Ekle

HAKİKAT VE DÜNYA WEB GROUP
İLETİŞİM FORMU
ZİYARETÇİ FORMU
1 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 1-
2 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 2 -
3 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 3 -
4 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 4 -
5 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 5 -
6 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 6 -
7- EDA GÜLNİHAL - WİNDOWSLİVE 1
SANAL ALEM - SANAL ALEMDE NEFS ÇIKMAZI - 3 -
1 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU - 1 - RESUL VE NEBİİ KAVRAMI
2 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU - 2 - MEALLERDE GİZLENEN HİDAYET SIRLARI
3 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - 3 - KULLUK VE İBADET
4 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 4 - ALLAH KALP GÖZÜYLE GÖRÜLÜR
5 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 5 - ALLAH C.C AYET-İ KERİMELERİ PEYGAMBER OLMAYANLARADA GÖNDERİRMİ
6 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 6 - NEFSİ ISLAH EDEN AMELLER
7 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 7 - MÜSLÜMANLARIN BİRLİK VE BERABERLİĞİ
8 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 8 - HADİS-İ ŞERİF ANEKTODLARI
9 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 9 - HİDAYET SIRAT- I MUSTAKİYMDİR
10 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 10 - HİDAYET VE DALALET
11 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 11 - HİKMET - İ İLAHİ
12 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 12 - İSLAM VE İHLAS
15 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 15 - LA İLAHE İLLALLAH
13 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 12 - İSLAM VE İRFAN
14 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 14 - CENNETE GİDEN YOL
16 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 16 - MEHDİ A.S
17 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 17 - MEHDİ A.S VE ÇIKIŞI
18 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 18 - MEHDİ A.S VE İRŞADI
19 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 19 - MÜRŞİD - İ KAMİL
20 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 20 - MÜRŞİDE TAABİYET
21 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 21 - NEFS TEZKİYESİ
22 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 22 - RUH VE VÜCUD
23 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 23 - TAKVA VE İSLAM
24 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 24 - ALLAHA TESLİMİYET
25 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 25 - ULUL ELBAB
26 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 26 - ZAN VE MÜSLÜMAN
27 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 27 - ZİKİR VE ZİKİR EHLİ
28 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 28 - MÜSLÜMAN ZULMETMEZ
29 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 29 - ZÜHT VE İSLAM
30 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 30 - HUKUK AHLAK VE İSLAM
31 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 31 - AİLE VE İSLAM
TURKISC PEOPLE FOLK MUSIC BOX
HAKİKAT VE DÜNYA FACEBOOK

21 - TASAVVUF NURU - HÜLYA

KONU 21 - NEFS TEZKİYESİ

http://www.eda-trabzon34.tr.gg


Nefs Tezkiyesi
Islâm’in temel fonksiyonu, nefsimizin tezkiye, ve tasfiye edilmesidir


Peygamber Efendimiz (SAV) in harpler tamamlandiktan sonra "artik küçük cihadlar bitti, simdi büyük cihad basliyor" sözündeki büyük cihat nefse karsi açilan savastir.

Allahû Tealâ Kur’ân’i Kerim’de “nefs tezkiyesi” diye bir olaydan bahsediyor. Ama bugünün dîn adamlari nefs tezkiyesiyle bir iliski içersinde degiller, iliskilerini tamamen kaybetmisler. Oysaki bu, üzerimize farz olan bir husustur.
Allahû Tealâ’ya teslim olmanin vazgeçilmez bir safhasi nefs tezkiyesidir ve daha ötede nefs tasfiyesidir. Bir insan nefsi ile birlikte dogar ve o kisiye dogdugu zaman ruh üfürülür. Ruh insana hayat vermez. Hayati Allah verir ve sadece Allah alir. 28 basamaklik Islâm merdiveninde nefs tezkiyesi 14. basamaktan 21. basamaga kadar bir alani kaplar. Nefs tezkiyesi, nefsimizin kalbine Allah’in nurlarini yaridan daha fazla yerlestirebilmenin adidir.
Bütün insanlar bir neftsen, bir ruhtan, bir de fizik vücuttan olusurlar. Nefsimiz %100 afetlerle doludur. Öfke, kin, kiskançlik, haset, isyan, düsmanlik, iptilâlar, cimrilik, cehalet hep nefsimizin afetlerinin muhtevasidir. Ruhumuzsa %100 hasletlerle doludur. Cimrilige karsilik cömertlik oradadir, düsmanliga karsilik dostluk oradadir, nefrete karsi sevgi oradadir. Nefsimizin bütün afetlerinin pozitif karsiligi ruhumuzda mevcuttur. Ruhumuz %100 bu hasletlerle doludur ve hasletler nurlarla temsil olunurlar. Nefsimizin kalbi ise %100 afetlerle doludur. Afetler karanliklarla tefsir olunurlar. Kapkaranlik bir nefs kalbiyle hayata baslariz.
Vücudumuzun kumandani akildir. Nefsimiz de akildan talepte bulunur, ruhumuz da akildan talepte bulunur. Akil hangisinin talebini kabul ederse o talep devreye girer, onu gerçeklestirir. Insanlarin akillariyla hareket etmeleri, Allah’in esyanin tabiatina koydugu kanunlar geregi, uygun olan bir durumdur. Vücudun kumandani akildir. Akil hangi âlemde suur kazandiysa, o âlemin standartlarina göre sekillenir. Eger Allah’in emirlerinin yerine getirilmedigi, yasak edilen fiillerin de islenmesinin mübah oldugu bir ortam söz konusuysa, aklin fizik vücuttaki taleplerden nefsin talebine yesil isik yakacagi tabiîdir.
Bizim ülkemiz gibi bir ülkede Allah’in emirleri yasaklanmakta, yasak edilen fiillerin de hepsi serbest bulunmaktadir. Böyle bir statüde akil mutlaka serri emredecektir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-95/TÎN-4: Lekad halaknel insâne fî ahseni takvîm(takvîmin).
Andolsun ki Biz, insani (nefsini), ahseni takvim içinde (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yaparak en güzele ulasabilecek özellikte) yarattik.


“Biz nefsi ahseni takvim içinde yarattik. Yani afetlerle donanimli olarak yarattik ama belli bir zaman parçasinda, bir takvim içinde ahsene ulasabilecek olan özellikle, Allah’a ulasabilecek, Allah’a teslim olabilecek olan bir özellikte yarattik.”
Ahsen olmak, bir kisinin nefsinin bütün afetlerini yok ettikten sonra 19 kademe o kisinin aklanmasidir. Nefsteki bütün afetler yok olduktan sonra yani o kisi nefs tezkiyesini gerçeklestirdikten sonra, o kalbin 19 mertebe müzeyyen olmasi sonucunda ulasilan yer, ahsen olmakla adlandirilir.
Ahsenül Hüsna, “ahsenlerin en güzeli, ahsenlerin ahseni” 19 kademe o kisinin nefsinin kalbinin müzeyyen olmasidir. Bir insan daimî zikre ulastigi zaman ahsen olur. Nefsinin kalbindeki bütün afetleri yok olan yerine ruhun hasletlerine paralel olan faziletler (%98 fazilet, %2 rahmet) yerlesmis olan kisi ahsen olmustur. Bu, nefsin ahsen olusudur. Ama Ahsenül Hüsna olmak, bihakkin takvaya ulasmak; nefsin kalbini nefsteki bütün afetler yok olduktan sonra 19 kademe müzeyyen kilip, Allah’in irsad makamina tayiniyle gereklesen bir husustur. Öyleyse tezkiye, yolun yarisini ifade eder.
Nefsimizin kalbinin %51 nura büründügü yer neresiyse orasi tezkiyedir. Orada ne olur? Ruh Allah’a olan yolculugunu tamamlar. Nefs tezkiyesi herkes için Allah’in garantisinde olan bir islemdir ve Allah’i zikretmek suretiyle tahakkuk eder. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-73/MUZEMMIL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin Ismi'ni zikret ve herseyden kesilerek O’na ulas.


Iste nefs tezkiyesinin anahtari, bu âyet-i kerimedir. Allah’in ismiyle zikretmek. Tesbihinizi “Allah, Allah, Allah…” diye çekeceksiniz ve Allahû Tealâ sizi mutlaka Kendisine ulastiracak. Kimleri? Hangi sartlarla? Allah’in dizayninda muhteva tayini bu standartlar içindedir. Bir insan Allah yolunda bütün güzellikleri yasamak için yaratilir. Sonsuz mutluluk herkesin hakkidir ama bu hak ona vazifesini yaptigi takdirde gerçekten verilir.
Kim Allah’a ulasmayi dilerse o mutlaka Allah’a ulastirilir. Kim daha ötesi için talipse daha ötesinin zahmetine katlanmak mecburiyetindedir. Zikrini devamli arttirmak mecburiyetindedir. Öyle bir noktaya ulasacaktir ki kisi daimî zikrin sahibi olacaktir. “Allah’in ismiyle zikret ve herseyden kesilerek Allah’a ulas.” ifadesi, nefs tezkiyesini sonuç itibariyle vermektedir. Nefs tezkiyesinin anahtari zikirdir. Nefs tezkiyesi; nefsin %100 kapkaranlik olan, %100 afetlerle dolu olan kalbini %50’den fazla, %51 oraninda Allah’in nuruyla doldurmaktir. Bunun %49’u fazildir, %2’si de rahmettir.
Birinci basamakta insanlar olaylari yasar, herkes yasar. Ikinci basamakta, olaylari degerlendirir ve tavrini koyar. Herkes olaylari degerlendirir, herkes tavrini koyar. Allahû Tealâ insanlari yilda iki, üç defa mutlaka musîbetlerle imtihan eder. Bu imtihan ettigi musîbetlerle kisinin kimligi oraya çikar. 2. basamakta insanlar iki kisma ayrilirlar:
1- Allah’a ulasmayi dileyenler.
2- Dilemeyenler.
Allah’a ulasmayi dilemeyenler iki ayri bölüm olusturur:
1- Allah’a ulasmayi dilemeyenler
2- Kendileri Allah’a ulasmayi dilemedikleri gibi baska insanlari da Allah’in yolundan saptirmaya çalisanlar, Allah’a ulasmayi dilemekten men etmeye çalisanlar. Allahû Tealâ tarafindan seçilmezler.
Bu insanlar, toplam insanlarin %10’undan daha asagida bir sayisal degere sahiptirler. Insanlarin % 90’dan fazlasi Allahû Tealâ tarafindan seçilir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-42/SÛRÂ-13: Serea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel musrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yesâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettigi (farz kildigi) seyi (seriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) firkalara ayrilmayin.” diye Hz. Ibrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. Isa’ya vasiyet ettigimiz seyi sana da vahyederek, size de seriat kildi. Senin onlari, kendisine çagirdigin sey (Allah’a ulasmayi dileme) müsriklere zor geldi. Allah, diledigini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulastirir (ruhunu hayatta iken Kendisine ulastirir).


Demek ki kim Allah'a ulasmayi dilerse Allah onlari Kendisine ulastirir. Iste Allah ile olan iliskilerimiz bu minval üzere cereyan eder.
2. basamakta kisi Allah tarafindan seçilir. Allah tarafindan seçilenler de ikiye ayrilir:
1- Allah’a ulasmayi dilemeyenler. Onlar 2. basamakta kalirlar.
2- Allah’a ulasmayi dileyenler (3. basamaktakiler) 
1. ve 2. basamaktakilerin gidecegi yer cehennemdir. Insanoglu kim olursa olsun, eger Allah'a ulasmayi dilememisse cehennemden kurtulusu kesinlikle söz konusu degildir. Sadece Allah’a ulasmayi dileyenler Allah’in cennetine girebilirler.
Öyleyse Allah’in dizayni onu gösteriyor ki kisi Allah'a ulasmayi dilemelidir. Dilemezse ne olur?
Dilemezse, bu kisi sirktedir.
Dilemezse, bu kisi dalâlettedir.
Dilemezse, bu kisi Allah’a karsi takva sahibi degildir.
Dilemezse, bu kisi küfürdedir.
Bu kisinin gidecegi yer cehennemdir.
Bu kisi fisktadir.
Bu kisi hüsrandadir.
Bu kisi Allah’in âyetlerinden gâfildir.
Allah’a ulasmayi dilemek, bu kadar önemli bir konudur ve Allah’a ulasmayi dilemeyen, hiçbir zaman nefs tezkiyesini gerçeklestiremez. Çünkü nefs tezkiyesi insani Allah’a ulastiran tatbikatin adidir.
Kisi Allah'a ulasmayi dilemisse mutlaka 3. basamaga ulasir. Çünkü Allahû Tealâ semîul âlimdir; isitir ve bilir. Hem de basîrdir; görür. Kalbinize bakar, kalbinizde Allah'a ulasma talebini isitir, bilir ve görür. Iste böyle bir ortamda Allah'a ulasmayi dileyen bir kisi 3. basamaga geçmistir. Ne olur? 4. basamak hemen olusur. Allah o kisinin üzerinde Rahîm esmasiyla tecelli eder. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-12/YÛSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûi illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çikaramam). Çünkü nefs, mutlaka sui olani (serri, kötülügü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasiyla tecelli ettigi (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, magfiret edendir (günahlari sevaba çevirendir). Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen, rahmetiyle nefsleri tezkiye ve tasfiye edendir).


Allah’in Rahîm esmasi özel kisilerde tesekkül eder, yansir. Allah’in Rahîm esmasi bu insanlar için geçerlidir. Allah’in Rahmân esmasi herkes için geçerlidir. Insana hayat veren Allahû Tealâ, onun yasamasi için gerekli sartlari hazirlar. Bu, Rahmân esmasiyla tesekkül eder. Herkes bundan faydalanir ama Rahîm esmasi sadece Allah’a ulasmayi dileyenler içindir. Çünkü Rahîm esmasi, Allah’in rahmet, fazl ve salâvât göndermesini ihata eden esmasidir.
Kisi Allah'a ulasmayi diledi, Allah Rahîm esmasiyla tecelli etti. Ne olur? O kisinin gözleri vardir, görmez; irsad makamini irsad makami olarak görmez. Allahû Tealâ Rahîm esmasiyla kisiye engel olan hicab-i mestureyi gözlerden alir. O kisinin basar isimli görme hassasinda gisavet adli bir perde vardir. Allahû Tealâ o perdeyi o kisinin görme hassasinin üzerinden alir. O kisinin kulaklarinda vakra vardir; Allah kulaklarindaki vakrayi alir. Isitme engeli sebebiyle, kisi irsad makaminin sözlerini irsad makaminin söyledigi mânâda algilayamaz. Sonra Allahû Tealâ o kisinin isitme hassasinin mührünü açar. Ondan sonra kalple mesgul olunur. Allah kisinin kalbinin mührünü açar, o kisinin kalbindeki ekinneti alir ve kalbin içine ihbat koyar. Allahû Tealâ bu islemleri tamamladigi zaman kisi 7. basamaktadir. Bu noktadan sonra 8. basamakta Allahû Tealâ o kisinin kalbine ulasir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-64/TEGÂBUN-11: Mâ asâbe min musîbetin illâ bi iznillâh(iznillâhi), ve men yu’min billâhi yehdi kalbehu, vallâhu bi kulli sey’in alîm(alîmun).
Allah’in izni olmadikça bir musîbet isabet etmez. Ve kim Allah’a îmân ederse (âmenû olursa), (Allah) onun kalbine ulasir. Ve Allah, herseyi en iyi bilendir.


9. basamakta Allahû Tealâ kisinin kalbini Allah’a çevirir.

-50/KAF-33: Men hasiyer rahmâne bil gaybi ve câe bi kalbin munîbin.
Gaybda Rahmân’a husu duyanlar ve münib (Allah’a yönelmis) bir kalple (Allah’in huzuruna) gelenler (için).


            10. basamakta kisinin gögsünü yarar ve gögsünden kalbine bir nur yolu açar.

-6/EN'ÂM-125: Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yesrah sadrehu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudillehu yec’al sadrehu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
Öyleyse Allah kimi Kendisine ulastirmayi dilerse onun gögsünü yarar ve (Allah’a) teslime (Islâm’a) açar. Kimi dalâlette birakmayi dilerse, onun gögsünü semada yükseliyormus gibi daralmis, sikintili yapar. Böylece Allah, mü’min olmayanlarin üzerine pislik (azap, darlik, güçlük) verir.


Allah kimi Kendisine ulastirmayi dilerse, o kisinin gögsünü yarar ve kalbini teslime açar. Allah’a ruhunu, vechini, nefsini ve iradesini teslim etmesi için sartlari hazirlar. Bugünkü konumuz sadece ruhun Allah’a teslimini içeriyor. (Nefs tezkiyesi).
11. basamakta kisi zikir yaptigi zaman, “Allah, Allah, Allah, Allah…” diye Allah’in ismini zikrettigi zaman o kalbe Allah’in katindan rahmetle fazl isimli iki nur gelir. 11. basamakta bu nurlar kalbe kadar ulasirlar ama kalbin içine ancak rahmet nuru sizabilir, girebilir. Bu nurlar sizmaya basladigi zaman Allahû Tealâ’nin Zumer Suresinin 22. âyet-i kerimesinde söyledigi gerçeklesir:

-39/ZUMER-22: E fe men serehallâhu sadrehu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbih(rabbihi), fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâh(zikrillâhi), ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin).
Allah kimin gögsünü Islâm için (Allah’a teslim için) yarmissa artik o, Rabbinden bir nur üzere olur, degil mi? Allah’in zikrinden kalpleri kasiyet baglayanlarin vay haline! Iste onlar, apaçik dalâlet içindedirler.


“Allah kimin kalbini yarip o kisinin kalbine Allah’in nurlarini gönderirse, o kalp kalbi kasiyet baglamis kisinin kalbi gibi degildir.” diyor. Kalbi zikir sebebiyle kasiyet baglamis, kararmis ve sertlesmis olan kisinin kalbi gibi olmaz. Allah’in kalbine nur gönderdigi ve Allah’a teslim olmasi, Islâm olmasi için Allah’in gögsünü yararak gögsünden kalbine yol açtigi kisinin kalbine gönderdigi nur sebebiyle o kisinin kalbi, kalbi kasiyet baglamis kisinin kalbiyle esit degildir. Kalbin içine nurlarin sizmaya basladigi bu noktadan itibaren kalbe sadece rahmet nuru sizar. Burasi 11. basamaktir.
12. basamakta bu nurlar %2’ye ulasir ve bu kisi husû sahibi olur.

-57/HADÎD-16: E lem ye’ni lillezîne âmenû en tahsea kulûbuhum li zikrillâhi ve mâ nezele minel hakki ve lâ yekûnû kellezîne ûtûl kitâbe min kablu fe tâle aleyhimul emedu fe kaset kulûbuhum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).
Allah’in zikri ile ve Hakk’tan inen seyle (Allah’in nurlari ile), âmenû olanlarin (Allah’a ulasmayi dileyenlerin) kalplerinin husû duyma zamani gelmedi mi? Kendilerine daha önce kitap verilip de böylece üzerinden uzun zaman geçince, artik (zikri unuttuklari için) kalpleri katilasan kimseler gibi olmasinlar. Onlardan çogu fasiklardir.


Bu noktadan itibaren kisinin kalbinde %2 nur birikmistir, kisi husû sahibi olmustur. Ne olur? Bu kisi mürsidine ulasmak için Allah’a karsi hacet namazini kilar ve mürsidini Allahû Tealâ’dan talep eder.
Mürsid farz midir? Ruhu Allah’a ulastirmayi dilemek nasil farzsa zikir de farzdir. Ruhu Allah’a ulastirmak nasil farzsa, zikir de farzdir ve mürsid de farzdir. Bunlar birbirini tamamlayan faktörlerdir. Allahû Tealâ bu konuda söyle buyurmaktadir:

-5/MÂIDE-35: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihî leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulasmayi, teslim olmayi dileyenler); Allah’a karsi takvâ sahibi olun ve O’na ulastiracak vesileyi isteyin. Ve O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.


Demek ki Allah’a ulastiracak olan vesile yani mürsidi Allah’tan istemekle hepimiz vazifeliyiz. Bu, üzerimize farzdir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-16/NAHL-9: Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev sâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne).
Ve sebîllerin (dergâhlardan Sirati Mustakîm’e ulasan bütün yollarin yani mürsidlerin) tayini, Allah’in üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardir. Ve eger O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.


Her mürsidin bulundugu dergâhtan, devrin imaminin bulundugu ana dergâha, gözle görülmeyen, manevî yollar vardir. O yola sebîl denir. Sebîllerin tayini, aslinda mürsidlerin tayini demektir. Bu Allah’a ait olan bir vetiredir. Sizin mürsidinizi Allahû Tealâ seçer. Mürsidinizi istediginiz zaman sizi o mürside mutlaka Allah ulastirir.
13. basamakta kisi hacet namazini kilar. Mürside ulasmanin yolu hacet namazini kilmaktir. Mürsid sadece Allah’tan sorulur. Bunun adi istianedir. Fatiha Suresinde Yüce Rabbimize diyoruz ki: “Yalniz Sana kul oluruz ve yalniz Senden istiane isteriz.”

-1/FÂTIHA-5: Iyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu).
(Allah’im!) Yalniz Sana kul oluruz ve yalniz Senden ISTIANE (mürsidimizi) isteriz.


Gerçekten yalniz Allah’tan mi mürsid istenir? Bakara-45 ve 46. âyetleri konuya açiklik getiriyor. Allahû Tealâ bu kisinin ne yapacagini belirtmek sadedinde söyle buyurmaktadir:

-2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâsiîn(hâsiîne).
(Allah’tan) sabirla ve namazla istiane (yardim) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazi ile Allah’a ulastiracak mürsidini sormak), husû sahibi olanlardan baskasina elbette agir gelir.

-2/BAKARA-46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).
O (husû sahipleri) ki; onlar, Rab’lerine (dünya hayatinda) muhakkak mülâki olacaklarina ve (sonunda ölümle) O’na döneceklerine yakîn derecesinde inanirlar.


“Sabirla ve namazla Allah’tan istianeyi, mürsidinizi isteyin. Ama bu zor, kebîretun, büyük bir istir. Allahû Tealâ herkese mürsid göstermez, husû sahipleri hariç.” Eger husû sahibi olan birisi Allah’tan istianeyi, mürsidini isterse Allah onlara mutlaka gösterir.
Kim husû sahibidir? Allahû Tealâ tarif ediyor: “Onlar ki Allah’a mülâki olacaklarina yani ruhlarini ölmeden evvel Allah’a ilka edeceklerine, Allah’a ulastiracaklarina kesin sekilde inananlardir. Yakîn hasil ederek inananlardir. Onlar husû sahipleridir.”
Kim ruhunu ölmeden evvel Allah’a ulastiracagina kesin olarak inaniyorsa, mutlaka Allah onu Kendisine ulastiracaktir. Evvelâ bunun için mürsidine ulastiracaktir. Böyle bir kisiyi Allah mutlaka mürsidine ulastirir.
Iste Allah ile olan iliskilerimizde irsad makaminin dizaynina baktigimiz zaman bunu görüyoruz. O kisinin Allah’a ulasmayi dilemesi söz konusudur ve Allah onu mürsidine ulastirir. Bu kisi mürsidine Allahû Tealâ tarafindan ulastiriliyor.
Kisi hacet namazini kildi, mürsidini gördü ve Allahû Tealâ o kisiyi mürsidine ulastirdi. Ne yapacak? Kisi el öpecek ve mürsidine tâbî olacak. Tâbiiyet çok açik bir sekilde o kisinin Allah’in huzurunda mürsidine tâbî olmasi halidir. Allahû Tealâ Nebe Suresinin 38. âyet-i kerimesinde mürsidin önünde yapilan bir tövbeden bahsetmektedir. Arsi tutan meleklerin ve onlarin etrafindaki kisinin de orada oldugunu ve Allah’in yetkisiyle bu islemin gerçeklesebilecegini ifade etmektedir. Mürsidin önünde bir tövbenin yapilacagini ve bu tövbede sevap söylenecegi yani günahlarin sevaba çevrilecegi ifade ediliyor:

-78/NEBE-38: Yevme yekûmur rûhu vel melâiketu saffâ(saffan), lâ yetekellemûne illâ men ezine lehur rahmânu ve kâle sevâbâ(sevâben).
O gün, ruh (devrin imaminin ruhu) ve (arsi tutan) melekler, saf saf hazir bulunurlar. Rahmân’in kendisine izin verdigi kisiden baska kimse konusamaz. Ve (izin verilen) sadece sevap söylemistir.

           
Allah’in tayin ettigi mürsid hacet namazi kilininca mutlaka gösterilir; yetmez, o mürsidi mutlaka Allahû Tealâ o kisiye sevdirecektir. Kisi mürsidine ulasip tâbî oldugu anda 7 tane islem olusur.
1- Kisinin kalbinin içine îmân yazilir.
2- Devrin imaminin ruhu kisinin basinin üzerine ulasir.

-58/MUCÂDELE-22: Lâ tecidu kavmen yu’minûne billâhi vel yevmil âhiri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ev ebnâehum ev ihvânehum ev asîretehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minhu, ve yudhiluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, radiyallâhu anhum ve radû anhu, ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizballâhi humul muflihûn(muflihûne).
Allah’a ve âhiret gününe (ölmeden önce Allah’a ulasmaya) îmân eden bir kavmi, Allah’a ve O’nun Resûl’üne karsi gelenlere muhabbet duyar bulamazsin. Ve onlarin babalari, ogullari, kardesleri veya kendi asiretleri olsa bile. Iste onlar ki, (Allah) onlarin kalplerinin içine îmâni yazdi. Ve onlari, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada egitilmis olan, devrin imaminin ruhu onlarin baslarinin üzerine yerlesir). Ve onlari, altindan nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardir. Allah, onlardan razi oldu. Ve onlar da O’ndan (Allah’tan) razi oldular. Iste onlar, Allah’in taraftarlaridir. Gerçekten Allah’in taraftarlari, onlar, felâha erenler degil mi?


Demek ki birinci islem o kisinin kalbinin içine Allah’in îmân kelimesini yazmasidir. Önemli mi? Çok önemli bir konu. Neden önemli? Çünkü kalbimize yazilan îmân kelimesi bir manyetik alanin sahibidir ve Allah’in katindan gelen fazillar karsit manyetik alanin sahibidir. Zikir yaptigimiz zaman Allah’in katindan gelen rahmet-fazl ve rahmet-salâvât nurlarindan fazillar karsit manyetik alanin sahibi olduklari için kalbe ulastiklarinda, kalbin duvarina yazilmis olan îmân kelimesine yapismaya baslarlar. Manyetik alan fazillari kendisine çeker, yapistirir. Oraya yapisan fazillar, nurlardir ve kalbi aydinlatmaya baslarlar. Fazillar oraya yapistikça, yerlestikçe kalp devamli fazillar tarafindan isgal edilir. Iste bu isgalin baslangiç noktasinda %2 rahmet görmüstük, daha kisi mürsidine ulasmamisti. Mürside ulasmadan kalbe fazl girmesi mümkün degildir. O kisinin yapacagi sey zikir yapmaktir. “Allah, Allah, Allah…” diye Allah’in ismini tekrar etmektir.
Böyle bir dizaynda bizler için önemli seyler söz konusudur. Allah yolunda yapilan gayretler her istikamette mutlaka Allahû Tealâ’dan hayirla karsilanir. Iste kim Allah'a ulasmayi dilemisse Allah onu mutlaka mürsidine ulastiracaktir. Tâbiiyet kesinlestigi anda da o kisinin kalbinin içine Allah îmâni yazacaktir. Nefs tezkiyesinin baslangici için kisinin basinin üzerine de devrin imaminin ruhunu gönderecektir. Ne yapar bu ruh? Mu’min Suresinin 15. âyet-i kerime, o ruhun ne yaptigini bize söylüyor. Allahû Tealâ  buyuruyor ki:

-40/MU'MIN-15: Refîud derecâti zul ars(arsi), yulkir rûha min emrihî alâ men yesâu min ibâdihî li yunzire yevmet telâk(telâki).
Dereceleri yükselten ve arsin sahibi olan Allah, kullarindan (Kendisine ulastirmayi) diledigi kisinin (Allah’a ulasmayi diledigi için Allah’in da Kendisine ulastirmayi diledigi kisinin) üzerine (basinin üzerine) Allah’a ulasma gününün geldigini (o kisinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah’in emrini teblig edecek) bir ruh (devrin imaminin ruhunu) ulastirir.


Allahû Tealâ burada “Arsin sahibi Allah” demekle, arsi tutan melekleri ve arsi tutan meleklerle beraber bulunan devrin imamini kasdetmektedir. “Dereceleri yükselten” demekle de yapacagi bir islemden bahsetmektedir. Allahû Tealâ o güne kadar kisinin 1 derecelik sevabina 10 katini verirken, 1 derecelik günahina karsilik da amel defterine 1 derece yazdirir, mürsidine ulasan bu kisinin o noktadan itibaren 100 kat almasi mümkündür, bu imkâni 100 kat olarak almasi söz konusu olur. 10 kat, 100 kata tebdil edilmistir. Bu rakam, insan ruhu 1. gök katina çiktigi güne kadar 1’e 100, 2. gök katina çiktiginda 1’e 200, 3., 4., 5., 6., 7. gök katlarinda 1’e 700’e kadar yükselecektir.
Peygamber Efendimiz (S.A.V) ilk Cuma hutbesinde: “Ey sahâbe! Ölmeden evvel ölünüz ki Allah size 1’e 700 versin.” buyurmaktadir. Nasil öldügümüz zaman ruhumuz bizden ayrilarak Allah’a ulasiyorsa, ölmeden evvel ölmek; sag iken ruhumuzun bizden ayrilip Allah’a ulasmasini ifade eder.
Iste konumuz da ruhu Allah’a ulastirmak üzere harekete geçen bir insanin yaptigi eylem, nefs tezkiyesidir. Sonuç; o kisi dünya hayatini yasarken ruhun Allah’a ulasmasidir. Mu’min-15’te Allahû Tealâ bunu ifade etmektedir: “O kisinin basinin üzerine Allah’in katindan, Allah’in emrinden ruh gönderilir.” Bu ruh, arsi tutan meleklerin ve devrin imaminin sahibi olan Allah tarafindan, o kisiye Allah’a mülâki olma gününün (yevm’it telâkin) geldigini haber vermek için gönderilir. Bu olaylardan geçerek mürsidine ulasan kisiye devrin imaminin ruhu ulasir ve kisinin ruhuna der ki: “Senin yevm’it telâkin, Allah’a mülâkî olma günün, Allah’a ulasma günün, ilka olma günün geldi. Vücudu terk et ve Allah’a dogru yola çik.” Ruh vücudu bunun üzerine terk eder. Ruhun vücudu terk etmesi olayi, Allah’a dogru yaptigi bir yolculugu ifade eder. Nebe-38’deki mürsidin önünde yapilan bu tövbenin neticesi, Nebe-39’da ifade edilmektedir:

-78/NEBE-39: Zâlikel yevmul hakk(hakku), fe men sâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben).
Iste o gün (mürsidin eli Hakk’a ulasmak üzere öpüldügü ve ona tâbî olundugu gün), Hakk günüdür. Dileyen (Allah’a ulasmayi dileyen) kisi, kendisine Rabbine ulastiran (yolu, Sirati Mustakîm’i) yol ittihaz eder (edinir). (Allah’a ulasan kisiye Allah) meab (siginak, melce) olur.


            Iste o gün Hakk günüdür yani o kisinin ruhunun Hakk’a ulasmak için yola çikma günüdür. Bu âyet-i kerime Mu’min-15 ile tam bir uyusma halindedir. Kimin ruhu Allah’a dogru yola çikar da Allah’a ulasirsa Allah o kisinin ruhuna meab (siginak) olur.
    
-3/ÂLI IMRÂN-14: Zuyyine lin nâsi hubbus sehevâti minen nisâi vel benîne vel kanâtîril mukantarati minez zehebi vel fiddati vel haylil musevvemeti vel en’âmi vel hars(harsi), zâlike metâul hayâtid dunyâ, vallâhu indehu HUSNUL MEÂB(meâbi).
Insanlara, kadinlarin, ogullarin, kantar kantar altinlarin ve gümüslerin salma (nisaneli) atlarin, davarlarin ve ekinlerin sevgisi süslendi (güzel gösterildi). Bunlar, dünya hayatinin metaidir (malidir). Ve Allah, O’nun (Allah’in) katinda Hüsnül Meab’tir (en güzel siginaktir).


Allah’in Zat’i Allah’in katindaki en güzel siginaktir. Iste o siginaga ulasan kisi meâb olur. Allah’in Zat’ina ulasmis ve siginmis olur. Meâb olan, siginaga ulasmis kisiye evvab denir. Ruhunu Allah’a hayattayken ulastirmis olan kisi. Iste o kisiye verilen mükafâtlar, islevler söyledir:
1- Kalbine îmân yazilmasidir.
2- Basinin üzerine devrin imaminin gelip harekete geçmesi, ruhu vücuttan ayirmasidir.
3- Ruhun vücuttan ayrilarak Allah’a dogru yola çikmak üzere önce kendi mürsidine sonra da devrin imaminin dergâhina ulasmasidir.
4- O kisinin dereceleri 1’e 10 iken 1’e 100’e çikmasi ve 700’e kadar yükselecegi ve o kisinin bütün günahlarinin sevaba çevrilmesidir.
Allahû Tealâ Furkan Suresinin 69. âyet-i kerimesinde cehenneme gideceklerden bahsediyor:

-25/FURKÂN-69: Yudâaf lehul azâbu yevmel kiyâmeti ve yahlud fîhî muhânâ(muhânen).
Kiyâmet günü onun azabi kat kat artar. Ve orada alçaltilmis olarak ebediyyen kalir.


Furkan-70’de ise buyuruyor ki: “Kim mürsidin önünde tövbe eder de îmâni artan bir mü’min olursa ve nefs tezkiyesine (amilüssalihata) baslarsa, Allah o kisinin seyyiatini hasenata çevirir.”

-25/FURKÂN-70: Illâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).
Ancak kim (mürsidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazilip, îmâni artan) mü’min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde iste onlarin, Allah seyyiatlerini (günahlarini) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur’dur (günahlari sevaba çevirendir), Rahîm’dir (rahmet gönderendir).


5- O kisinin nefs tezkiyesine baslamasidir.
6- Fizik vücudun nefs tezkiyesi sebebiyle seytana kul olmaktan kurtulmaya ve Allah'a kul olmaya baslamasidir.                                                                                                                       
7- Irademizin güçlenmeye baslamasidir.
Kisi, “Allah, Allah, Allah…” diye kalbinin üzerinde zikir yapar. Bu zikri Allah’in katindan rahmetle-fazl ve rahmetle-salâvât isimli iki tane nur indirir. Bu iki grup nur o kisinin gögsüne gelir, gögsündeki yariktan geçerek kalbe ulasir. Bu nurlar kalbin içine girebilmek için üst menfezdeki yani kalbe giristeki mühre baski yapip, onu zülmanî kapiya kadar indirirler. Kalpteki mührün üzerinde devamli olarak rahmet-fazl ve salâvâtin baskisi devam edecegi için, mühür asagidaki kapinin üzerine kilitlenir. Neydi? Yukaridaki kapi kapaliydi, mühürlüydü. Alttaki kapi açikti ve nefsin kalbi %100 karanliklarla doluydu, her tarafi afetlerle doluydu. Zikir baslayinca ne oldu? Allah’in katindan inen nurlar Rabbanî kapidan içeri girdiler, Rabbanî kapi açildi ve ayni boyutta olan mühür zülmanî kapiyi kapatti. Mührün üzerine devamli rahmetin, fazlin ve salâvâtin baskisi oldugu için zülmanî kapi artik açilamaz ve nefsin kalbine nurlar girmeye baslar. Nefsin kalbi Allah’in nurlariyla dolmaya baslar. Fazillar %7’ye ulastigi zaman -evvelce %2 rahmet nuru girmisti- kisinin ruhu 1. gök katina ulasir. Burasi Nefs-i Emmare kademesidir. Hz. Yusuf diyor ki:

-12/YÛSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûi illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çikaramam). Çünkü nefs, mutlaka sui olani (serri, kötülügü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasiyla tecelli ettigi (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, magfiret edendir (günahlari sevaba çevirendir). Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen, rahmetiyle nefsleri tezkiye ve tasfiye edendir).


1. gök katina ulasan ruhun orada kalmasi yetmez. Kisi zikrini arttirmaya devam eder. Zikir arttikça nefsin kalbine yerlesen fazillarin miktari da artar. 2. defa %7 fazl birikiminde ruh 2. gök katina ulasir. Burasi Nefs-i Levvame kademesidir.

-75/KIYÂME-2: Ve lâ uksimu bin nefsil levvâmeh(levvâmeti).
Ve hayir, levvame (kinayan) nefse yemin ederim.


Kisi nefsini levm etmeye, kinamaya baslar. Aslinda kötülük islemek istemez ama nefsi ona yaptirir.
3. defa %7 fazl birikiminde Nefs-i Mülhime kademesine ulasilir. Ruh 3. gök katindadir. Kisi Allah’tan ilham almaya baslar.

-91/SEMS-7: Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.
Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüsecek sekilde) sevva edene (dizayn edene) (andolsun).

-91/SEMS-8: Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.
Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasini ilham etti.

-91/SEMS-9: Kad efleha men zekkâhâ.
Kim onu (nefsini) tezkiye etmisse felâha (kurtulusa) ermistir.


Burada kisi Allah’tan ilham almaya baslamistir.
4. defa %7 nur birikimi gerçeklestiginde Nefs-i Mutmainne kademesine ulasilir.

-13/RA'D-28: Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).
Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri, Allah’i zikretmekle mutmain olmustur. Kalpler ancak; Allah’i zikretmekle mutmain olur, öyle degil mi?


Kisi mutmain olmustur. Allah’in kendisine verdikleri ona mutlaka yeterli gelmektedir. Bu noktada ruh 4. gök katindadir.
5. defa %7 fazl birikiminde Nefs-i Radiye kademesine ulasilir. Bu noktada Allah’tan razi oluruz. Ruhumuz 5. gök katindadir.
6. defa %7 nur birikiminde Nefs-i Mardiyye kademesine ulasilir. Burada Allah da bizden razi olmustur. Allahû Tealâ bu konuda söyle buyurmaktadir:

-89/FECR-27: Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh(mutmainnetu).
Ey mutmain olan nefs!

-89/FECR-28: Irciî ilâ rabbiki râdiyeten mardiyyeh(mardiyyeten).
Rabbine dön (Allah’tan) razi olarak ve Allah’in rizasini kazanmis olarak!


 “Ey mutmain olan nefs (4. gök kati), Allah’tan razi ol (5. gök kati) ve Allah’in rizasini kazan (6. gök kati). Ey ruh, Rabbine rucû et, Rabbine geri dön. Ey fizik vücut, kullarimin arasina gir ve cennetime gir.” Iste Radiye ve Mardiyye, 5. ve 6. kademelerdir.
Tezkiye 7. kademedir, ruhun Allah’a ulasmasidir.

-35/FÂTIR-18:
Ve lâ tezirû vâziretun vizre uhrâ, ve in ted’u
muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu sey’un
ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne
yahsevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salâh(salâte),
ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih(nefsihî),
ve ilâllâhil masîr(masîru).


 


Ve yük tasiyan birisi (bir günahkâr) baska birinin yükünü (günahini) yüklenmez. Eger agir yüklü kimse, onu (günahlarini) yüklenmeye (baskasini) çagirsa bile ondan hiçbir sey yükletilmez, onun yakini olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine husû duyanlari ve namazi ikame edenleri uyarirsin. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüs Allah’adir (Nefs tezkiyesi ile ruh Allah’a döner, ulasir).

 

7. gök katinda 7 tane âlem geçilir, en son Sidretül Münteha’ya ulasilir. Oradan da Allah’a dogru yapilan dikey bir yolculukla ruhun Allah’in Zat’ina ulasmasi, Allah’in Zat’inda yok olmasi söz konusu olur. Ruhun Allah’in katinda yok olmasi, fenâfillâh makamini ifade eder. Böyle olan insanlara evvab denir. Meaba ruhu ulasmistir.
Nefsin kalbinde baslangiçtaki %2 rahmete ilâveten yedi defa %7 fazl birikimi gerçeklesmistir, %49 fazl olusmustur, %2 rahmet olusmustur. Böyle bir dizaynda o kisinin nefsinin kalbi karanliklardan daha fazla nura sahip olmustur. Baslangiçta bu kisinin kalbi %100 afetlerle doluydu ve böyle oldugu için de o kisi devamli bir huzursuzlugun içindeydi, nefsi %100 kapkaranlikti. Ama simdi seytanin %100 hükümferma oldugu, nefsin bütün afetlerine tesir etmek imkâninin oldugu bir noktadan bu kisi nefsin kalbinde %51 nura kavusulan bir yere ulasti. Karanliklar yani seytanin hâkimiyeti altindaki kesim %100’den %49’a düstü. Hâkimiyet artik Allah’in nurlarina geçti. Iste burasi nefs tezkiyesinin tamamlandigi yerdir.
Allahû Tealâ diyor ki: “Kim nefsini tezkiye ederse onun ruhu Allah’a ulasir.” (Fatir-18) Ruh Allah’a ulasmistir. Allah’a ulasirsa ne olur? Allah’in verdigi söz gerçeklesir. Allahû Tealâ buraya kadarki islevi garanti etmektedir. Buyuruyor ki: “Kim Bana ulasmayi dilerse Ben onu mutlaka Kendime ulastiririm.” (Sura-13). Iste Allahû Tealâ bu noktada görevini tamamlamis olur. O kisi Allah'a ulasmayi dilemistir, Allah da onu Kendisine ulastirmistir. Iste bu ulasma keyfiyeti, ruhun Allah’a vasil olmasi, Allah’in Zat’inda yok olmasi isleminin tamamlanmasidir. Nefsin kalbi %49 fazl, %2 rahmet olmak üzere karanliklardan daha çok nurlarla dolmustur; burasi yolun yarisidir. Nefsin kalbinin yari yariya aydinlandigi, %51 aydinlandigi bir nokta. Allahû Tealâ buraya kadarini garanti ediyor. O kisi kendisi Allah’a ulasmamistir, Allah onu Kendisine ulastirmistir. Bu hidayete ermektir.
Hidayet nedir? Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-3/ÂLI IMRÂN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yesâ’(yesâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Ve sizin dîninize tâbî olandan baska kimseye inanmayin. (Habibim) de ki: “Hiç süphesiz HIDAYET, Allah’in (Kendisine) ulastirmasidir. (Insan ruhunun ölümden evvel Allah’a ulasmasidir.) Size verilenin bir benzerinin baska birine verilmesi (sebebiyle mi) veya Rabbinizin katinda (sizlerle) tartisacaklari için mi (böyle söylüyorsunuz)?” De ki: “Hiç süphesiz fazl, Allah’in elindedir. Onu diledigine verir.” Ve Allah, Vâsi’un Alîm’dir. (Allah herseyi kusatan ve herseyi bilendir.)


 “Muhakkak ki hidayet Allah’a ulasmaktir.”

-2/BAKARA-120: Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).
Sen onlarin dînine tâbî olmadikça (uymadikça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden (asla) razi olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah’a ulasmak (var ya) iste o, hidayettir.” Sana gelen bunca ilimden sonra eger onlarin hevalarina uyarsan andolsun ki; Allah’tan sana ne bir dost ve ne de bir yardimci olur.


“Muhakkak ki Allah’a ulasmak, iste o hidayettir.”

-18/KEHF-17: Ve teres semse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takriduhum zâtes simâli ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen mursidâ(mursiden).
Ve günesin dogdugu zaman magaralarinin sag tarafindan geldigini ve battigi zaman sol taraftan onlarin yanlarindan geçtigini görürsün. Ve onlar, onun (magaranin) genis sahasi içinde bulunuyorlardi. Iste bu, Allah’in âyetlerinden (mucizelerinden)dir. Allah, kimi Kendisine ulastirirsa, iste o hidayete ermistir. Ve kimi dalâlette birakirsa (kim Allah’a ulasmayi dilemezse) artik onun için velî mürsid (irsad eden evliya) bulunmaz.


Kim Allah’a ulasirsa o kisi hidayete erenlerden birisi olur. Nefs tezkiyesi; nefsinizin kalbinde karanliklardan fazla nurlarin belirtilmesi, Allah’in verdigi sözü yerine getirmesidir. Allah'a ulasmayi dilediginiz zaman 1. kat cennetin sahibi olursunuz (3.basamak). Mürsidinize ulasip tâbî oldunuz, 2. kat cennettesiniz (14. basamak). Ruhunuz Allah’a ulasti, Allah’in Zat’inda yok oldu; 22. basamaktasiniz. Allah’in garantisi buraya kadardir. Dünya saadetinin %51’i sizlerin olur.


Bugün 4 ziyaretçi (9 klik) kişi burdaydı!




Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol