsun ki paramiz var, hacca da gittik. 5 sartin besi de bizde tamam. Islâm teslim olmaksa ve Islâm 5 sarttan ibaret olduguna göre, hamdolsun ki, biz de bu 5 sarti devamli gerçeklestirdigimiz cihetle; biz muhakkak ki Allah’a teslim olanlariz.” O zaman biz de soruyoruz: “Hay Allah razi olsun. Iyi ki teslim olmusun. Buraya kadar iyi de acaba Allah’a neyini teslim ettin? Ruhunu mu, fizik vücudunu mu, nefsini mi, iradeni mi teslim ettin? Bütün bu 4 teslimi yapabilmen için, evvelâ Allah’a ulasmayi diledin mi?”
Islâm 4 teslim, 7 tane safhadan olusur. Allah’a ulasmayi dilemek 1. safhadir. Burada bir teslim söz konusu degildir. Henüz ruhunuzu da vechinizi de nefsinizi de iradenizi de hiçbirini teslim etmediniz ama Allah sizi teslim aldi.
1. safhada Allah’a ulasmayi dilediginiz zaman Allah, seytan ile olan iliskinizi kesip Kendisiyle iliskiye girmenizi saglar. Seytan o günden itibaren size hiçbir kötülükte bulunamaz, üzerinizde bir tesir uyandirmasi mümkün degildir.
Allah ile olan iliskilerinizde böyle bir dizayn söz konudur. Her sey Allah’a ulasmayi dilemekle baslar. 3. basamakta Allah’a ulasmayi dilersiniz. 14. basamakta mürsidinize ulasirsiniz. Allah’a ulasmayi dilediginiz zaman Allahû Tealâ’ya teslim oldunuz mu? Hayir, siz teslim olmadiniz, Allah sizi teslim aldi. Sizin iradî talebiniz, Allah’a ulasmayi dilemektir. Bunu gerçeklestirince, Allah ezelî ve ebedî vaadini mutlaka yerine getirir ve Allah’a ulasmayi dileyen kisiyi teslim alir. Seytanla sizin araniza öyle bir duvar çeker ki seytan size hiçbir sekilde tesir edemez.
Demek ki daha Allah’a ulasmayi diler dilemez Allahû Tealâ Allah’a ulasmayi dileyenler için diyor ki: “Onlar teslim olanlardir.” Hiçbir seyinizi teslim etmediniz, nasil teslim olanlar oluyor? Çünkü Allah sizi teslim alir.
14. basamakta mürsidinize ulasirsiniz ve tâbî olursunuz. Mürsidiniz sizi Allah adina teslim alir. Bu 2. teslimdir.
21. basamakta, ruhunuz Allah’a ulasir. 22. basamakta, ruhunuz Allah’a teslim olur. Bu, sizin yaptiginiz teslimlerden birincisidir. Ilk iki teslimi siz yapmadiniz. Ilkinde, 3. basamakta Allah sizi teslim aldi. Ikincisinde, 14. basamakta mürsidinize teslim oldunuz ve mürsid sizi teslim aldi. Sonra ruhunuzu Allah’a teslim ettiniz. Iste sizin iradenizle gerçeklestirdiginiz teslim bu teslimdir.
Allah’a ulasmayi dilediginiz zaman, siz bir sey teslim etmezsiniz. Siz Allah’a teslim olmazsiniz, Allah sizi teslim alir. Mürsidinize ulastiginiz zaman, mürsidiniz sizi Allah adina teslim alir. Siz de mürsidinize Allah adina teslim olursunuz. El öptügünüz andan itibaren, teslim oldunuz demektir. Sonra aldiginiz emirleri uygulayarak 21. basamakta ruhunuzu Allah’a ulastirirsiniz.
22. basamakta ruhunuz Allah’in Zat’inda yok olur. Bu 1. tesliminizdir. Teslim etmeniz lâzim gelen ruhunuz, vücudunuzdan ayrilir. Bu olay, sizin gayretinizle degildir. Devrin imaminin ruhu basinizin üzerinize gelir ve sizin ruhunuza söyle seslenir: “Senin Allah’a ulasma günün, Allah’a mülâki olma günün geldi. Vücudu terk et. Allah’a geri dön.”

-40/MU'MIN-15: Refîud derecâti zul ars(arsi), yulkir rûha min emrihî alâ men yesâu min ibâdihî li yunzire yevmet telâk(telâki).
Dereceleri yükselten ve arsin sahibi olan Allah, kullarindan (Kendisine ulastirmayi) diledigi kisinin (Allah’a ulasmayi diledigi için Allah’in da Kendisine ulastirmayi diledigi kisinin) üzerine (basinin üzerine) Allah’a ulasma gününün geldigini (o kisinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah’in emrini teblig edecek) bir ruh (devrin imaminin ruhunu) ulastirir.


Ruhunuz, Allah’a dogru yola çikar. Nefsinizin kalbinde her %7 fazl birikiminde ruhunuz bir gök kati asar. Neticede Allah’in Zat’ina ulasir ve Allah’in Zat’inda yok olur. Böyle bir noktadan sonra ulasmaniz lâzim gelen sey fizik vücudun teslimidir.
Su anda beni dinleyen Mihr Vakfi mensuplarinin çogu, Allah’a ruhlarini ulastirmislardir. Allah’in ermis evliyasi olmuslardir.
Bundan sonra fizik vücudu Allah’a teslim etmek söz konusudur. Nefsinizdeki nur birikimi %81’i buldugu zaman fizik vücudunuz Allah’a teslim olur. Sizin yaptiginiz 1. teslim, ruhunuzun Allah’a teslimidir. 2. teslim de, fizik vücudunuzun Allah’a teslimidir. 26. basamakta ulûl’elbab olursunuz ve nefsinizi Allah’a teslim edersiniz.
Bir sonraki asama, 26 ve 27. basamaklarda iradenizi Allah’a teslim etmeden evvelki asama, irsad olmanizdir. 28. basamakta iradenizin Allah’a teslimi söz konusudur ki bu da 7. ve son safhadir.
Ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi ve iradenizi teslim ederek, 7 safhada 4 tane teslim gerçeklestirmis olursunuz. Bu safhalarin hepsi üzerinize farzdir.
Allah’a ulasmayi dilemek üzerinize farz midir? Hem de 3 defa farzdir. Allahû Tealâ, Rum Suresinin 31. âyet-i kerimesinde söyle buyuruyor:

-30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel musrikîn(musrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulasmayi dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazi ikame edin (namaz kilin). Ve (böylece) müsriklerden olmayin.


munîbîne ileyhi: O’na, Allah’a yönel, Allah’a ulasmayi dile.
Olay munîbîne ileyhi ile basliyor.
Lokman Suresinin 15. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ söyle buyuruyor:

-31/LOKMÂN-15: Ve in câhedâke alâ en tusrike bî mâ leyse leke bihî ilmun fe lâ tuti’humâ ve sâhibhumâ fîd dunyâ magrûfen vettebi’ sebîle men enâbe ileyy(ileyye), summe ileyye merciukum fe unebbiukum bi mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Ve bilgin olmayan bir sey hakkinda, sirk kosman için seninle mücâdele ederlerse, ikisine de itaat etme! Ve dünyada onlara güzellikle sahip ol. Bana yönelenlerin (ruhunu Allah''a ulastirmayi dileyenlerin) yoluna tâbî ol. Sonra dönüsünüz Banadir. O zaman yaptiginiz seyleri size haber verecegim.


O kadar mi? Hayir, degil. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).
Ve Rabbinize (Allah’a) yönelin (ruhunuzu Allah’a ulastirmayi dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O’na (Allah’a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah’a teslim edin). (Yoksa) sonra yardim olunmazsiniz.


Allah’a ulasmayi dilemek ve teslim olmanin bütün boyutlari Zumer-54’de ifade edilmistir. Ruhunuzu teslim etmek de fizik vücudunuzu teslim etmek de nefsinizi teslim etmek de iradenizi teslim etmek de, hepsi bu âyet-i kerimenin içinde yer aliyor.
Ruhunuzu Allah’a ulastirmayi dilemek üzerinize farz midir? Gördük ki Allahû Tealâ üzerimize 3 defa farz kilmistir. Allahû Tealâ söyle söylüyor: “Onlar ki Allah’a ulasmayi dilerler, onlar teslim olmuslardir.” Aslinda teslim olmalarinin sebebi, Allah’in onlari Kendisine teslim almasidir.
Simdi bu muhtevada konunun Kur’ân’la iliskisi nedir? Allahû Tealâ gördük ki Allah’a ulasmayi dilememizi üzerimize farz kilmistir. Peki ya bugün? Bugün Islâm’in 5 sarti vardir ve bu 5 sartin disinda hiçbir sey yoktur. Bu 5 sart, teslimlerin hiçbirisini içermemektedir. Islâm’in 5 sartiyla kurtulacagini zanneden koskoca Islâm âlemi korkunç bir tuzak içindedir. Bu bütün Islâm âlemini cehenneme götürecek olan bir tuzaktir. Ne yazik ki insanlar buna ciddî sekilde inanmislardir. Hadi sokaktaki adam inanir ama bizim sevgili dîn adamlarimiz da inanmislardir.
Allahû Tealâ, 7 safhada 4 teslimi emretmektedir, farz kilmaktadir. Simdi Kur’ân âyetleri ile ispat edecegiz ki bütün sahâbe 7 safhanin yedisini de yasamistir.
Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve sahâbe ruhlarini, vechlerini, nefslerini ve iradelerini de Allah’a teslim ettikleri halde, üzerimize farz oldugu da Kur’ân-i Kerim âyetlerince sabit oldugu halde, iblis insanlarin basina öyle bir çorap örmüs ki; bütün teslimleri devreden çikarmistir. Ne ruhun teslimi ne fizik vücudun teslimi ne nefsin ne de iradenin teslimi artik yoktur.
Iste muhtevaya bakiyoruz: Allah’a ulasmayi dilemek farzdir.
1. basamakta, olaylar yasanir.
2. basamakta, olaylar degerlendirilir ve insanlar olaylara karsi tavirlarini ortaya koyarlar. Allahû Tealâ tarafindan insanlarin çok büyük bir kismi 2. basamakta seçilirler. Bu seçilenlerden kim Allah’a ulasmayi dilerse, sadece onlar 3. basamaga geçerler. Allah kimin kalbinde Allah’a ulasma talebini görürse, isitirse ve bilirse (ki ayni anda görür, isitir ve bilir), o zaman o kisi Allah’a ulasmayi dilemistir ve 3. basamaktadir. 3. basamakta, kisi Allah’a ulasmayi dileyen kisi, bu noktadan itibaren cehennemden yakayi siyirmistir ve 1. kat cennetin sahibi olmustur.
Allahû Tealâ Allah’a ulasmayi dileyenleri, isitenler olarak ve Allah’a teslim olanlar olarak degerlendirir. Aslinda onlar Allah’a teslim olmazlar, Allah onlari teslim alir.
4. basamakta, Allahû Tealâ kisiye Rahîm esmasiyla tecelli ederek furkanlar vermeye baslar.
5. basamakta, bu kisinin gözlerindeki ve görme hassalarindaki engelleri alir.
6. basamakta, kulaklarindaki ve isitme hassalarindaki engelleri alir.
7. basamakta, kalplerindeki engelleri alir ve kalbine o kisinin idrakini saglamak üzere ihbat koyar. Allahû Tealâ bunlari yaparken, bu engelleri kaldirirken kisiye deracat verir. 7 safhada verdigi derecelerle kisinin bütün günahlarini örter. Kisinin günahlarinin örtülmesi, 7. basamaga ulasmasiyla yani Allah’a ulasmayi dilemesinden birkaç saniye sonra gerçeklesen bir olgudur. Allahû Tealâ bütün islemleri yaptirir ve o kisinin bütün günahlarini örter. Bunun arkasinda bir tek sey vardir: O kisi, Allah’a ulasmayi dilemistir. Dilemisse, o kisi cehennemden mutlak olarak kendisini kurtarmistir.
Çünkü Enfal Suresinin 29. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ açik bir sekilde, Allah’a ulasmayi dileyen kisiye 7 tane furkan vererek günahlarini örttügünü söylüyor. Daha ötede de onlarin günahlarini sevaba çevirecegini, magfiret edecegini de söylüyor. Allahû Tealâ söyle buyuruyor:

-8/ENFÂL-29: Yâ eyyuhellezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
Ey âmenû olanlar, Allah’a karsi takva sahibi olursaniz sizi furkan (hak ve bâtili ayirma özelligi) sahibi kilar! Ve sizden (sizin) günahlarinizi örter ve size magfiret eder (günahlarinizi sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.


8. basamakta, Allah o kisinin kalbine ulasir.
9. basamakta, o kisinin kalbinin nur kapisini Allah’a çevirir.
10. basamakta, Allah o kisinin gögsünden kalbine, gögsünü yararak bir nur yolu açar:

-6/EN'ÂM-125: Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yesrah sadrehu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudillehu yec’al sadrehu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
Öyleyse Allah kimi Kendisine ulastirmayi dilerse onun gögsünü yarar ve (Allah’a) teslime (Islâm’a) açar. Kimi dalâlette birakmayi dilerse, onun gögsünü semada yükseliyormus gibi daralmis, sikintili yapar. Böylece Allah, mü’min olmayanlarin üzerine pislik (azap, darlik, güçlük) verir.


“Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yesrah sadrehu lil islâm(Islâmi): Artik Allah kimi hidayete erdirmeyi dilerse onun gögsünü teslime (Islâm’a) açar.”
Bu, teslimle kesinlikle alâkali olan bir konudur. Çünkü arkasindan gelen ruhun teslimi, nefsin kalbindeki nurlarla alâkalidir. Fizik vücudun teslimi, gene nefsin kalbindeki nurlarla alâkalidir. Nefsin teslimi, gene nefsin kalbindeki nurlarla alâkalidir. Bunlarin hepsi adim adim gerçeklesir. Hepsi zikir adi verilen bir müesseseye baglidir. Zikir, Allah’in ismini “Allah, Allah, Allah…” diye sesle veya kisinin içinden demesiyle veya dilini de kimildatmadan kalbinden iç sesiyle kisinin Allahû Tealâ’yi zikretmesidir.
Bu zikir gerçeklestigi an, Allah’in katindan gelen rahmetle fazl, rahmetle salâvât nurlari kisinin kalbine ulasacaktir. Iste bunu saglamak için Allahû Tealâ kisinin gögsünü yararak gögsünden kalbine yol açar.
11. basamakta, kisi zikir yapar. Allah’in rahmetle fazl nuru o kisinin kalbine dogru ulasir.
12. basamakta, rahmet nurlari kalbe girer ve kisinin kalbinde %2 rahmet olusur. Böylece kisi husûya ulasir. Bu husû, Hadid Suresinin 16. âyet-i kerimesinde söyle anlatiliyor:

-57/HADÎD-16: E lem ye’ni lillezîne âmenû en tahsea kulûbuhum li zikrillâhi ve mâ nezele minel hakki ve lâ yekûnû kellezîne ûtûl kitâbe min kablu fe tâle aleyhimul emedu fe kaset kulûbuhum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).
Allah’in zikri ile ve Hakk’tan inen seyle (Allah’in nurlari ile), âmenû olanlarin (Allah’a ulasmayi dileyenlerin) kalplerinin husû duyma zamani gelmedi mi? Kendilerine daha önce kitap verilip de böylece üzerinden uzun zaman geçince, artik (zikri unuttuklari için) kalpleri katilasan kimseler gibi olmasinlar. Onlardan çogu fasiklardir.


Husûya ulasan kisi, mürsidine ulasmaya hak kazanir. 13. basamakta, kisi mürsidini Allahû Tealâ’ya sorar.
14. basamakta; kisi, sadece mürsidine ulasmaya hak kazananlara gösterilen mürsidi Allahû Tealâ kendisine gösterdigi zaman, mürsidine ulasir ve tâbiiyetini gerçeklestirir. Iste bu, kisinin ruhunun mürsid tarafindan teslim alinmasi 2. teslimdir. Daha sonra devrin imaminin ruhu kisinin basinin üzerine gelerek “Allah’a dön.” emrini verdigi cihetle, kisinin ruhu vücudu terk eder. Devrin imaminin ruhu, kisinin basinin üzerine gelip yerlesir.
Allah o kisinin bütün günahlarini sevaba çevirir. Mürsidine ulastigi zaman, Allahû Tealâ o kisiye, 1’e 10 verirken 1’e 100 vermeye baslar. O kisinin ruhu 1. gök katina ulastigi zamana kadar 1’e 100 olarak devam eder. Bu olay nefs tezkiyesine paralel bir vetiredir.
Kisi “Allah, Allah, Allah…” diye zikir yapar. Zikir yaptigi sürece o kisinin gögsüne, Allah’in katindan rahmetle fazl, rahmetle salâvât nurlari gelir. O gögüsteki yariktan geçerek, kalbe ulasir. Kisi mürsidine ulastigi zaman, Allah o kisinin kalbinin içine “îmân” kelimesini yazmistir. Allah’in katindan gelen fazillar, o kalpteki îmân kelimesiyle karsit kutuplarda manyetik alanlara sahiptirler ve bu sebeple o kisinin kalbindeki îmân kelimesinin etrafinda toplanmaya baslarlar. Iste bu, o kisinin nefsinin kalbindeki “nefs tezkiyesi”ni ifade eder.
O kadar güzel bir sey ki. Nefsinizi tezkiye ettikçe, afetlerden yakanizi siyirdikça, dogrularinizin kalitesi ve dogrularinizin zamana dagilmasi, devamli büyüyor. Yani afetlerin azalmasiyla, kötü davranislarinizin yavas yavas azalmasi, iyi davranislarinizin artmasi söz konusu oluyor.
Yusuf Suresinin 53. âyet-i kerimesi geregince, 15. basamakta nefsin kalbindeki %2 rahmetin disinda, nefsin kalbinde ilk %7 fazl birimi gerçeklestigi zaman, kisi Nefs-i Emmare’dedir.

-12/YÛSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûi illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çikaramam). Çünkü nefs, mutlaka sui olani (serri, kötülügü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasiyla tecelli ettigi (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, magfiret edendir (günahlari sevaba çevirendir). Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen, rahmetiyle nefsleri tezkiye ve tasfiye edendir).


Kisi, nefsin serri emretmesini önleyecek olan bir mekanizma gelistirir. Nefsinin kalbine giren fazillar nefsin kalbinde birikmeye baslar. Bu birikim fazillarin %7’yi bulmasi noktasinda, kisinin ruhu zemin kattan 1. gök katina ulasir. Bu, Nefs-i Emmare’dir
16. basamakta, kisi daha çok zikreder. Nefsin kalbinde 2. defa %7 nur birikimi olusur. Kisi Nefs-i Levvame’dedir. Ruhu 2. gök katindadir. Allahû Tealâ söyle buyuruyor:

-75/KIYÂME-2: Ve lâ uksimu bin nefsil levvâmeh(levvâmeti).
Ve hayir, levvame (kinayan) nefse yemin ederim.


Kisi nefsini levmediyor, kiniyor, suçluyor.
17. basamakta, kisi daha çok zikrini artirir ve nefsin kalbine Allahû Tealâ’dan gelen fazillar, kalpte 3. defa %7’lik bir çogalmayi saglar. Bu nefs kademesi, Nefs-i Mülhime’dir. Kisi Allahû Tealâ’dan ilham almaya baslar. Allahû Tealâ söyle söylüyor:

-91/SEMS-7: Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.
Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüsecek sekilde) sevva edene (dizayn edene) (andolsun).

-91/SEMS-8: Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.
Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasini ilham etti.

-91/SEMS-9: Kad efleha men zekkâhâ.
Kim onu (nefsini) tezkiye etmisse felâha (kurtulusa) ermistir.


Nefs tezkiyesi, felâha ermenin muhtevasini içerir. Burada kisinin ruhu 3. gök katindadir. Kisi Allah’tan ilham almaya baslar.
18. basamakta, 4. defa %7 fazl birikimi söz konusudur. Bu nefs kademesi, Nefs-i Mutmainne’dir. Nefs-i Mutmainne’de kisi doyuma ulasir. Allah’in verdikleri o kisiye yeterli olmaya baslar. Kisi tam bir doyum içersindedir.
Fecr Suresinin 27. âyet-i kerimesinde ve Rad Suresinin 28. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ söyle buyuruyor:

-89/FECR-27: Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh(mutmainnetu).
Ey mutmain olan nefs!


-13/RA'D-28: Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).
Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri, Allah’i zikretmekle mutmain olmustur. Kalpler ancak; Allah’i zikretmekle mutmain olur, öyle degil mi?


Iste burasi Nefs-i Mutmainne noktasidir. Kisi doyuma ulasmistir. Nefsin kalbindeki fazillar %28’dir.
19. basamakta, 5. defa %7 nur birikimi ile kisi Nefs-i Radiye kademesindedir. Burada kisinin ruhu 5. gök katina ulasir. Nefs-i Radiye, bizim Allah’tan razi oldugumuz nefs kademesidir.
20. basamakta, bir daha %7 nur birikimi ile ruh 6. gök katindadir, Nefs-i Mardiyye kademesi. Nefs-i Mardiyye, Allah’in da bizden razi oldugu nefs kademesidir.
“Irciî ilâ rabbiki” diyen, Allah’a ruhumuzun ulasmasi için farz emrinin verildigi bu âyetler, Fecr Suresinin 27-28-29 ve 30. âyet-i kerimeleridir. Allahû Tealâ birkaç kademeyi ifade eden bu âyetlerde sunu söylüyor:

-89/FECR-27: Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh(mutmainnetu).
Ey mutmain olan nefs!

-89/FECR-28: Irciî ilâ rabbiki râdiyeten mardiyyeh(mardiyyeten).
Rabbine dön (Allah’tan) razi olarak ve Allah’in rizasini kazanmis olarak!

-89/FECR-29: Fedhulî fî ibâdî.
(Ey fizik vücut!) O zaman, (nefsini tezkiye ettigin ve ruhunu Allah’a ulastirdigin zaman Bana kul olursun) kullarimin arasina gir.

-89/FECR-30: Vedhulî cennetî.
Ve cennetime gir.


Burada “Ey mutmain olan nefs!” diye hem nefse seslenmek var hem “Irciî ilâ rabbiki” diye ruha seslenmek var hem de “Kullarimin arasina gir, Bana kul ol ve cennetime gir.” diye fizik vücuda seslenmek var. Allahû Tealâ 3 vücuda birden sesleniyor.
21. basamakta, ruh sonunda 7. gök katina ulasir. 7 tane âlem geçer. Her âlemde egitimini görür, zikir hücrelerindeki zikrini tamamlar ve Sidretül Münteha’ya ulasir. Sidretül Münteha’dan Allah’a dogru yükselir. Allah’in Zat’ina ulasir ve Allah’in Zat’inda yok olur. Burada Allah’tan bir emanet olarak bize verilen ruhu, emanetin sahibine teslim etmemiz olayi vardir. Ruh Allah’a teslim olur. Burasi aslinda 3. kademedir. 21. basamakta ruh Allah’a ulasir.
22. basamakta, Allah’in Zat’inda ruh yok olur. Iste bu basamak ruhun Allah’ta yok oldugu, Allah’in Zat’ina ulasip Allah’in Zat’inda ifna oldugu, yok oldugu bir devredir. Böyle olan insanlara Allahû Tealâ: “meaba ulasmis” diyor. Allahû Tealâ söyle buyuruyor:

-78/NEBE-39: Zâlikel yevmul hakk(hakku), fe men sâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben).
Iste o gün (mürsidin eli Hakk’a ulasmak üzere öpüldügü ve ona tâbî olundugu gün), Hakk günüdür. Dileyen (Allah’a ulasmayi dileyen) kisi, kendisine Rabbine ulastiran (yolu, Sirati Mustakîm’i) yol ittihaz eder (edinir). (Allah’a ulasan kisiye Allah) meab (siginak, melce) olur.


Siginaga ulasanlara, ruhunu Allah’in Zat’ina ulastirip Allah’in Zat’inda yok olanlara, Allahû Tealâ “evvab” diyor. 21. basamakta ruhuna Allah’in Zat’inin meab oldugu kisi, 22. basamakta Allah’a teslim olur yani Allah’in Zat’inda yok olur. Burasi aslinda bizim yaptigimiz teslimlerin birincisidir. Bizde olan ama Allah’a ait olan ruh emanetini Allah’a verdik. Bunun arkasindan fizik vücudumuz emanet olur ve zikrimiz giderek artar.
23. basamakta kisinin nefsinin kalbindeki nurlar %61’i buldugu zaman, En’am Suresinin 127. âyet-i kerimesine göre Allahû Tealâ o kisiye Indi Ilâhi’de bir taht verir. Allah’in katinda o kisi bir yerin sahibi olmustur. Bu sebeple Allah’in Indi’nde baki olur (kalir, kalicidir). Bu sebeple buraya “bekâ makami” denir.

-6/EN'ÂM-127: Lehum dârus selâmi inde rabbihim ve huve veliyyuhum bimâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
Rab’lerinin katinda onlar için selâm yurdu (teslim yurdu) vardir. Yapmis olduklarindan dolayi, O (Allah), onlarin dostudur.


24. basamakta, kisi zikrini günün yarisindan öteye geçirir. Günün yarisindan daha fazla zikreden bu kisinin nefsinin kalbindeki nurlar, %71’i asar.
25. basamakta, kisi zikrini giderek daha çogaltir. Günün yarisindan daha öteye geçer. Nefsinin kalbindeki nurlar %81’e ulasinca, o kisinin fizik vücudu da Allah’a teslim olur. Kisinin nefsinin kalbinde hâlâ %19 afet vardir ama böyle olmasina ragmen o kisinin fizik vücudu, Allah’in bütün emirlerini yerine getiren, yasak ettigi hiçbir fiili asla islemeyen bir özellik kazanir. Böylece fizik vücut Allah’a teslim olur.
Simdi geçtigimiz konulara bakalim: Allah’a ulasmayi dilemek farzdir. 3 tane farz âyeti gördük. Bütün sahâbe Allah’a ulasmayi dilediler mi? Allahû Tealâ söyle buyuruyor:

-39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul busrâ, fe bessir ibâd(ibâdi).
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin seytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçindilar, kendilerini kurtardilar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulasmayi dilediler). Onlara müjdeler vardir. Öyleyse kullarimi müjdele!


Sahâbe seytanin kuluyken, hepsi Allah’a ulasmayi dilemisler ve hepsi Allah’in kulu olmuslardir.
Mürside ulasmak farz midir? Allahû Tealâ diyor ki:

-5/MÂIDE-35: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihî leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulasmayi, teslim olmayi dileyenler); Allah’a karsi takvâ sahibi olun ve O’na ulastiracak vesileyi isteyin. Ve O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.


Allah’tan mürsidimizi istemek üzerimize farz kilinmistir. Bütün sahâbe mürsidlerine tâbî olmuslar midir? Kâinatin en büyük mürsidine, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tâbî olmuslardir. Allahû Tealâ söyle buyuruyor:

-48/FETIH-10: Innellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen).
Muhakkak ki onlar, sana tâbî olduklari zaman Allah’a tâbî olurlar. Onlarin ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettigi için ellerinde de tecelli etmis oldugundan) Allah’in eli vardir. Bundan sonra kim (ahdini) bozarsa, o taktirde sadece kendi nefsi aleyhine bozar (Allah’a verdigi yeminleri, ahdleri yerine getirmedigi için derecesini nakisa düsürür). Ve kim de Allah’a olan ahdlerine vefa ederse (yeminini, misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman ona en büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir).


Sahâbenin Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tâbî oldugu kesindir. Tâbiiyetin de farz oldugunu gördünüz. Allahû Tealâ “Sizi Allah’a ulastiracak olan vesileyi Allah’tan isteyin.” diyerek üzerimize farz kilmistir.
21. basamaga geliyoruz. Ruhumuzun Allah’a ulasmasi farz midir? Allahû Tealâ farz oldugunu söylüyor. Allahû Tealâ söyle buyuruyor:

<<<89-28>

Rucû etmek, geri dönmek, geri dönerek ulasmaktir. Öyleyse üzerimize farzdir.
Muzemmil Suresinin 8. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ söyle söylüyor:

<<<73-8>>>

3. farz âyeti ise Rad Suresinin 21. âyetidir. Bu âyette Allahû Tealâ bunun bir emir oldugu anlatiliyor ve söyle buyuruyor:

-13/RA'D-21: Vellezîne yasilûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahsevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).
Ve onlar Allah’in (ölümden evvel), Allah’a ulastirilmasini emrettigi seyi (ruhlarini), O’na (Allah’a) ulastirirlar. Ve Rab’lerine karsi husû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.


Demek ki Allah’a ulastirilmasini, Allah’in emrettigi bir sey var. Allah’in Kendisine ulastirmasini emrettigi sey, ruhumuzdur. Ulastirmak bir emir olduguna göre üzerimize farzdir.
Bütün sahâbenin ruhlarini Allah’a ulastirdiklari söylemistik. Ama simdi bir defa daha tekrar edelim. Allahû Tealâ diyor ki:

-39/ZUMER-18: Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi).
Onlar, sözü isitirler, böylece onun ahsen olanina tâbî olurlar. Iste onlar, Allah’in hidayete erdirdikleridir. Ve iste onlar; onlar ulûl’elbabtir (daimî zikrin sahipleri).


Hidayet ne demektir? Allahû Tealâ söyle buyuruyor:

-3/ÂLI IMRÂN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yesâ’(yesâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Ve sizin dîninize tâbî olandan baska kimseye inanmayin. (Habibim) de ki: “Hiç süphesiz HIDAYET, Allah’in (Kendisine) ulastirmasidir. (Insan ruhunun ölümden evvel Allah’a ulasmasidir.) Size verilenin bir benzerinin baska birine verilmesi (sebebiyle mi) veya Rabbinizin katinda (sizlerle) tartisacaklari için mi (böyle söylüyorsunuz)?” De ki: “Hiç süphesiz fazl, Allah’in elindedir. Onu diledigine verir.” Ve Allah, Vâsi’un Alîm’dir. (Allah herseyi kusatan ve herseyi bilendir.)


Allahû Tealâ Bakara Suresinin 120. âyet-i kerimesinde ise söyle buyuruyor:

-2/BAKARA-120: Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).
Sen onlarin dînine tâbî olmadikça (uymadikça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden (asla) razi olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah’a ulasmak (var ya) iste o, hidayettir.” Sana gelen bunca ilimden sonra eger onlarin hevalarina uyarsan andolsun ki; Allah’tan sana ne bir dost ve ne de bir yardimci olur.


Kehf Suresinin 17. âyet-i kerimesi:

-18/KEHF-17: Ve teres semse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takriduhum zâtes simâli ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen mursidâ(mursiden).
Ve günesin dogdugu zaman magaralarinin sag tarafindan geldigini ve battigi zaman sol taraftan onlarin yanlarindan geçtigini görürsün. Ve onlar, onun (magaranin) genis sahasi içinde bulunuyorlardi. Iste bu, Allah’in âyetlerinden (mucizelerinden)dir. Allah, kimi Kendisine ulastirirsa, iste o hidayete ermistir. Ve kimi dalâlette birakirsa (kim Allah’a ulasmayi dilemezse) artik onun için velî mürsid (irsad eden evliya) bulunmaz.


Bütün sahâbe hidayete ermislerdir. Hepsi üzerlerine farz olan hidayeti gerçeklestirmislerdir.
Bundan sonra kisi daha çok zikir yapar. Nefsinin kalbi %81 nurla dolar. Fizik vücudunu Allah’a teslim eder. Farz midir? Evet. Allahû Tealâ çok açik bir sekilde, Yasin Suresinin 60 ve 61. âyet-i kerimelerinde söyle söylüyor:

-36/YÂSÎN-60: E lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûs seytân(seytâne), innehu lekum aduvvun mubîn(mubinun).
Ey Âdemogullari! Ben, sizlerden seytana kul olmayacaginiza dair ahd almadim mi? Muhakkak ki o (seytan), size apaçik bir düsmandir.

-36/YÂSÎN-61: Ve eni’budûnî, hâzâ sirâtun mustekîm(mustekîmun).
Ve Ben, sizden Bana kul olmaniza (dair ahd almadim mi?) Bu da Sirati Mustakîm (üzerinde bulunmak)tir.


Âdemogullari, fizik vücutlarimizdir. Sadece fizik vücutlarimiz Âdemogullari’dir. Onlarin Allah’a kul olmasi, teslim olmasi üzerimize farzdir.
Bütün sahâbe fizik vücutlarini Allah’a teslim etmisler midir? Kesin. Allahû Tealâ söyle buyuruyor:

-3/ÂLI IMRÂN-20: Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebean(menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belâg(belâgu), vallâhu basîrun bil ibâd(ibâdi).
Eger seninle tartismaya kalkarlarsa, o zaman de ki: “Ben ve bana tâbî olanlar vechimizi (fizik vücudumuzu) Allah’a teslim ettik.” O kitap verilenlere ve ÜMMÎ’lere de ki: “Siz de (fizik vücudunuzu Allah’a) teslim ettiniz mi?” Eger teslim ettilerse o zaman (onlar) andolsun ki; hidayete ermislerdir. Eger yüz çevirirlerse, o zaman sana düsen (görev) ancak tebligdir. Allah kullarini BASÎR’dir (görendir).


Yani burada belli oluyor ki; fizik vücudun hidayetinden evvel ruhun Allah’a ulasmasi söz konusudur ve adi “hidayet”tir. Fizik vücudun Allah’a teslim olmasi farzdir. Bütün sahâbe fizik vücutlarini da Allah’a teslim etmislerdir.
Görüyor musunuz, dînimizden neler kopmus? Bu söylediklerimden hiçbirisi bugünkü dîn adamlari tarafindan bilinmiyor. Üniversite müfredat programlarinda bunlarin hiçbirisi mevcut degildir. Onlar da diyorlar ki: “Biz dînimizi çok iyi biliriz. Kimseden ögrenmeye ihtiyacimiz yok.” Allahû Tealâ da diyor ki: “Ihtiyaçlari var.” Ne diyorsunuz, ihtiyaçlari var mi, yoksa yok mu?
Fizik vücudumuzu Allah’a teslim etmeniz üzerimize farz miymis? Farzmis. Peki, bütün sahâbe fizik vücutlarini Allah’a teslim etmisler midir? Etmislerdir. Kur’ân-i Kerim’de farz olan ve bütün sahâbenin gerçeklestirdigi olaydan bahsediyoruz. Bizim sevgili dîn adamlarimizin bunlarin hiçbirinden haberleri yok.
Dînimizden neler kopmus görüyor musunuz? Ne Allah’a ulasmayi dilemek kalmis ne mürside tâbiiyet ne ruhumuzu Allah’a ulastirip teslim etmek ne fizik vücudumuzu Allah’a teslim etmek… Dahasi da var. Ne daimî zikre ulasmak ne irsad olmak ne de iradeyi Allah’a teslim etmek… Hiçbirisi kalmamis.
Gördük ki, sahâbe fizik vücutlarini Allah’a teslim etmisler. Burasi 25. basamak. Bundan sonrasi daimî zikirdir. Buradan sonra kisi eger ceht ederse, Allahû Tealâ mutlaka onu daimî zikre ulastirir. Konunun en zor noktasi burasidir; fizik vücudun tesliminden sonra daimî zikre ulasmak. Bir gece yatarken zikirle yatacaksiniz. Uyandiginiz zaman da zikrinizin hâlâ devam ettigini göreceksiniz. Defalarca bunu yasayacaksiniz. Göreceksiniz ki; daimî zikrin sahibi olmussunuz. Sahâbe gibi olmussunuz.
Biz sizleri Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in ve sahâbenin yasadigi Kur’ân’daki Islâm’a, unutulmus olan Islâm’a davet ediyoruz. Unutulmamis mi? Bütün teslimler unutulmamis mi?
Gelelim ulûl'elbab olmaya. Daimî zikrin sahibi olmak ulûl'elbab olmaktir. Ulûl'elbab olmak üzerimize farzdir. Allahû Tealâ söyle buyuruyor:

-3/ÂLI IMRÂN-191: Ellezîne yezkurûnallâhe kiyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkis semâvâti vel ard(ardi), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtilâ(bâtilan), subhâneke fekinâ azâben nâr(nâri).
O (Ulûl’elbab) ki; (lübblerin, Allah’in sir hazinelerinin sahipleri), onlar ayakta iken, otururken ve yan üstü yatarken (hep) Allah’i zikrederler. Göklerin ve yerin yaratilisi hakkinda tefekkür ederler. (Ve derler ki): “Ey Rabbimiz! Sen, bunlari bâtil olarak (bosuna) yaratmadin. Seni tesbih (tenzih) ederiz. Bizi, atesin azabindan koru.”


Daimî zikir farz midir? Allahû Tealâ diyor ki:

-4/NISÂ-103: Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kiyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alel mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).
Namazi bitirdiginizde; ayaktayken, otururken ve yan üzeriyken (yan üstü yatarken) Allah’i hep zikredin! Güvenlige kavustugunuzda namazi erkâniyla kilin. Çünkü; namaz, mü’minlerin üzerine, vakitleri belirlenmis bir farz olmustur.


Peki, bütün sahâbe ulûl'elbab olmuslar midir? Evet, hepsi ulûl'elbab olmuslardir. Iste Zumer Suresinin 18. âyet-i kerimesi:

-39/ZUMER-18: Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi).
Onlar, sözü isitirler, böylece onun ahsen olanina tâbî olurlar. Iste onlar, Allah’in hidayete erdirdikleridir. Ve iste onlar; onlar ulûl’elbabtir (daimî zikrin sahipleri).


Bütün sahâbe ulûl'elbab olmuslardir. Yani daimî zikre ulasmislardir. Daimî zikre ulasinca ne olur? Kisi daimî zikrin sahibi oldugu için nefsinde hiç afet kalmamistir. Afetlerin yerini tamamen nurlar doldurmustur. Bu sebeple kisinin kalp gözü de kalp kulagi da açilmistir. Allah’in bütün söylediklerini kendisine söyledigi her seyi isitir. Allah’la konusabilir. Bu sebeple ehli tezekkür olmustur. Daimî zikrin sahibi oldugu için devamli derecat kazanir. Derecat kazanmak hayirdir. Kisi ehli hayir olmustur. Ayni zamanda ehli hikmet, hüküm sahibi olmustur. Kur’ân hakkinda artik Allah’tan bilgi alir. Allah’la her zaman her konuyu tezekkür etme imkânin sahibidir.
Bu noktada yerlerin melekûtunu, 7 kat cehennemi Allah ona mutlaka göstermistir. Ne zaman gögün 1. katini gösterirse, bu noktadan itibaren kisi ihlâs makaminin sahibidir. Allahû Tealâ görüntü itibariyle o kisiyi 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7. gök katlarina ulastirir. Kisi böylece 7 gök katini da 7. katin 7 tane âlemini de görür. En sonunda Sidretül Münteha’yi görür. Kim Sidretül Münteha’yi görürse, burasi varliklar âleminin sonudur. O kisi Tahrim Suresi 8. âyet-i kerimesi geregince Tövbe-i Nasuh’a davet edilir. Tövbe-i Nasuh’u yapar. Allah’in söyledigi kelimeleri bir bir tekrar eder. Tekrar edince bu kisi ihlâs makamini da tamamlar.
Muhlis olmak farz midir? Beyyine Suresi 5. âyet-i kerimesi farz oldugunu söylüyor:

-98/BEYYINE-5: Ve mâ umirû illâ li ya''budûllâhe muhlisîne lehud dîne hunefâe ve yukîmûs salâte ve yu''tûz zekâte ve zâlike dînul kayyimeh(kayyimeti).
Ve onlar, Allah için hanifler olarak dînde halis kullar olmaktan (nefslerini halis kilmaktan) ve namazi ikame etmekten ve zekâti vermekten baska bir seyle emrolunmadilar. Iste kayyum dîn (kiyâmete kadar devam edecek dîn) budur.


Bütün sahâbe yerine getirmisler midir? Hepsi muhlis olmuslardir. Allahû Tealâ diyor ki:

-2/BAKARA-139: Kul e tuhâccûnenâ fîllâhi ve huve rabbunâ ve rabbukum, ve lenâ â’mâlunâ ve lekum a’mâlukum ve nahnu lehu muhlisûn(muhlisûne).
De ki: “Allah hakkinda bizimle mücâdele mi ediyorsunuz? O, bizim de Rabbimizdir sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz de size aittir. Ve biz, onun için ihlâs sahibi (muhlis) (kul)lariz.”


Bundan sonra kisinin salâh makamina geçmesi söz konusudur. Allah’in günahlarini örtmesi, ona salâh nurunu vermesi ve günahlarini sevaba çevirmesi gerçeklesir. Nihayet bu kisinin iradesini Allah’in teslim almasi söz konusudur.
Son teslim, iradenin teslimi ve kisinin irsad makamina tayinidir. Kimin iradesini Allahû Tealâ teslim alirsa, o artik kendi iradesiyle bir sey yapamaz. Sadece Allah’in kendisine emrettigi seyleri yapacaktir. Devamli Allahû Tealâ’dan emir alacaktir, devamli bu emirleri gerçeklestirecektir ve ömrü böyle geçecektir.
Irademizi de Allah’a teslim etmek üzerimize farz midir? Bu seviyedeki takva, bihakkin takva, hakka tukâtihî takvadir. Al-i Imran Suresinin 102. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ söyle buyuruyor:

-3/ÂLI IMRÂN-102: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekullâhe hakka tukâtihî ve lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn(muslimûne).
Ey îmân edenler! Hakkiyla takva sahibi olanlar (nasil bir takvanin sahibi ise ayni onlar) gibi, Allah’a karsi takva sahibi olun ve (ölmeden önce) Allah’a teslim olun.


Allahû Tealâ Al-i Imran-102’de: “Siz de hepiniz hakka tukâtihî takvanin sahibi olun.” diye emir veriyor.
Bütün sahâbenin mutlak olarak bu emre itaat ettiklerini ve bu hedefe ulastiklarini görüyoruz. Allahû Tealâ söyle buyuruyor:

-9/TEVBE-100: Ves sâbikûnel evvelûne minel muhâcirîne vel ensâri vellezînettebeûhum bi ihsânin radiyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtehel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu).
O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayirlarda yarisanlardan salâh makaminda iradesini Allah'a teslim ederek irsada memur ve mezun kilinanlar): Onlarin bir kismi muhacirînden (Mekke'den Medine'ye göç edenlerden) bir kismi ensardan (Medine'deki yardimcilardan) ve bir kismi da onlara (ensar ve muhacirîne) ihsanla tâbî olanlardandi. (Sahâbe irsad makamina sahip olduklari için onlara tâbî olundu). Allah, onlardan razi ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razidir. Onlara Allah, altlarindan irmaklar akan cennetler hazirladi ve orada ebediyyen kalacaklardir. Iste bu, en büyük (azîm) mükâfattir.


Bu ifadeden anliyoruz ki; ensar da muhacirîn de kendilerine tâbî olunanlardir. Yani irsad makaminin sahibi olduklari kesindir. Âyet-i kerime kesin olarak bunu söylüyor. Bütün sahâbe irsad makaminin sahibi olmuslardir. Yetmez, tâbiîn de irsad makaminin sahibi olmustur. Çünkü Allahû Tealâ, üçünün de fevz-ül azîmin sahibi oldugunu söylüyor. Fevz-ül azîm, salâh makaminin irade teslimi noktasina gelenlere Allah’in verdigi isimdir. “Fevz-ül azîm, hazz’ul azîm, ecrul azîm, fazl’il azîm.” 4 tane azîm kelimesi, 4 tane en üst noktayi ifade ediyor. Hepsi de ayni nokta. Iradenin Allah’a teslim edildigi ve Allahû Tealâ’nin “Irsada memur ve mezun kilindin.” cümlesiyle irsada tayin ettigi kademedir.
Öyleyse, gördük ki bu makamda farzdir. Iradenin Allah’a teslimi de farzdir. Gördük ki bütün sahâbe iradelerini de Allah’a teslim etmislerdir. Bihakkin takvanin sahibi olmuslardir. Irsad makaminin sahibi olmuslardir.
Kur’ân’dan geriye teslimlerden hiçbirisi kalmamistir. Ne ruhun teslimi ne vechin (fizik vücudun) teslimi ne nefsin teslimi ne de iradenin teslimi kalmistir. Teslimlerden hiçbirisi söz konusu degildir. Hiç kimseyi cehennemden kurtarmasi mümkün olmayan bir hurafe, Islâm’in 5 tane sarti geriye kalmistir.
Elbette namaz kilinacak, elbette oruç tutulacak, Islâm’in 5 sarti elbette yapilacaktir. Ama bunlar hedef degildir. Hedef; ruhu, vechi, nefsi ve iradeyi Allah’a teslim etmektir. Bunlarsa o hedeflere ulasmak için mutlaka yapilmasi lâzim gelen ibadetler, vasitalardir. Hani usta hirsizlar adamin gözünden sürmeyi çalarmis ya, iblis de insanlarin gözlerinin içine baka baka Allah’a ruhun teslimini de vechin teslimini de nefsin teslimini de iradenin teslimini de; 7 safhanin yedisini de (Allah’a ulasmayi dilemekten basladik, irade teslimine kadar ulasan size bahsettigimiz 7 safhanin yedisini de) yok etmistir. Defterden tamamen silmistir. Bunlarin hepsinin yerine vasitalari olusturan Islam’in 5 tane sartini koymustur. Herkes de kuzu kuzu bunlara inanmistir.
Bugün hiç kimseyi ne dalâletten ne küfürden ne sirkten kurtarmasi mümkün olmayan Islâm’in 5 tane sartiyla Islâm âlemi amel ediyor. Dünyanin en geri kalmis ülkeleri Islâm ülkeleri ve Islâm birligi yok olmus durumdadir. Islâm’dan geriye bir harabe kalmistir ve Islâm bitkisel hayat yasiyor. Islâm’i yeniden canlandirmak, hepimizin boynuna borç degil mi?
Hangi Islâm’i? Hangi Islâm’i? Hangi Islâm’i? Bu suallerin cevabi bir tek cevaptir: Kur’ân’daki Islâm’i.
Allah’in bize ögrettigi Islâm, Kur’ân’daki Islâm’dir. Sahâbenin yasadigi Islâm’dir. O Islâm’in bugün de bizim tarafimizdan yasanmasi söz konusudur. Hamdolsun ki biz ve bize tâbî olanlar, biz hepimiz Islâm’i Allah’in tam emrettigi sekilde, Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve sahâbenin yasadigi sekilde yasamaktayiz. Islâm âleminde bu yasanti mutlaka ait oldugu yere oturmalidir. Islâm âlemi çok kan kaybetmistir. Ama Osmanli geri geliyor. Bütün ulastigimiz uluslararasi konferanslarda bize bütün baska ülkelerden gelen Islâm kardeslerimiz “Osmanli gelmezse olmaz.” dediler. Hep ayni seyleri dinledik. Allahû Tealâ da diyor ki: “Osmanli gelecektir.”
Allahû Tealâ’nin yolunda Allah’in Kur’ân’daki Islâm’ini yasayan belki dünyadaki tek grup olarak, Allah’in Üniversitesi’nin rektörü olarak, sahibi olarak, kurucusu olarak, Mihr Vakfi’nin ve International Mihr Foundation’un kurucusu olarak, sahibi olarak sizlere diyorum ki; Allah’in Islâm’ini yasayin.
Allahû Tealâ’nin hepinizi bütün teslimlere ulastirmasini, Kur’ân’da mevcut olmasina ragmen Islâmî tatbikattan tamamen çikarilan Islâm’in bütününü, Allahû Tealâ’nin sizlere yasatmasini ve böylece hepinizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine kavusturmasini Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi burada bitiriyoruz.


Bugün 8 ziyaretçi (10 klik) kişi burdaydı!




Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol