Ekle

HAKİKAT VE DÜNYA WEB GROUP
İLETİŞİM FORMU
ZİYARETÇİ FORMU
1 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 1-
2 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 2 -
3 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 3 -
4 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 4 -
5 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 5 -
6 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 6 -
7- EDA GÜLNİHAL - WİNDOWSLİVE 1
SANAL ALEM - SANAL ALEMDE NEFS ÇIKMAZI - 3 -
1 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU - 1 - RESUL VE NEBİİ KAVRAMI
2 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU - 2 - MEALLERDE GİZLENEN HİDAYET SIRLARI
3 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - 3 - KULLUK VE İBADET
4 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 4 - ALLAH KALP GÖZÜYLE GÖRÜLÜR
5 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 5 - ALLAH C.C AYET-İ KERİMELERİ PEYGAMBER OLMAYANLARADA GÖNDERİRMİ
6 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 6 - NEFSİ ISLAH EDEN AMELLER
7 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 7 - MÜSLÜMANLARIN BİRLİK VE BERABERLİĞİ
8 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 8 - HADİS-İ ŞERİF ANEKTODLARI
9 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 9 - HİDAYET SIRAT- I MUSTAKİYMDİR
10 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 10 - HİDAYET VE DALALET
11 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 11 - HİKMET - İ İLAHİ
12 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 12 - İSLAM VE İHLAS
15 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 15 - LA İLAHE İLLALLAH
13 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 12 - İSLAM VE İRFAN
14 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 14 - CENNETE GİDEN YOL
16 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 16 - MEHDİ A.S
17 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 17 - MEHDİ A.S VE ÇIKIŞI
18 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 18 - MEHDİ A.S VE İRŞADI
19 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 19 - MÜRŞİD - İ KAMİL
20 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 20 - MÜRŞİDE TAABİYET
21 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 21 - NEFS TEZKİYESİ
22 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 22 - RUH VE VÜCUD
23 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 23 - TAKVA VE İSLAM
24 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 24 - ALLAHA TESLİMİYET
25 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 25 - ULUL ELBAB
26 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 26 - ZAN VE MÜSLÜMAN
27 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 27 - ZİKİR VE ZİKİR EHLİ
28 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 28 - MÜSLÜMAN ZULMETMEZ
29 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 29 - ZÜHT VE İSLAM
30 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 30 - HUKUK AHLAK VE İSLAM
31 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 31 - AİLE VE İSLAM
TURKISC PEOPLE FOLK MUSIC BOX
HAKİKAT VE DÜNYA FACEBOOK

19 - TASAVVUF NURU - HÜLYA

KONU 19 - MÜRŞİD - İ KAMİL

http://www.eda-trabzon34.tr.gg


Mürsid
Mürsidi olmayanin mürsidi seytandir


Gel ey kardes, Hakki bulayim dersen,
Bir kamil mürside varmasan olmaz,
Resulün cemalin göreyim dersen,
Bir kamil mürside varmasan olmaz.

Niceler gittiler mürsid arayi,
Arayanlar buldu derde devayi,
Bin kez okur isen aktan karayi,
Bir kamil mürside varmasan olmaz.

Gel simdi kardesler gidelim bile,
Nice asiklarin bagrini dele,
Cebrail delildir, Ahmet'e bile,
Bir kamil mürside varmazsan olmaz.

Kadilar mollalar cümle geldiler,
Kitaplarin hep bir yere koydular.
Sen bu ilmi kimden aldin dediler.
Bir kamil mürside varmasan olmaz.

YUNUS EMRE bunda mana var dedi,
Bir kamil mürside sen de var simdi,
Hazret Musa'ya Hizir'a var dedi,
Bir kamil mürside varmasan olmaz.

YUNUS EMRE

 

Islâm’dan kopan kavramlardan bahsediyoruz. Kavramlardan biri de mürsid. Mürsidin gerekliligi, farziyeti artik hiç dikkate alinmiyor. Bir mürside tâbî olmanin Kur’ân’daki farziyeti, dînini yasadiklarini zanneden insanlarin %90’dan fazlasi için artik bir mecburiyet degil. Sanki mürside tâbiiyet onlarin üzerine farz kilinmamis.
Evvelâ Allah’in mürsid adini verdigi insan kimdir? Bunun muhtevasini ortaya koydugumuz zaman sunu görecegiz ki her sey çigirindan çikmistir. Islâm’in 7 tane safhasi vardir:
 

Allah’a ulasmayi dilemek,
Mürside ulasmak,
Ruhu Allah’a ulastirmak.
Bu 3 safha Allahû Tealâ tarafindan kim Allah'a ulasmayi dilerse onlar için garanti edilmistir. Onlar Allahû Tealâ’ya ulasmayacaklar, Allah onlari Kendisine ulastiracak. Bunun ötesi:

Fizik vücudun teslimi,
Daimî zikre ulasip nefsi Allahû Tealâ’ya teslim etmek,
Muhlis olarak irsada ulasmak,
Cüz’î iradeyi de onun gerçek sahibi olan Allah’a teslim ederek irsad makamina tayin olmak ve mürsid olmak. (28 basamaklik bir Islâm merdiveninin 28. basamaginin 5. kademesini ifade ediyor.)
Mürsid, Kur’ân’daki normal bir insan için asilmasi lâzim gelen bütün kademeleri asabilen insan demektir. Bu kavram unutulmakla kalmamis, mürsid müessesi unutulurken, tâbiiyet müessesi de unutulmus, tamamen devreden çikmistir ve insanlar mürsidin farz olmadigini zannediyorlar.
Kur’ân’a bu kadar büyük aykiriliklar bir anda olusmamis, insanlar 14 asir boyunca adim adim hedeflerden sapmislardir. Insanlar Kur’ân’i rafa kaldirmislar ve dîn adamlarinin ortaya koydugu görüsler ve kararlarla yönlerini tayin etmeye baslamislardir. Kur’ân bir umaci haline getirilmistir. “Siz Kur’ân’i anlamazsiniz. Kur’ân Arapça olarak Araplara indirilmistir. Sahâbe de Arapti ama Kur’ân’i anlamak için Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e soruyorlardi.” diyorlar ve de Kur’ân’la bir iliski kurmanin Kur’ân’in mânâsini ögrenmeye çalismanin beyhudeligi, bir hedefe ulastiramadigi noktasindan hareket ediliyor. Asirlar boyunca böyle olmus. Peki, ama Peygamber Efendimiz (S.A.V) 14 asir evvel Rahmet-i Rahmân’a kavusmustur. O’ndan sonra dîn adamlari yazdiklari kitaplarla dîni bugüne kadar getirmislerdir.
Simdi aradan geçen devirleri devre disi birakin, baslangica ve sonuca bakalim. Baslangiçta ne vardi? Islâm’in 7 safhasi vardi. Allahû Tealâ Kur’ân-i Kerim’de:
1- 7 safhanin yedisinin de farz oldugunu söylüyor.
2- Bütün sahâbenin 7 safhanin yedisini de yasayip irsad makamina kadar ulastiklarini söylüyor.
Âyetler net ve kesin olarak bunu söylüyor. Öyleyse söyledigimiz bir gerçek midir? Bu kismin ispatiyla baslayalim:
Allah’a ulasmayi dilemek farzdir. Allahû Tealâ diyor ki: 

-30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel musrikîn(musrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulasmayi dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazi ikame edin (namaz kilin). Ve (böylece) müsriklerden olmayin.


Demek ki farzdir. 3-4 tane örnek vermeyecegiz; birer âyetle farz oldugunu ve bütün sahâbenin bu hedefe ulastiklarini ispat edecegiz. Konumuz bu degil ama bu konunun temel direklerinden bir tanesidir. Bütün sahâbe Allah’a ulasmayi dilemis midir? Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul busrâ, fe bessir ibâd(ibâdi).
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin seytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçindilar, kendilerini kurtardilar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulasmayi dilediler). Onlara müjdeler vardir. Öyleyse kullarimi müjdele!


Allahû Tealâ diyor ki: “Onlar, (sahâbe) seytana kul olmaktan kurtuldular, içtinab ettiler, kaçindilar, kurtuldular.” Neden? “Çünkü onlar Allah’a ulasmayi dilediler, Allah’a yöneldiler. Onlara müjdeler vardir, kullarimi müjdele.”
Bütün sahâbe Allah’in kulu olmayi basarmislar ve Allahû Tealâ Allah’a ulasmayi dilediklerini ve seytanin kulu olmaktan kurtulup Allah’in kulu olduklarini burada ispat ediyor.
Mürside ulasmak, 14. basamaktir. Farz midir? Allahû Tealâ buyuruyor ki:  

-5/MÂIDE-35: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihî leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulasmayi, teslim olmayi dileyenler); Allah’a karsi takvâ sahibi olun ve O’na ulastiracak vesileyi isteyin. Ve O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.


“Ey âmenû olanlar; Allah’a ulasmayi dileyenler, takva sahibi olun. (2. takvanin sahibi olun) ve Allah’a ulastirmaya size kim vesile olacaksa o vesileyi Allah’tan isteyin.” diyor. O vesileyi Allah’tan istememiz söz konusudur. Allah’a ulasmayi dilemek, vesileyi Allah’tan istemek. Iste bizi Allah’a ulastiracak olan o vesile Allahû Tealâ’nin mürsididir. Ulastirmakta önayak olan, ulastirmakta mutlak olarak bulunmasi lâzim gelen bir müessese, irsad müessesesidir.
Bütün sahâbe mürsidlerine ulasmislar midir? Kâinatin en büyük mürsidine ulastiklari kesindir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-48/FETIH-10: Innellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen).
Muhakkak ki onlar, sana tâbî olduklari zaman Allah’a tâbî olurlar. Onlarin ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettigi için ellerinde de tecelli etmis oldugundan) Allah’in eli vardir. Bundan sonra kim (ahdini) bozarsa, o taktirde sadece kendi nefsi aleyhine bozar (Allah’a verdigi yeminleri, ahdleri yerine getirmedigi için derecesini nakisa düsürür). Ve kim de Allah’a olan ahdlerine vefa ederse (yeminini, misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman ona en büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir).


         “Habibim, sana tâbî olmak Allah’a tâbî olmaktir. Onlar Akabe’de sana biat ettikleri zaman, sana tâbî olduklari zaman, onlarin ellerinin üzerinde Allah’in eli vardi.” Öyleyse sahâbenin mürside tâbî olduklari da kesinlesmis durumdadir. Mürsid farzdir ve bütün sahâbe kâinatin en büyük mürsidine ulasmislar, tâbî olmuslar, farzi yerine getirmislerdir.
Bunlarin birincisi 3. basamakta gerçeklesir. Ikincisi 14. basamakta gerçeklesir. Ikisi de farz ve sahâbe tarafindan gerçeklestirilmistir.
Ruhu Allah’a ulastirmak 21. basamakta olur. Ruhun Allah’a ulastirilmasi üzerimize farz midir? Allahû Tealâ Muzemmil-8’de diyor ki:

-73/MUZEMMIL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin Ismi'ni zikret ve herseyden kesilerek O’na ulas.


       Allahû Tealâ: Fecr-28’de “Irciî ilâ rabbiki”buyuruyor.

-89/FECR-28: Irciî ilâ rabbiki râdiyeten mardiyyeh(mardiyyeten).
Rabbine dön (Allah’tan) razi olarak ve Allah’in rizasini kazanmis olarak!


“Ey ruh, Rabbine rucû et, Rabbine geri dön.” Bu bir farz hükümdür.
Bütün sahâbe ruhlarini Allah’a ulastirmislar mi? Yani hidayete ermislerdir. Zumer Suresi 18. âyet-i kerimesine bakiyoruz:

-39/ZUMER-18: Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi).
Onlar, sözü isitirler, böylece onun ahsen olanina tâbî olurlar. Iste onlar, Allah’in hidayete erdirdikleridir. Ve iste onlar; onlar ulûl’elbabtir (daimî zikrin sahipleri).


Sahâbe için “Onlar sözü dinlerler. Sözün en güzeline, ahsen olanina tâbî olurlar, onlar hidayete erdiler.” diyor. Hidayet, insan ruhunun Allah’a ulasmasidir. Allahû Tealâ diyor ki:

-18/KEHF-17: Ve teres semse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takriduhum zâtes simâli ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen mursidâ(mursiden).
Ve günesin dogdugu zaman magaralarinin sag tarafindan geldigini ve battigi zaman sol taraftan onlarin yanlarindan geçtigini görürsün. Ve onlar, onun (magaranin) genis sahasi içinde bulunuyorlardi. Iste bu, Allah’in âyetlerinden (mucizelerinden)dir. Allah, kimi Kendisine ulastirirsa, iste o hidayete ermistir. Ve kimi dalâlette birakirsa (kim Allah’a ulasmayi dilemezse) artik onun için velî mürsid (irsad eden evliya) bulunmaz.


“Kim Allah’a ulasmissa o zaman o kisi hidayete ermistir.” ya da “Allah kimi O’na, Kendisine ulastirmissa o zaman o kisi hidayete ermistir.” Demek ki bütün sahâbe hidayete ermislerdir ve hidayet, ruhun Allah’a ulasmasi üzerimize farzdir.
Fizik vücudu Allah’a teslim etmek üzerimize farz midir? Fizik vücutlarimiza Allahû Tealâ “Âdemogullari” diyor. Bu hitapla Âdem’in sulbünden gelen bütün insanlarin fizik vücutlarini ifade ediyor. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-36/YÂSÎN-60: E lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûs seytân(seytâne), innehu lekum aduvvun mubîn(mubinun).
Ey Âdemogullari! Ben, sizlerden seytana kul olmayacaginiza dair ahd almadim mi? Muhakkak ki o (seytan), size apaçik bir düsmandir.

-36/YÂSÎN-61: Ve eni’budûnî, hâzâ sirâtun mustekîm(mustekîmun).
Ve Ben, sizden Bana kul olmaniza (dair ahd almadim mi?) Bu da Sirati Mustakîm (üzerinde bulunmak)tir.


Fizik vücutlarimizi Allah’a teslim ederek Allah’in kulu kilacagimiza dair Allah’a ahd vermisiz. Öyleyse Allah’a fizik vücutlarimizi teslim etmemiz de üzerimize farzdir. Bütün sahâbe fizik vücutlarini Allah’a teslim etmisler midir? Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-3/ÂLI IMRÂN-20: Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebean(menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belâg(belâgu), vallâhu basîrun bil ibâd(ibâdi).
Eger seninle tartismaya kalkarlarsa, o zaman de ki: “Ben ve bana tâbî olanlar vechimizi (fizik vücudumuzu) Allah’a teslim ettik.” O kitap verilenlere ve ÜMMÎ’lere de ki: “Siz de (fizik vücudunuzu Allah’a) teslim ettiniz mi?” Eger teslim ettilerse o zaman (onlar) andolsun ki; hidayete ermislerdir. Eger yüz çevirirlerse, o zaman sana düsen (görev) ancak tebligdir. Allah kullarini BASÎR’dir (görendir).


“Ey habibim, o ümmilere ve kitap sahiplerine de ki: ‘Ben ve bana tâbî olanlar, biz hepimiz vechimizi, fizik vücudumuzu Allah’a teslim ettik.” Öyleyse sahâbe fizik vücutlarini da Allah’a teslim etmislerdir.
 Nefslerini teslim edenlerin Kur’ân-i Kerim’deki adi “ulûl’elbab”tir.

-3/ÂLI IMRÂN-190: Inne fî halkis semâvâti vel ardi vahtilâfil leyli ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâb(ulîl elbâbi).
Hiç süphesiz; göklerin ve yerin yaratilisinda, gece ile gündüzün birbiri ardinca gelisinde, elbette ulûl’elbab için nice deliller vardir.

-3/ÂLI IMRÂN-191: Ellezîne yezkurûnallâhe kiyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkis semâvâti vel ard(ardi), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtilâ(bâtilan), subhâneke fekinâ azâben nâr(nâri).
O (Ulûl’elbab) ki; (lübblerin, Allah’in sir hazinelerinin sahipleri), onlar ayakta iken, otururken ve yan üstü yatarken (hep) Allah’i zikrederler. Göklerin ve yerin yaratilisi hakkinda tefekkür ederler. (Ve derler ki): “Ey Rabbimiz! Sen, bunlari bâtil olarak (bosuna) yaratmadin. Seni tesbih (tenzih) ederiz. Bizi, atesin azabindan koru.”


Ulûl’elbab için ayaktayken, otururken de, yan üstü yatarken de hep Allah’i zikretmek söz konusudur. Ulûl’elbab daimî zikrin sahipleridir. Bu daimî zikrin tamamlanmasi halinde nefste hiç afet kalmadigi için nefsin Allah’a tam teslimi söz konusu olur. Üzerimize farz midir? Nisa-103’de Allahû Tealâ diyor ki:

-4/NISÂ-103: Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kiyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alel mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).
Namazi bitirdiginizde; ayaktayken, otururken ve yan üzeriyken (yan üstü yatarken) Allah’i hep zikredin! Güvenlige kavustugunuzda namazi erkâniyla kilin. Çünkü; namaz, mü’minlerin üzerine, vakitleri belirlenmis bir farz olmustur.


Bütün sahâbe bu lâzimeyi yerine getirmisler, nefslerini de Allah’a teslim etmislerdir.
Peki, muhlis olmak söz konusu, irsad olmak söz konusudur. Üzerimize farz midir? Beyyine Suresinin 5. âyet-i kerimesi onu söylüyor:

-98/BEYYINE-5: Ve mâ umirû illâ li ya''budûllâhe muhlisîne lehud dîne hunefâe ve yukîmûs salâte ve yu''tûz zekâte ve zâlike dînul kayyimeh(kayyimeti).
Ve onlar, Allah için hanifler olarak dînde halis kullar olmaktan (nefslerini halis kilmaktan) ve namazi ikame etmekten ve zekâti vermekten baska bir seyle emrolunmadilar. Iste kayyum dîn (kiyâmete kadar devam edecek dîn) budur.

            
Allahû Tealâ: “Onlar emrolunmadilar, Allah’in dininde nefslerinin kalbini halis kilmis kullar olmakla emrolundular. Dînde halis kullar olmakla ve bunu hanifler olarak gerçeklestirmekle emrolundular.” diyor.
Bakara Suresinin 139. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ diyor ki:

-2/BAKARA-139: Kul e tuhâccûnenâ fîllâhi ve huve rabbunâ ve rabbukum, ve lenâ â’mâlunâ ve lekum a’mâlukum ve nahnu lehu muhlisûn(muhlisûne).
De ki: “Allah hakkinda bizimle mücâdele mi ediyorsunuz? O, bizim de Rabbimizdir sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz de size aittir. Ve biz, onun için ihlâs sahibi (muhlis) (kul)lariz.”


“Onlara deyin ki; Allah sizin de Rabinizdir, bizim de Rabbimizdir ama biz Allah’a muhlis olanlariz.” Allah’a karsi bütün sahâbe muhlis olmuslardir.

Fizik vücudun teslimi; 25. basamakta,
Ulûl’elbab olmak, nefsi Allah’a teslim etmek; 26. basamakta,
Muhlis olmak, irsad olmak; 27. basamakta
Iradenin teslimi; 28. basamakta gerçeklesir.
Allahû Tealâ iradenin teslimi ile gerçeklesen takva müessesesine “bihakkin takva, hakka tukatihi takva” diyor. Allahû Tealâ herkese Al-i Imran-102’de: “Onlar, baskalari, sizden öncekiler nasil bihakkin takvayla takva sahibi olmuslarsa siz de öyle takva sahibi olun.” diyor.

-3/ÂLI IMRÂN-102: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekullâhe hakka tukâtihî ve lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn(muslimûne).
Ey îmân edenler! Hakkiyla takva sahibi olanlar (nasil bir takvanin sahibi ise ayni onlar) gibi, Allah’a karsi takva sahibi olun ve (ölmeden önce) Allah’a teslim olun.


Bütün sahâbe iradelerini de Allah’a teslim ederek irsad makamina tayin edilmisler, irsad görevlerini de bihakkin gerçeklestirmislerdir. Tevbe Suresi 100. âyet-i kerimede Allahû Tealâ bu hususu söylüyor:

-9/TEVBE-100: Ves sâbikûnel evvelûne minel muhâcirîne vel ensâri vellezînettebeûhum bi ihsânin radiyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtehel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu).
O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayirlarda yarisanlardan salâh makaminda iradesini Allah'a teslim ederek irsada memur ve mezun kilinanlar): Onlarin bir kismi muhacirînden (Mekke'den Medine'ye göç edenlerden) bir kismi ensardan (Medine'deki yardimcilardan) ve bir kismi da onlara (ensar ve muhacirîne) ihsanla tâbî olanlardandi. (Sahâbe irsad makamina sahip olduklari için onlara tâbî olundu). Allah, onlardan razi ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razidir. Onlara Allah, altlarindan irmaklar akan cennetler hazirladi ve orada ebediyyen kalacaklardir. Iste bu, en büyük (azîm) mükâfattir.


Allahû Tealâ: “O sabikûn-el evvelîn var ya onlarin bir kismi ensardandi, bir kismi muhacirindendi bir de ensar ve muhacirine ihsanla tâbî olanlardandi.” diyor. Ister ensar olsun ister muhacirin, sahâbenin hepsine teslim olunmus, çünkü hepsi irsad makaminin sahipleriydi.
Bu makamda, 28. basamagin 5. kademesinde, iradeyi de Allah’a teslim edip Allah’in mürsidi olmak üzerimize farz midir? Farzdir. Bu kisi ruhunu da vechini de nefsini de iradesini de Allah’a teslim etmistir.
Öyleyse Allah’in Kur’ân-i Kerim’indeki mürsid olmak bedava bir olgu degildir, mutlak olarak daimî zikri gerektiriyor. Mutlak olarak ruhun, vechin, nefsin ve iradenin Allah’a teslimini gerektiriyor. Bir mürsid eger Kur’ân’daki mürsidse, o ruhunu da vechini de nefsini de iradesini de Allah’a teslim etmis olan bir kisidir. O, sabrin sahibi olmustur.
Öyleyse konumuzun muhtevasini ifade eden mürsid olma vasfi, Kur’ân’in 28 basamagini birden yasamayi gerektiriyor. Allah’in Kur’ân’daki mürsidi bu vasiflarin hepsine sahip olandir. Geri kalanlar o mürsidlere tâbî olan vekil mürsidlerdir ama vekil mürsidler de kendilerine tâbî olunmalari için Allahû Tealâ tarafindan vazifeli kilinmislardir. Çünkü herkesin bulundugu yerde bir mürsid olmali ki insanlarin ulasabilecekleri bir yerde o mürside tâbî olsunlar. Iste her yerde bulunan bu mürsidler, vekil mürsidlerdir. Yani asil mürsidlere tâbî olup da, onlarin vekili sifatiyla kendilerine tâbî olunan görevlilerdir.
Esas tövbenin irsad makaminin sahibine olmasi gerekir. Ama kisi Allah’a ulasmayi dileyip de mürsidine ulasmayi diledigi ve bunu gerçeklestirmek için hacet namazini kildigi zaman, Allah’in gösterdigi kisi bazen asil mürsiddir, bazen de asil mürsidin vekilidir. Vekile tâbiiyet gerçeklestikten sonra tâbî olan kisi için firsat dogarsa esas mürside de gidip tâbî olmasi söz konusu olacaktir.
Öyleyse mürsid dedigimiz kisi alelâde bir insan degildir. Mürsid ruhunu Allah’a teslim etmistir, vechini Allah’a teslim etmistir, nefsini Allah’a teslim etmistir, iradesini de Allah’a teslim etmistir; Allah’in kendisine emanet olarak verdigi her seyi onun sahibi olan Allah’a teslim etmistir. Bunlari hayattayken yapmistir ve de daimî zikrin sahibi olmustur.
Mürsidin vasiflarina baktigimiz zaman;
1- Onun daimî zikirde oldugunu görüyoruz.
2- Bu sebeple nefsinin kalbindeki bütün afetler yok olmustur.
3- Allah onlarin kalp gözünü açmistir. Diledigi zaman onlara kalp gözlerine fizigin ötesinde bir seyler gösterir.
4- Allah onlarin kalp kulaklarini açmistir ve o gösterdigi seyin mahiyetini onlara vahyetmek suretiyle onlara anlatir.
Bu irsad makamindaki kisi bu 4 vasfin ötesinde;
1- Ehli tezekkürdür. Allah’la her an konusmak, tezekkür etmek imkâninin sahibidir.
2- Ehli hayirdir. Devamli zikrettigi için, daimî zikrin sahibi oldugu için devamli derecat kazanir. Derecat kazanmak hayirdir, derecat kaybetmek serrdir.
3- Bu kisi ehli hüküm ve ehli hikmettir. Hakemlik yaptigi zaman veya hâkimlik yaptigi zaman mutlaka adaletle hükmeder. Çünkü Allah’tan sorarak gerçeklestirir ve bu kisi Kur’ân-i Kerim’in bir âyetine baktigi zaman 28 basamaktan hangisine giriyorsa onu bir çirpida söyleyebilecek olan yetenegin sahibidir. Kur’ân’in çatisini, 28 basamagi ve muhtevasini çok iyi bilir.
Mürsid bu vasiflarin sahibi olan kisidir. Mürsid Allahû Tealâ’nin irsad makamina ulastirdigi kisidir. Gerçek mürsid odur.
Hayatimiza mürsid ne zaman girer? Önce bizim Allah'a ulasmayi dilememiz lâzim. Sadece bu dilegin sahipleri için mürsid vardir ve faydali olur. Bir insan Allah'a ulasmayi dilememisse, asirlardir Allah’a ulasan Allah’in evliyalarina özenmemisse, Allahû Tealâ’dan “Yarabbi, beni de o ermislerden kil.” tarzinda bir talebi olmamissa, o zaman o kisinin herhangibir mürside ulasmasi ona bir sey kazandirmaz.
Bir kisi mürsidine ulasmadan önce mutlaka Allah'a ulasmayi dilemis olmalidir. Kim 12 tane ihsanla mürsidine ulasirsa o zaman o kisi hedefine ulasmistir. Allahû Tealâ Allah'a ulasmayi dileyen kisinin üzerine Rahîm esmasiyla tecelli eder. Bu tecelli;
1- O kisinin gözlerindeki hicab-i mesturenin alinmasina sebebiyet verir.
2- O kisinin basiret adli görme hassasinin üzerindeki gisavetin alinmasina sebebiyet verir.
3- Kisinin isitme hassasindaki mührün açilmasina sebebiyet verir.
4- Kulaklarindaki vakranin alinmasina sebebiyet verir.
5- O kisinin kalbinin mührünün açilmasina sebebiyet verir.
6-Kalbindeki ekinnetin alinmasina sebebiyet verir.
7- Kalbe ihbat konulmasina sebebiyet verir.
Tam 7 tane faktör. Bunlar Allah’in ilk 7 ihsanidir.
8. ihsan; Allah’in o kisinin kalbine ulasmasidir. Allahû Tealâ buyuruyor:

-64/TEGÂBUN-11: Mâ asâbe min musîbetin illâ bi iznillâh(iznillâhi), ve men yu’min billâhi yehdi kalbehu, vallâhu bi kulli sey’in alîm(alîmun).
Allah’in izni olmadikça bir musîbet isabet etmez. Ve kim Allah’a îmân ederse (âmenû olursa), (Allah) onun kalbine ulasir. Ve Allah, herseyi en iyi bilendir.


 Allah kalbe ulasirsa ne yapar? 9. ihsan olarak Allahû Tealâ o kisinin kalbini Allah’a çevirir:

-50/KAF-33: Men hasiyer rahmâne bil gaybi ve câe bi kalbin munîbin.
Gaybda Rahmân’a husu duyanlar ve münib (Allah’a yönelmis) bir kalple (Allah’in huzuruna) gelenler (için).


“Allah’a kurumus topraklarin suya olan hasreti gibi hasret duyanlar, husû duyanlar için, Allah onlarin kalplerini Allah’a çevirir.”
Allahû Tealâ 10. ihsan olarak En’am Suresinin 125. âyet-i kerimesi geregince kisinin gögsüne bir nur yolu açar:

-6/EN'ÂM-125: Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yesrah sadrehu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudillehu yec’al sadrehu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
Öyleyse Allah kimi Kendisine ulastirmayi dilerse onun gögsünü yarar ve (Allah’a) teslime (Islâm’a) açar. Kimi dalâlette birakmayi dilerse, onun gögsünü semada yükseliyormus gibi daralmis, sikintili yapar. Böylece Allah, mü’min olmayanlarin üzerine pislik (azap, darlik, güçlük) verir.


“Allah kimi Kendisine ulastirmayi dilerse onlarin gögsünü yarar, serh eder ve teslime açar.” diyor. Allah’a ruhunun teslim olmasi için açar, Allah’a fizik vücudunun teslim olmasi için açar, Allah’a nefsinin teslim olmasi için açar çünkü bütün teslimlerin geçecegi, olusacagi nokta, merkez, kalptir. Allah’in nurlarinin kalpteki seviyesine göre kisi teslimlerini gerçeklestirir. Kisi %51 nur birikiminde ruhunu, %81 nur birikiminde fizik vücudunu, %100 nur birikiminde nefsini Allah’a teslim eder.
Bunun üzerine nefsinin kalbindeki afetler tamamen yok olduktan sonra, o kisinin nefsinin kalbindeki müzeyyen olma olayi baslar; tezyin, Allah’in verdikleriyle süslenme. Kalp ulûl’elbab makaminda, yerlerin melekûtuyla 7 defa tezyin edilir. 7 tane yer kati, 7 kat cehennem gösterilir. Her birinde kalp bir kademe tezyin olmustur.
Sonra ihlâs makaminda göklerin melekûtu gösterilir. Göklerin 7 katinin her birinde, kalp bir mertebe tezyin olur. O kisi ihlâsa ulastigi zaman, irsad oldugu zaman, kalbinde 14 mertebe müzeyyen olma olayi tahakkuk etmistir. Bu noktadan sonra salâh makaminda 5 mertebe daha kalbi müzeyyen olur. Böylece kisinin nefsinin kalbi tam 19 mertebe müzeyyen oldugu zaman o kisi irsad makaminin sahibi olur.
Bütün mürsidler bu kademeyi tamamlamis olanlardir. Iradesini Allah’a teslim eden kisiye Allahû Tealâ “Irsada memur ve mezun kilindin.” cümlesiyle irsad yetkisini verir. Bu yetkiyi Allahû Tealâ’dan bizatihi almamis olan bir kisi, Allah’in tayin ettigi bir mürsid degildir. Allah’in tayin etmesi; “Irsada memur ve mezun kilindin.” cümlesiyle gerçeklesir.
Bu kisi ihlâs makami tamamlandigi zaman Allahû Tealâ tarafindan önce Tövbe-i Nasuh’a davet edilmistir. Tövbe-i Nasuh’unu Allah’in söyledigi kelimeleri tek tek tekrar ederek gerçeklestirmistir. Sonra da Allah’a iradesini teslim ettigi zaman Allahû Tealâ: “Iradeni teslim aldik, irsada memur ve mezun kilindin.” cümlesini kullanir ve onun artik her noktada Allah’a sormasi ve Allah’tan aldigi emirle hareket etmesi kendisine teblig edilir. Iste mürsidlerin iradelerini Allah’a teslimiyle beraber bu noktaya ulasmalari söz konusudur.
Öyleyse bir kisi mürsidine tâbî olmak mevkiine gelebilmek için mutlaka Allah'a ulasmayi dilemek mecburiyetindedir. Allah'a ulasmayi dileyen bu kisi mürsidine ulasmak için ne yapmak mecburiyetindedir? Allahû Tealâ bu hususu Fatiha Suresinde söyle anlatiyor:

-1/FÂTIHA-5: Iyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu).
(Allah’im!) Yalniz Sana kul oluruz ve yalniz Senden ISTIANE (mürsidimizi) isteriz.


Allahû Tealâ’ya diyoruz ki: “Yalniz Sana kul oluruz ve yalniz Senden istiane isteriz.” Istiane Allah’tan mürsidi istemenin Kur’ân’daki ismidir. Allah’tan istiane istenir, mürsid Allah’tan istenir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-16/NAHL-9: Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev sâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne).
Ve sebîllerin (dergâhlardan Sirati Mustakîm’e ulasan bütün yollarin yani mürsidlerin) tayini, Allah’in üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardir. Ve eger O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.


Sebîllerin tayini Allah’a aittir. Her mürsidin bulundugu dergâhtan devrin imaminin bulundugu ana dergâha bas gözüyle görülmeyen, ruhlara ait yere paralel yollar vardir. O yollarin her birisi bir sebîldir. Her mürsidin bulundugu dergâhtan devrin imaminin bulundugu dergâha dogru, dünyanin her kösesinden yollar vardir. Devrin imami bütün mürsidlerin baglandigi temel merkezdir.
Öyleyse irsad makaminin sahipleri, kendileri o ruhlari egitmek yetkisinin sahibi degillerdir. Egitim devrin imaminin dergâhinda olusur. O tâbî oldugu mürsidin dergâhina gelen ruhlar, oraya 12 tane ihsan alarak geleceklerdir. Demistik ki; ilk 7 ihsan, baslangiçta tahakkuk eder. Görme, isitme ve idrak etme hassalarinin açilmasiyla 7 tane ihsan kisiye verilir. Sonra Allah’in kalbe ulasmasi, 8. ihsan; kalbin nur kapisini Allah’a çevirmesi, 9. ihsan ve Allah’in gögsümüzü yararak gögsümüzden kalbimize bir nur yolu açmasi, En’am Suresinin 125. âyet-i kerimesi geregince, 10. ihsandir.
Dikkat ettiniz mi? En’am-125’de “Allah kimi Kendisine ulastirmayi dilerse onun gögsünü yarar.” diyor. Neden? Çünkü kisinin Allah’a ulasabilmesi, nefs tezkiyesi isimli bir olaya baglidir. Nefs tezkiyesi için Allah’in rahmet, fazl ve salâvât adli nurlarinin nefsin kalbine girmesi gerekir. Bunun için de bir yol sarttir. Iste bu yol En’am Suresinin 125. âyet-i kerimesi geregince o kisinin gögsünden kalbine ulasan bir menfez olusturmak suretiyle Allah tarafindan gerçeklestirilir. Kisinin gögsü yarilir, gögsünden kalbine bir nur yolu açilir. Bu, Allah’in 10. ihsanidir.
Bu noktadan itibaren o kisi zikir yapmaya baslar; “Allah, Allah, Allah, Allah, Allah” diye bu kisi zikrettigi zaman Allah’in katindan gelen rahmet ve fazl isimli 2 tane nur, kisinin gögsüne gelir, gögsündeki o yariktan geçerek kalbine ulasir ama kalbe sadece rahmet nuru girebilir. Bu nurun girmesini Allahû Tealâ Zumer Suresinin 22. âyet-i kerimesinde açikliyor:

-39/ZUMER-22: E fe men serehallâhu sadrehu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbih(rabbihi), fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâh(zikrillâhi), ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin).
Allah kimin gögsünü Islâm için (Allah’a teslim için) yarmissa artik o, Rabbinden bir nur üzere olur, degil mi? Allah’in zikrinden kalpleri kasiyet baglayanlarin vay haline! Iste onlar, apaçik dalâlet içindedirler.


Allahû Tealâ: “Allah o kisinin ki gögsünü yararak gögsünden kalbine nur yolu açmistir, iste o kisinin kalbine Allah nurunu gönderir. Hiç Allah’in gögsünü yararak gögsünden kalbine nur yolu açtigi kisinin kalbine gönderdigi nurlar sebebiyle o kisinin kalbinin durumu ile kalbi zikir sebebiyle kararmis ve setlesmis olan herhangi bir insanin kalbi bir olur mu?” diyor. “Allah’in gögsünü yararak, serh ederek gögsünden kalbine yol açtigi kisinin kalbine gönderdigi nur sebebiyle o kisinin kalbi ile kalbi karanliklar içinde olan kisinin kalp muhtevasi hiç ayni olur mu?” diyor. Bir tanesinin kalbi kararmistir, sertlesmistir. Digerinin ise kalbi adim adim aydinlanmaya baslamistir. Allah’in rahmet nuru kisinin kalbine girmistir. Allahû Tealâ Rahmet nurunu kast ederek tek bir nurdan bahsediyor. “Nurlar” demiyor. Burasi 11. basamak ve 11. ihsandir.
Bundan sonra ne olur? O kisinin kalbine giren nurlarin o kiside husû olusturmasi gerekir. Hadid Suresinin 16. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ diyor ki:

-57/HADÎD-16: E lem ye’ni lillezîne âmenû en tahsea kulûbuhum li zikrillâhi ve mâ nezele minel hakki ve lâ yekûnû kellezîne ûtûl kitâbe min kablu fe tâle aleyhimul emedu fe kaset kulûbuhum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).
Allah’in zikri ile ve Hakk’tan inen seyle (Allah’in nurlari ile), âmenû olanlarin (Allah’a ulasmayi dileyenlerin) kalplerinin husû duyma zamani gelmedi mi? Kendilerine daha önce kitap verilip de böylece üzerinden uzun zaman geçince, artik (zikri unuttuklari için) kalpleri katilasan kimseler gibi olmasinlar. Onlardan çogu fasiklardir.


“O kisinin kalbinde Allah’in zikriyle ve bu zikrin Hakk’tan indirdigi seyle (nurla) husû olusturmasi vakti gelmedi mi?” diyor. O kisinin kalbinde %2 nur olustugu zaman husû da olusmustur. Önemli mi? Husû olusmasi çok önemli. Çünkü konumuz olan mürside ulasabilmek su Kur’ân’da mevcut oldugu halde, Islâm’da unutulmustur. Gününüzde insanlar mürsid olmasa da olur diye düsünmektedirler.
Öyleyse bir insanin Allah’tan sorarak mürsidine ulasmasi lâzimdir;

Fatiha Suresinin 5. âyet-i kerimesi geregince,
Nahl Suresinin 9. âyet-i kerimesi geregince ve
Maide Suresinin 35. âyet-i kerimesi geregince.
Maide Suresinin 35. âyet-i kerimesini bir defa daha söyleyelim:

-5/MÂIDE-35: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihî leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulasmayi, teslim olmayi dileyenler); Allah’a karsi takvâ sahibi olun ve O’na ulastiracak vesileyi isteyin. Ve O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.


“Ey âmenû olanlar, Allah'a ulasmayi dileyenler, takva sahibi olun.” Yani “Ikinci takvanin sahibi olun.” Nasil? “Kim sizi Allah’a ulastiracaksa, Allah’a ulastiran o vesileyi, Allah’a ulastiracak olan vesileyi Allah’tan isteyin.” diyor. Allahû Tealâ üzerimize farz kilmistir. Iste bunu isteyebilmek için husû sahibi olmamiz lâzimdir.
Hadid Suresinin 16. âyet-i kerimesinde kisinin nasil husû sahibi oldugunu gördük. O kisi husû sahibi oldu. Allahû Tealâ’dan mürsidini istemesi lâzimdir. Biz Fatiha Suresinde Allah’a diyoruz ki: “Yalniz Senden istiane isteriz.” Iste bu Allah’tan istenecek istianenin nasil istenecegi, Bakara Suresinin 45 ve 46. âyetlerinde ifade buyrulmustur: 

-2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâsiîn(hâsiîne).
(Allah’tan) sabirla ve namazla istiane (yardim) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazi ile Allah’a ulastiracak mürsidini sormak), husû sahibi olanlardan baskasina elbette agir gelir.


Allahû Tealâ: “Allah’tan sabirla ve namazla istianeyi isteyin.” diyor. Bu da üzerimize farzdir. Bu âyet-i kerimeler hem Allah’tan mürsidin istenmesinin üzerimize farz oldugunu söylüyor, hem de Allah’tan istemenin gerektigini söylüyor. Bu âyet-i kerime iki hususu birden bize bildiriyor. Bakara Suresinin 45. âyet-i kerimesi hem Maide Suresinin 35. âyet-i kerimesi gibi “Istianeyi mutlaka isteyin.” diyor, üzerimize farz kiliyor. Hem de “Hacet namazi kilarak isteyin.” diyor. Namaz kilindigi cihetle isteme mahallinin Allah oldugu kesinlesiyor.
Allahû Tealâ: “Ama bu büyük bir istir, kebîretun bir istir.” diyor. Neden? Çünkü kisi husû sahibi olmamissa, o söyledigimiz 12. basamaga ulasmamissa, kalbinde %2 rahmet birikimi olusmamissa, o kisi 100 defa hacet namazi kilsa mürsidini göremez. Iste Allah’in “Irsad makamini Allah’tan isteyin.” hüviyetini 2 defa farz kilmasi, su sekilde sonuçlaniyor: “illâ alel hâsiîn; ama husû sahipleri hariç.” Yani baskalari için, husû sahiplerinden baskalari için Allah’tan mürsid isteyip de mürside ulasmak bir hayal, çok büyük, çok zor bir istir. Allahû Tealâ onlara göstermez. Ama Allahû Tealâ: “Husû sahipleri hariç.” diyor. Bu noktadaki husû sahiplerinin kim olduklarina bakiyoruz:

-2/BAKARA-46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).
O (husû sahipleri) ki; onlar, Rab’lerine (dünya hayatinda) muhakkak mülâki olacaklarina ve (sonunda ölümle) O’na döneceklerine yakîn derecesinde inanirlar.


Allahû Tealâ: “Onlar Allah’a mülâki olacaklarina, ruhlarini Allah’a ilka edeceklerine, mülâki kilacaklarina, Allah’a ruhlarini hayattayken ulastiracaklarina kesin sekilde inananlardir.” diyor. “Husû sahipleri, Allah’a ruhlarini hayattayken ulastiracaklarina, ilka edeceklerine kesin sekilde inananlardir. Sonra da ölümden sonra da ruhlarinin Allah’a rucû edecegine inananlardir.” diyor.
Böyle bir insan, bu noktadaki insan;

Allah’a inaniyor.
Insan ruhunun ölmeden evvel ulasacagina inaniyor.
Allah’in bu hususu üzerine defaatle farz kildigina inaniyor.
Allah’a ruhunun ölmeden evvel ulastirmayi dilerse, mutlaka ulasacagina da inaniyor.
Iste bu kisi husû sahibidir. Göstergesi, kalbinde %2 rahmet nurunun 12. basamakta olusmasidir.
Su kisi husû sahibi olmustur, 13. basamaga gelmistir, vasiflarin hepsinin sahibidir. Allah’a ruhunu kesin sekilde ulastiracagina emin, kesin olarak buna inaniyor. Bu hüviyetin sahibi olan kisi hacet namazini kildigi zaman Allahû Tealâ mutlaka ona mürsidini gösteriyor ve kisi mürsidine ulasip tâbî oluyor. Ne diyor Allahû Tealâ: “illâ alel hâsiîn; ama husû sahipleri hariç, onlara mutlaka gösterir.” Digerlerine göstermez ama onlara mutlaka mürsidlerini gösterir.
13. basamakta kisi hacet namazini kildi. Allah Bakara Suresinin 46. âyet-i kerimesi geregince ona mutlaka ya mürsidini ya da kendisine yakin vaziyette olan mürsid vekilini gösterir. Netice degismez, kisi mutlaka oraya ulasip tövbe edecektir. Böylece kisi mürsidine ulasir, mürsid mutlaka ulasabilecegi bir yerdedir.
Tövbeden murad cereyan almaktir. Mürsid o cereyanin sahibi olan kisidir. Hangi cereyan? Peygamber Efendimiz (S.A.V) her sene Hira dagindaki Nur magarasina çikardi, itikafa çekilirdi, 30 gün bazen 40 gün orada kalirdi. 40 yasina bastigi zaman bir gün Cebrail (A.S) bembeyaz elbiseler içinde insan hüviyetinde göründü. O’na dogru bir adim atti ve “Ikra; Oku!” dedi. Peygamber Efendimiz (S.A.V) dedi ki: “Ben okuma yazma bilmiyorum, ümmiyim.” Bir adim daha atti Cebrail (A.S), Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e yaklasti. Gene “Oku!” dedi. Gene ayni cevabi aldi. Üçüncü adimda: “Ikra, bi ismi Rabbike; Rabbinin ismiyle oku!” dedi ve Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e kollariyla simsiki sarildi. Allah’in cereyani Cebrail (A.S)’e her zaman oldugu gibi geldi, O’ndan Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e geçti, ikisi de siddetle sarsildilar. Iste bu cezbe, bizim kardeslerimizde mevcuttur. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den bize kadar ulasan bir cezbe, Allah’in cereyani ve bu cereyanin insanlara ulasmasi söz konusudur.
Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den 30 yil sonra Hz. Ali sahâbeye diyor ki: “Ey sahâbe, ey benim aziz kardeslerim, sizlere ne oldu? Bundan 30 yil evvel ben sizin cezbenizden bu mescidin tavanlarinin sarsildigini bilirim. Ne oldu sizlere?” diyor.
Mürsid iradesini de Allah’a teslim eden kisi, mutlak olarak cezbenin sahibidir. Cezbe mürsidin tanitici vasfidir.
Kisi mürsidine ulastiginda tâbiiyetini gerçeklestirir. Bu kisi o zaman tâbiiyet sirasinda Allah’tan 7 tane ni’met alir.
1- Devrin imaminin ruhunun o kisinin basinin üzerine gelip, yerlesmesiyle o kisinin kalbine îmân yazilir:

-58/MUCÂDELE-22: Lâ tecidu kavmen yu’minûne billâhi vel yevmil âhiri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ev ebnâehum ev ihvânehum ev asîretehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minhu, ve yudhiluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, radiyallâhu anhum ve radû anhu, ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizballâhi humul muflihûn(muflihûne).
Allah’a ve âhiret gününe (ölmeden önce Allah’a ulasmaya) îmân eden bir kavmi, Allah’a ve O’nun Resûl’üne karsi gelenlere muhabbet duyar bulamazsin. Ve onlarin babalari, ogullari, kardesleri veya kendi asiretleri olsa bile. Iste onlar ki, (Allah) onlarin kalplerinin içine îmâni yazdi. Ve onlari, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada egitilmis olan, devrin imaminin ruhu onlarin baslarinin üzerine yerlesir). Ve onlari, altindan nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardir. Allah, onlardan razi oldu. Ve onlar da O’ndan (Allah’tan) razi oldular. Iste onlar, Allah’in taraftarlaridir. Gerçekten Allah’in taraftarlari, onlar, felâha erenler degil mi?


2- Devrin imaminin ruhunun o kisinin basinin üzerine Allah’in katindan bir olarak ruh gönderilir.
3- Kisinin ruhu vücuttan ayrilir.
Bu kisi mürsidine tâbî oldugu zaman devrin imaminin ruhu basinin üzerine gelir ve ona Mu’min Suresinin 15. âyet-i kerimesi geregince o kisinin ruhuna: “Senin yevm’it telâkin, Allah’a mülâki olma günün geldi. Allah’a geri dön.” emrini verir.

-40/MU'MIN-15: Refîud derecâti zul ars(arsi), yulkir rûha min emrihî alâ men yesâu min ibâdihî li yunzire yevmet telâk(telâki).
Dereceleri yükselten ve arsin sahibi olan Allah, kullarindan (Kendisine ulastirmayi) diledigi kisinin (Allah’a ulasmayi diledigi için Allah’in da Kendisine ulastirmayi diledigi kisinin) üzerine (basinin üzerine) Allah’a ulasma gününün geldigini (o kisinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah’in emrini teblig edecek) bir ruh (devrin imaminin ruhunu) ulastirir.


4- Allah o kisinin bütün günahlarini sevaba çevirir. Furkan Suresi 70. âyet-i kerime:

-25/FURKÂN-70: Illâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).
Ancak kim (mürsidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazilip, îmâni artan) mü’min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde iste onlarin, Allah seyyiatlerini (günahlarini) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur’dur (günahlari sevaba çevirendir), Rahîm’dir (rahmet gönderendir).


4-Kisinin ruhu vücuttan ayrilir.
Bu kisi mürsidine tâbî oldugu zaman devrin imaminin ruhu basinin üzerine gelir ve Mu’min Suresinin 15. âyet-i kerimesi geregince o kisinin ruhuna: “Senin yevm’it telâkin, Allah’a mülâki olma günün geldi. Allah’a geri dön.” emrini verir.

-40/MU'MIN-15: Refîud derecâti zul ars(arsi), yulkir rûha min emrihî alâ men yesâu min ibâdihî li yunzire yevmet telâk(telâki).
Dereceleri yükselten ve arsin sahibi olan Allah, kullarindan (Kendisine ulastirmayi) diledigi kisinin (Allah’a ulasmayi diledigi için Allah’in da Kendisine ulastirmayi diledigi kisinin) üzerine (basinin üzerine) Allah’a ulasma gününün geldigini (o kisinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah’in emrini teblig edecek) bir ruh (devrin imaminin ruhunu) ulastirir.


5- Allah'a ulasmayi dileyip de mürsidine ulasan ve tâbî olan kisi, böylece kalbine îmân doldugu için îmâni artan mü’min olmustur. Bu kisi ayni zamanda da nefs tezkiyesine baslar. “Allah, Allah, Allah, Allah” diye zikir ettigi zaman, Allah’in katindan gelen rahmet ve fazl ve rahmetle salâvât nurlari kalbine ulasir ve kalbindeki Allah’in yazmis oldugu îmân kelimesine gelen fazillar yapismaya baslar. Kalbin nurlar tarafindan isgal edilmesi, kapkaranlik olan kalbin bu nurlarla adim adim aydinlanmaya baslamasi nefs tezkiyesi adini alir. O kisinin nefsi nefs tezkiyesine baslar.
6- O kisinin fizik vücudu nefsin afetlerine karsi giderek daha büyük bir kuvvetin sahibi olur. Çünkü afetler giderek azalmaktadir.
7- O kisinin iradesi, afetler devamli azaldigi için, afetlere karsi her gün biraz daha güçlenmektedir.
Iste bunlar, mürside ulasildigi zaman Allahû Tealâ’dan alinan 7 tane ni’mettir.
Bu 7 ni’metten bir tanesi daha derecelerle alakali oldugu için ikisi bir faktör sayilmaktadir. O kisiye Allahû Tealâ mürsidine ulastigi güne kadar her kazandigi derecatta 1’e 10 verirken, tâbiiyet aninda bu 1’e 100’e çikar. Sonra nefsinin kalbinde fazillar % 7’yi buldugunda o kisi 1. gök katina ulasir ve Allah o kisiye 1’e 100 vermeye devam eder. Bu nurlarin her %7 artisinda 2., 3., 4., 5., 6., gök katlarina ulasan ruha paralel olarak, Allah’in verdigi 1’e 100 sistem, 1’e 200’e, 1’e 300’e, 400’e, 500’e, 600’e ve 700’e çikar. Ruh Allah’a ulastigi zaman o kisinin her bir kazandigi derece karsiliginda, o kisiye 1’e 700 ni’met verilir. Buraya kadar olan kisim Allahû Tealâ tarafindan garanti edilmistir.
Eger bu kisi mürsidine tâbî olmasaydi, ne bu 7 tane ni’meti alabilirdi ne de ruhunu Allah’a ulastirabilirdi. Ama Allahû Tealâ Allah'a ulasmayi dileyen bir kisiyi Kendisine ulastirmayi garanti ettigi için, o kisiyi mürsidine ulastiran ve ona mürsid sevgisi veren Allah’tir. Yolunda da devamli olarak yardim eden gene Allah’tir ve o kisinin ruhunu Kendisine ulastiran da gene Allah’tir.
Nefsi %51 tezkiye oldugu için bu kisi dünya saadetinin de %51’ine sahip olmustur. Bir de cennetin 3. kati Allahû Tealâ tarafindan garanti edilmistir. Eger bu kisi mürsidine tâbî olmasaydi bu hedeflerin üçüncüsüne ulasamayacakti. Ruhu asla Allah’a ulasamayacakti. Bu kisi Allah'a ulasmayi diledikten sonra mürsidine ulasmadan ölmüs olsaydi gene Allah’in cennetine girerdi, 1. kat cennete hak kazanirda. Mürside ulastiktan sonra ölen kisiyse 2. kat cennete girer. Ruhunu Allah’a ulastiran kisiyse 3. kat cennete girer.
Mürsid farzdir, söyledigimiz vasiflarin sahibidir.


Bugün 3 ziyaretçi (6 klik) kişi burdaydı!




Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol