Ekle

HAKİKAT VE DÜNYA WEB GROUP
İLETİŞİM FORMU
ZİYARETÇİ FORMU
1 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 1-
2 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 2 -
3 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 3 -
4 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 4 -
5 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 5 -
6 - EDA GÜLNİHAL ANKARA - İNCİ TANELERİ - 6 -
7- EDA GÜLNİHAL - WİNDOWSLİVE 1
SANAL ALEM - SANAL ALEMDE NEFS ÇIKMAZI - 3 -
1 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU - 1 - RESUL VE NEBİİ KAVRAMI
2 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU - 2 - MEALLERDE GİZLENEN HİDAYET SIRLARI
3 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - 3 - KULLUK VE İBADET
4 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 4 - ALLAH KALP GÖZÜYLE GÖRÜLÜR
5 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 5 - ALLAH C.C AYET-İ KERİMELERİ PEYGAMBER OLMAYANLARADA GÖNDERİRMİ
6 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 6 - NEFSİ ISLAH EDEN AMELLER
7 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 7 - MÜSLÜMANLARIN BİRLİK VE BERABERLİĞİ
8 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 8 - HADİS-İ ŞERİF ANEKTODLARI
9 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 9 - HİDAYET SIRAT- I MUSTAKİYMDİR
10 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 10 - HİDAYET VE DALALET
11 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 11 - HİKMET - İ İLAHİ
12 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 12 - İSLAM VE İHLAS
15 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 15 - LA İLAHE İLLALLAH
13 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 12 - İSLAM VE İRFAN
14 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 14 - CENNETE GİDEN YOL
16 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 16 - MEHDİ A.S
17 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 17 - MEHDİ A.S VE ÇIKIŞI
18 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 18 - MEHDİ A.S VE İRŞADI
19 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 19 - MÜRŞİD - İ KAMİL
20 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 20 - MÜRŞİDE TAABİYET
21 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 21 - NEFS TEZKİYESİ
22 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 22 - RUH VE VÜCUD
23 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 23 - TAKVA VE İSLAM
24 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 24 - ALLAHA TESLİMİYET
25 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 25 - ULUL ELBAB
26 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 26 - ZAN VE MÜSLÜMAN
27 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 27 - ZİKİR VE ZİKİR EHLİ
28 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 28 - MÜSLÜMAN ZULMETMEZ
29 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 29 - ZÜHT VE İSLAM
30 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 30 - HUKUK AHLAK VE İSLAM
31 - TASAVVUF NURU - HÜLYA - KONU 31 - AİLE VE İSLAM
TURKISC PEOPLE FOLK MUSIC BOX
HAKİKAT VE DÜNYA FACEBOOK

12 - TASAVVUF NURU - HÜLYA

KONU 12 - İSLAM VE İHLAS

http://www.eda-trabzon34.tr.gg


Ihlâs
“Muhlis olmak” ihlâs sahibi olmak demektir.


Bu bölümümüzde Kur'an'da ki Ihlâs kavramini ayetler isiginda inceleyecegiz.

Sizlere Islâm’dan kopan Kur’ân gerçeklerinden bahsediyoruz.

Ihlâs, Islâm’dan kopmustur. Ihlâsi, “Hadi gelin sizinle ihlâsla Allahû Tealâ’ya dua edelim.” seklinde bir hüviyete baglamislardir. Yani bir sey içten olursa, o ihlâsli oluyormus; Kur’ân’daki ihlâs da o demekmis.
Oysaki ihlâs, Kur’ân-i Kerim’de Islâm’in 7 safhasindan altincisinin adidir. “Muhlis olmak” ihlâs sahibi olmak demektir. Bütün sahâbe ihlâs sahibi olmuslardi. Ama ihlâsin kalpten bir talebin vücut bulmasi ile tahakkuk edecegini zannetmek, bir sahteliktir. Allah’in âyetlerinden haberdar olmamanin en açik delilidir. Kur’ân’in ruhunu bilmeyenler tarafindan yazilmis olan 23 tane Kur’ân-i Kerim mealinin, aslinda Allah katinda bir degeri yoktur. Onlar dînlerini bilmiyorlar. Onlarin arasinda dogruya çok yakin seyler yazanmis olanlar da, dogrulari kabul edenler de var. Onlari tenzih ederiz.
Ihlâs, halis, muhlis ve muhlasîn kelimeleri ayni kökten gelir. Ihlâs bir makamin adidir:

Allah’a ulasmayi dilemek, 1. safhayi
Mürside ulasip tâbiiyet, 2. safhayi
Ruhu Allah’a ulastirip teslim etmek, 3. safhayi
Fizik vücudu Allah’a teslim etmek, 4. safhayi
Daimî zikre ulasarak nefsi Allah’a teslim etmek, 5. safhayi
Muhlis olmak, 6. safhayi olusturur.
Muhlis olmak, Kur’ân-i Kerim’deki 28 basamaklik merdivende, 27. basamagi ifade eder. Nefsin kalbini halis kilmaktir. Bundan sonra geriye bir safha kalir.

Salâh makami, 7. safhayi olusturur. Salâh makaminin 5. kademesinde kisi, iradesini de Allah’a teslim eder ve Allahû Tealâ tarafindan “Irsada memur ve mezun kilindin.” cümlesi ile irsad makamina tayin edilir.
Konumuz, Kur’ân’dan kopmus olan kavramlardan birisi olan ihlâs. 28 basamagin neresine oturdugunu bir tarafa birakin; bugünün dîn adamlari 28 basamagin 28’inden de haberdar degiller.
Meselâ bir “takva” kavrami: Allah’a ulasmayi dilediginiz zaman 1. takvadasiniz, 3. basamaktasiniz. Ondan evvel takva sahibi olamazsiniz. Mutlaka Allah’a ulasmayi dilemeniz lâzimdir. Bunlarin hiçbirinden haberdar olmayanlara biz dîn ögretmeye kalkiyoruz.
En çok acidigimiz, zamanimizin dîn adamlaridir. Allah’in dîninden habersiz olan bu zavalli insanlar, televizyonlari parsellemisler, okullari parsellemisler ve insanlara, onlari cehenneme götürecek olan bir dîn ögretisi ile dîn ögretiyorlar. Korkunç bir trajediyi yasiyoruz. 70 milyon insan bu dîn adamlarinin ögretisiyle cehenneme dogru gidiyor. Kisi;
3. basamakta, Allah’a ulasmayi diler.
14. basamakta, mürsidine ulasir, tâbî olur.
21. basamakta, ruhunu Allah’a ulastirir.
22. basamakta, ruh Allah’a teslim olur.
25. basamakta, fizik vücut Allah’a teslim olur.
26. basamakta, nefs Allah’a teslim olur.
27. basamakta, kisi muhlis olur yani nefsinin kalbi halis olur. Simdi kisaca bu basamaklara atif yaparak, bir kisinin nasil muhlis oldugunu beraberce görelim:
1. basamak: Kisi olaylari yasar, herkes olaylari yasar.
2. basamak: Olaylar karsisinda tavir ortaya koymak söz konusudur.
Herkes senede en az iki defa musibetlerle imtihan olur ve tavrini ortaya koymak mecburiyetindedir. Istese de istemese de bir tavir sergileyecektir. Bu, kisinin kimligini ortaya koyar. Iste bu noktada insanlarin %90’dan fazlasi Allahû Tealâ tarafindan seçilirler. Nereye seçilirler? Onlar Allah’a ulasmayi engelleyenler degillerdir. Onlar seçilenlerdir. Allah’a ulasmayi dilesinler diye Allahû Tealâ tarafindan seçilirler. Ama %90’dan fazlasi Allah’a ulasmayi dilemezler. Onlarin arasindan %10’dan daha az kisi, Allah’a ulasmayi dileyenlerdir.
3. basamak: Allah’a ulasmayi dilemek.
4. basamak: Allah’a ulasmayi dileyenler üzerinde Allah, Rahîm esmasiyla tecelli eder. Bu tecellinin neticesinde, Allahû Tealâ bu kisiye furkanlar verir. Enfal Suresinin 29. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ inananlara, yani hak mü’min olmayan inananlara (sadece Allah’a ulasmayi dileyenler hak mü’minlerdir.) diyor ki:

-8/ENFÂL-29: Yâ eyyuhellezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
Ey âmenû olanlar, Allah’a karsi takva sahibi olursaniz sizi furkan (hak ve bâtili ayirma özelligi) sahibi kilar! Ve sizden (sizin) günahlarinizi örter ve size magfiret eder (günahlarinizi sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.


Takva sahibi olmak, Allah’a ulasmayi dilemekle mümkündür. Allahû Tealâ “Allah’a ulasmayi dileyin ve takva sahibi olun. Takva sahibi olun ki; Allah size furkanlar versin ve sizin günahlarinizi örtsün. Sonra da günahlarinizi magfiret etsin, sevaba çevirsin.” diyor. Öyleyse insanlik bu âyette muhtesem bir müjde almis durumda. Kim Allah’a ulasmayi dilerse, Allah onun mutlaka günahlarini örtecektir.
Kisi Allah’a ulasmayi diliyor. Diledigi an, Allah isitiyor, biliyor ve görüyor. Derhal kisiye Rahîm esmasi ile tecelli ediyor. Bu tecelli kör, sagir ve dilsiz olan o kisi üzerinde öyle bir tesir icra ediyor ki; o kisi gören, isiten ve idrak eden birisi oluyor. Allahû Tealâ ne yapiyor?

Kisinin gözleri üzerindeki hicab-i mestureyi (gizli perdeyi) aliyor.
Kisinin görme hassasi olan basar hassasinin üzerindeki gisavet adli perdeyi aliyor.
Kisinin kulaklarindaki vakra adli isitme engelini aliyor.
Kisinin isitme hassasinin mührünü açiyor.
Kisinin kalbinin mührünü açiyor.
Kalpteki ekinnet adli idraki önleyen müesseseyi aliyor.
Kalbe idraki saglayan bir vasita olan, Allahû Tealâ’nin ilâhi bir kompitürü olan ihbati koyuyor.
7 tane faktör saydik. Bu 7 faktörün her birinde, Allahû Tealâ o kisinin günahlarinin 1/7’si kadar bir dereceyi, kisinin amel defterinde sag tarafa ilâve eder. Amel defterinin sagina yesil rakamlarla yazilan o muhtesem ilâveye bakiyoruz. Allahû Tealâ’nin her bir muhtevasi yani gözleri açmasi (2), kulaklari açmasi (2), kalbi açmasi (3) yani Allahû Tealâ’nin verdigi o 7 tane ihsanlarin her biri, o kisinin günahlarinin 1/7’isi kadar kisinin sevap hanesine sevap yazilmasina sebebiyet veriyor.
Günahlar ve sevaplar. Kaybedilen dereceler, nâkis derecelerdir. Kazanilan dereceler, zait derecelerdir. Kisinin amel defterine kaybettigi derecat kadar derecat kaydediliyor. Ne oldu? Kisinin günahlari örtüldü. Sevaplari varoldugu için, o kisi günahlari sevaplarindan az olan birisi, ya da asil ifadesiyle sevaplari günahlarindan fazla olan birisi oldu. Gidecegi yer cennet oldu.
Peki, bu kisi ne yapti? 3. basamakta, Allah’a ulasmayi diledi. Ondan sonra 4. basamakta, Allahû Tealâ Râhim esmasi ile tecelli etti. 5, 6 ve 7. basamaklarda, kisinin görme, isitme ve idrak etme kesimleri halledildi.
8. basamakta, Allah kisinin kalbine ulasir. Bu ulasma için Allahû Tealâ, Tegabun Suresinin 11. âyet-i kerimesinde söyle buyuruyor:

-64/TEGÂBUN-11: Mâ asâbe min musîbetin illâ bi iznillâh(iznillâhi), ve men yu’min billâhi yehdi kalbehu, vallâhu bi kulli sey’in alîm(alîmun).
Allah’in izni olmadikça bir musîbet isabet etmez. Ve kim Allah’a îmân ederse (âmenû olursa), (Allah) onun kalbine ulasir. Ve Allah, herseyi en iyi bilendir.


9. basamakta, Allah o kisinin kalbini, kalbinin nur kapisini Allah’a çevirir. Allahû Tealâ Kaf Suresinin 33. âyet-i kerimesinde diyor ki:

-50/KAF-33: Men hasiyer rahmâne bil gaybi ve câe bi kalbin munîbin.
Gaybda Rahmân’a husu duyanlar ve münib (Allah’a yönelmis) bir kalple (Allah’in huzuruna) gelenler (için).


Allahû Tealâ diyor ki: “Kurumus topraklar yagmura nasil hasretse, iste böyle bir husûnun içinde olan insanlarin kalbini Allah Kendisine çevirir.”
10. basamakta, Allahû Tealâ o kisinin gögsünü yariyor. Allah’in nurlari o kisinin kalbine ulasabilsin diye gögsünden kalbine bir nur yolu açiyor:

-6/EN'ÂM-125: Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yesrah sadrehu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudillehu yec’al sadrehu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
Öyleyse Allah kimi Kendisine ulastirmayi dilerse onun gögsünü yarar ve (Allah’a) teslime (Islâm’a) açar. Kimi dalâlette birakmayi dilerse, onun gögsünü semada yükseliyormus gibi daralmis, sikintili yapar. Böylece Allah, mü’min olmayanlarin üzerine pislik (azap, darlik, güçlük) verir.


Allahû Tealâ: “Allah kimi Kendisine ulastirmayi dilerse, onun gögsünü yarar ve Islâm’a (ruhunu, vechini, nefsini ve iradesini Allah’a teslim etmeye) açar.” diyor.
Islâm’a açmak, teslime açmaktir. Islâm kelimesi de teslim kelimesi de “silm” kökünden gelmektedir. Islâm dîni, Allah’a teslim olma dîni demektir. Baska bir dîn de hiç olmamistir. Bütün dînler hep ayni dîndir. Tek bir dîn söz konusu olmustur. Islâm da, o tek dînin bugünkü ifadesidir. Tek dîn! Hz. Ibrâhîm’in hanif dîni.
Her sey en güzel standartlarda vücut buluyor. Bunlari Allahû Tealâ dizayn ediyor. Herkes için bütün kapilar ardina kadar açik. Insanlardan istedigi tek bir sey var: Allah’a ulasmayi dilemeleri. Eger bu kisi geregini yapacak olursa, Allahû Tealâ iste bu kisiyi bazi safhalardan geçirir ve onu mutlaka “muhlis” kilar.
Kisi zikir yaptigi zaman Allah o kisinin kalbine, rahmet ile fazl isimli iki tane nur gönderiyor. Allahû Tealâ söyle buyuruyor:

-39/ZUMER-22: E fe men serehallâhu sadrehu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbih(rabbihi), fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâh(zikrillâhi), ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin).
Allah kimin gögsünü Islâm için (Allah’a teslim için) yarmissa artik o, Rabbinden bir nur üzere olur, degil mi? Allah’in zikrinden kalpleri kasiyet baglayanlarin vay haline! Iste onlar, apaçik dalâlet içindedirler.

-39/ZUMER-23: Allâhu nezzele ahsenel hadîsi kitâben mutesâbihen mesâniye taksairru minhu culûdullezîne yahsevne rabbehum, summe telînu culûduhum ve kulûbuhum ilâ zikrillâh(zikrillâhi), zâlike hudallâhi yehdî bihî men yesâu, ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd(hâdin)
Allah, ihdas ettigi (nurlarin) ahsen olanlarini (rahmet, fazl ve salâvâti), ikiser ikiser (salâvât-fazl ve salâvât-rahmet), Kitab’a mütesabih (benzer) olarak indirdi. Rab’lerinden husû duyanlarin ciltleri ondan ürperir. Sonra onlarin ciltleri ve kalpleri Allah’in zikriyle yumusar, sükûnet bulur (yatisir). Iste bu, Allah’in hidayetidir, diledigini onunla hidayete erdirir. Ve Allah, kimi dalâlette birakirsa artik onun için bir hidayetçi yoktur.


Allahû Tealâ: “Gögsünü yardigimiz ve gögsünden kalbine nur yolu açtigimiz ve kalbine o yoldan nur gönderdigimiz kisinin kalbiyle; kalbi kararmis ve sertlesmis olan, kasiyet baglamis olan kisinin kalbi ayni olur mu?” diyor. Bu nurlar, nefsimizin kalbine gelmeye baslar. Sadece rahmet nuru kalbe girebilir ve sadece %2 oraninda kalpte birikebilir. Bu giris Hadid Suresinin 16. âyetinde anlatilmistir. Allahû Tealâ söyle buyuruyor:

-57/HADÎD-16: E lem ye’ni lillezîne âmenû en tahsea kulûbuhum li zikrillâhi ve mâ nezele minel hakki ve lâ yekûnû kellezîne ûtûl kitâbe min kablu fe tâle aleyhimul emedu fe kaset kulûbuhum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).
Allah’in zikri ile ve Hakk’tan inen seyle (Allah’in nurlari ile), âmenû olanlarin (Allah’a ulasmayi dileyenlerin) kalplerinin husû duyma zamani gelmedi mi? Kendilerine daha önce kitap verilip de böylece üzerinden uzun zaman geçince, artik (zikri unuttuklari için) kalpleri katilasan kimseler gibi olmasinlar. Onlardan çogu fasiklardir.


Kisinin kalbinde husû olustugu zaman o kisi hacet namazini kilip, mürsidini soruyor ve Allah ona mürsidini gösteriyor. Allahû Tealâ, mürsidi Allah’tan sormaya “istiane istemek” diyor. Bakara Suresinin 45 ve 46. âyet-i kerimelerinde bu muhtevayi anlatmistir. Allahû Tealâ diyor ki:

-2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâsiîn(hâsiîne).
(Allah’tan) sabirla ve namazla istiane (yardim) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazi ile Allah’a ulastiracak mürsidini sormak), husû sahibi olanlardan baskasina elbette agir gelir.

-2/BAKARA-46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).
O (husû sahipleri) ki; onlar, Rab’lerine (dünya hayatinda) muhakkak mülâki olacaklarina ve (sonunda ölümle) O’na döneceklerine yakîn derecesinde inanirlar.


Bu noktada kisinin hacet namaziyla sordugu kisi, mürsiddir. Sorar, Allah ona mürsidini gösterir ve o da gider mürsidine ulasir. Ama kisinin, bu noktaya ulasabilmesi için husû sahibi olmasi lâzimdir. Bunun için de nefsinin kalbinde %2 nur birikiminin gerçeklesmis olmasi gerekir. Sadece onlar mürsidlerini Allah’tan sorduklarinda Allah’tan cevaplarini alabilirler. Digerleri cevap alamazlar. Böylece bu kisi mürsidine ulasir, tâbiiyetini gerçeklestirir.
Allahû Tealâ mürsidin farz oldugunu söylüyor:

-5/MÂIDE-35: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihî leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulasmayi, teslim olmayi dileyenler); Allah’a karsi takvâ sahibi olun ve O’na ulastiracak vesileyi isteyin. Ve O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.


Mürsid farzdir ve hacet namazi ile istenir. Bakara-45 ve 46’da Allahû Tealâ, mürsidin nasil istendigini açiklamaktadir. Mürside ulasincaya kadar kisi, Allahû Tealâ’dan tam 12 tane ihsan almistir. Mürside ulastiktan sonra, kisiye bu sefer de ni’metler yagmaya baslar:

Kisinin kalbinin içine “îmân” yazilir.
Devrin imaminin ruhu basinin üzerine gönderilir.
-58/MUCÂDELE-22: Lâ tecidu kavmen yu’minûne billâhi vel yevmil âhiri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ev ebnâehum ev ihvânehum ev asîretehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minhu, ve yudhiluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, radiyallâhu anhum ve radû anhu, ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizballâhi humul muflihûn(muflihûne).
Allah’a ve âhiret gününe (ölmeden önce Allah’a ulasmaya) îmân eden bir kavmi, Allah’a ve O’nun Resûl’üne karsi gelenlere muhabbet duyar bulamazsin. Ve onlarin babalari, ogullari, kardesleri veya kendi asiretleri olsa bile. Iste onlar ki, (Allah) onlarin kalplerinin içine îmâni yazdi. Ve onlari, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada egitilmis olan, devrin imaminin ruhu onlarin baslarinin üzerine yerlesir). Ve onlari, altindan nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardir. Allah, onlardan razi oldu. Ve onlar da O’ndan (Allah’tan) razi oldular. Iste onlar, Allah’in taraftarlaridir. Gerçekten Allah’in taraftarlari, onlar, felâha erenler degil mi?


Onlarin günahlari sevaba çevrilir. Allahû Tealâ Furkan Suresinin 70. âyet-i kerimesinde söyle buyuruyor:
 

-25/FURKÂN-70: Illâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).
Ancak kim (mürsidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazilip, îmâni artan) mü’min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde iste onlarin, Allah seyyiatlerini (günahlarini) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur’dur (günahlari sevaba çevirendir), Rahîm’dir (rahmet gönderendir).


Günahlarin sevaba çevrildigi bir noktadayiz. Bu standartlar içinde olaya bakiyoruz. Herkes için ayni seyler geçerlidir. Mürside ulasan kisinin mutlaka günahlari sevaba çevrilir.

Kisi nefs tezkiyesine baslar.
O kisinin kalbi artik nefs tezkiyesi için müsait hale gelmistir. Kisi “Allah, Allah, Allah…” diye tespihini çekerek Allah’in ismini tekrar ederse; Allah’in katindan gelen rahmet ile fazl ve rahmet ile salâvât isimli nurlar, kisinin gögsüne gelir ve kisinin gögsünden kalbine ulasir ve kalbinin içine girer. Rahmet de fazil da salâvât da o kisinin kalbinin içine girer. Fakat kalpte kalici olanlar, baslangiçtaki sadece %2 rahmetin ötesinde artik sadece fazillar olacaktir.
Nefsin kalbinde %2 rahmeti bir tarafa birakalim, bundan sonra hep fazillar gelecektir. O kisinin nefsinin kalbinde %7 fazil biriktigi zaman, kisinin ruhu 1. gök katina ulasir. O kisinin böylece Nefs-i Emmare’de olmasi söz konusudur. Allahû Tealâ söyle buyuruyor:

-12/YÛSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûi illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çikaramam). Çünkü nefs, mutlaka sui olani (serri, kötülügü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasiyla tecelli ettigi (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, magfiret edendir (günahlari sevaba çevirendir). Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen, rahmetiyle nefsleri tezkiye ve tasfiye edendir).


Allah’in Râhim esmasi ile tecellisi bu noktada tahakkuk ediyor. Râhim esmasi ile tecelli, bu kisinin Allah’a ulasmayi diledigi noktadir. Bu tecelli kisiyi ruhunu 1. gök katina ulastirdigi yere kadar götürüyor. Burasi Nefs-i Emmare’dir.
Sonra kisi zikrini arttirmaya devam ediyor. Artan zikirle beraber, nefsin kalbine giren nurlar da artiyor. Bir defa daha %7 nur birikimi gerçeklesiyor: Nefs-i Levvame. Kisi nefsini kiniyor. Allahû Tealâ söyle buyuruyor:

-75/KIYÂME-2: Ve lâ uksimu bin nefsil levvâmeh(levvâmeti).
Ve hayir, levvame (kinayan) nefse yemin ederim.


Burasi 2. defa %7 fazl birikiminin oldugu noktadir ve ruh 2. gök katina yükselir.
3. defa %7 fazl birikimi: Nefs-i Mülhime. Kisi Allah’tan ilham almaya basliyor. Allahû Tealâ söyle buyuruyor:

-91/SEMS-7: Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.
Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüsecek sekilde) sevva edene (dizayn edene) (andolsun).

-91/SEMS-8: Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.
Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasini ilham etti.

-91/SEMS-9: Kad efleha men zekkâhâ.
Kim onu (nefsini) tezkiye etmisse felâha (kurtulusa) ermistir.


“O nefse ve onu sevva edene (1. faktör).
O nefse Allah’in takvasi ve seytanin fücuru ilham edilir (2. faktör).
Kim nefsini tezkiye ederse o felaha erer (3. faktör).”
Burada o kisinin durumu anlatiliyor. Kisi Allah’tan ilham almaya basliyor ve ruhu 3. gök katina ulasiyor.
Ruhun 4. gök katina ulasmasi için, kisinin nefs kademelerinden Nefs-i Mutmainne kademesine ulasmasi lâzimdir. 4. defa %7 fazl birikimi ile Nefs-i Mutmainne olusur. Allahû Tealâ söyle buyuruyor:

-13/RA'D-28: Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).
Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri, Allah’i zikretmekle mutmain olmustur. Kalpler ancak; Allah’i zikretmekle mutmain olur, öyle degil mi?


Kalplerin mutmain olabilmesi, tatmine, doyuma ulasabilmesi, sadece bir tek anahtari gerektirir; o anahtar zikirdir. Allah’a ulasmayi dileyen birinin zikri derhal Allah’in sünnetullahi tarafindan duyulur. Sünnetullah, Allah’in kâinattaki her zerreye hükümdar olan ilâhî kompitürüdür. Derhal oraya, Allah’in rahmeti ile fazlini ve rahmeti ile sâlâvatini gönderir. Eger o kisi Allah’a ulasmayi dilemisse bu gerçeklesir. Dilememisse ne kadar zikrederse etsin, o kisinin gögsüne hiç bir zaman Allah’in nuru ulasmaz. Tabiatiyla kalbine de ulasmaz. Öyleyse herseyin bir anahtari vardir.
Allah’a ulasmanin anahtari da, Allah’a ulasmayi dilemektir. Simdi konumuz olan ihlâsin anahtari da, ayni anahtardir. Her sey oradan, Allah’a ulasmayi dilemekten baslar. Allahû Tealâ böylesine güzel bir dizayn gerçeklestirmistir. Insanlari bir hiç karsiligi, mutlaka Kendisine ulastiriyor. Bir hiç karsiligi! Sadece bir dilek: Allah’a ulasmayi dilemek. Kisi mürside ulasip tâbî oldugu zaman, ruhu vücudundan ayrilir, Allah’a dogru yola çikar.
Nefs tezkiyesinin 5. kademesi Nefs-i Radiye, 6. kademesi Nefs-i Mardiyye’dir. Nefs-i Radiye’de biz Allah’tan razi oluyoruz, ruhumuz 5. gök katina çikiyor. Nefs-i Mardiyye’de Allah da bizden razi oluyor ve ruh 6. gök katina çikiyor. Hem Mutmainne hem de Radiye ve Mardiyye kademeleri, Fecr Suresinin 27, 28, 29, 30. âyet-i kerimelerinde ifade buyurulmustur. Allahû Tealâ diyor ki:

-89/FECR-27: Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh(mutmainnetu).
Ey mutmain olan nefs!

-89/FECR-28: Irciî ilâ rabbiki râdiyeten mardiyyeh(mardiyyeten).
Rabbine dön (Allah’tan) razi olarak ve Allah’in rizasini kazanmis olarak!

-89/FECR-29: Fedhulî fî ibâdî.
(Ey fizik vücut!) O zaman, (nefsini tezkiye ettigin ve ruhunu Allah’a ulastirdigin zaman Bana kul olursun) kullarimin arasina gir.

-89/FECR-30: Vedhulî cennetî.
Ve cennetime gir.


7. ve son kademe, tezkiye kademesidir, Nefs-i Tezkiye. Allahû Tealâ söyle buyuruyor:

-35/FÂTIR-18:
Ve lâ tezirû vâziretun vizre uhrâ, ve in ted’u
muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu sey’un
ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne
yahsevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salâh(salâte),
ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih(nefsihî),
ve ilâllâhil masîr(masîru).


 


Ve yük tasiyan birisi (bir günahkâr) baska birinin yükünü (günahini) yüklenmez. Eger agir yüklü kimse, onu (günahlarini) yüklenmeye (baskasini) çagirsa bile ondan hiçbir sey yükletilmez, onun yakini olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine husû duyanlari ve namazi ikame edenleri uyarirsin. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüs Allah’adir (Nefs tezkiyesi ile ruh Allah’a döner, ulasir).

 

“Kim tezkiye olursa, bunu kendi nefsi için yapmistir.”
Çünkü nefsi ezelde Allahû Tealâ’ya tezkiye olacagina dair söz vermistir.
Allahû Tealâ. “Ve ruhu Allah’a döner: ilâllâhil masîr” diyor. Böylece ruh Allah’a döner, Allah’a ulasir.
Kisinin ruhu Allah’a ulasmistir, 21. basamak.
Ruh Allah’in Zat’inda yok olur, 22. basamak. Kur’ân-i Kerim böyle olan insanlara “evvab” diyor. Allahû Tealâ ruhun Allah’in Zat’ina ulasmasiyla, Allah’in o ruha “meab” olacagini ifade ediyor:

-78/NEBE-39: Zâlikel yevmul hakk(hakku), fe men sâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben).
Iste o gün (mürsidin eli Hakk’a ulasmak üzere öpüldügü ve ona tâbî olundugu gün), Hakk günüdür. Dileyen (Allah’a ulasmayi dileyen) kisi, kendisine Rabbine ulastiran (yolu, Sirati Mustakîm’i) yol ittihaz eder (edinir). (Allah’a ulasan kisiye Allah) meab (siginak, melce) olur.


Böylece ruh Allahû Tealâ’ya ulastiktan sonra, Allah’in Zat’inda yok oluyor. Burasi Allah’in Zat’inda ifna olmaktir. Fenâ makamini isaret eder.
Öyleyse, bu noktaya kadar geçen olaylara bakalim: Allah’a ulasmayi dilemek; ürerimize farz mi? Farz!
Allahû Tealâ diyor ki:

-30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel musrikîn(musrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulasmayi dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazi ikame edin (namaz kilin). Ve (böylece) müsriklerden olmayin.

-30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû siyeâ(siyean), kullu hizbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müsriklerden olmayin ki) onlar, dînlerinde firkalara ayrildilar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanirlar.


Allahû Tealâ: “Allah’a ulasmayi dile, Allah’a yönel.” diyor. Bu farzdir.
Peki, bütün sahâbe Allah’a ulasmayi dilemisler midir? Hepsi. Allahû Tealâ Zumer Suresinin 17. âyet-i kerimesinde söyle buyuruyor:

-39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul busrâ, fe bessir ibâd(ibâdi).
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin seytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçindilar, kendilerini kurtardilar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulasmayi dilediler). Onlara müjdeler vardir. Öyleyse kullarimi müjdele!


Taguta kul iken, Allah’a kul olmuslar. Hepsi Allah’a ulasmayi dilemisler.
Kisi 14. basamakta mürsidine ulasir. Farz mi? Maide Suresi 35. âyet-i kerimesi geregince farzdir:

-5/MÂIDE-35: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihî leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulasmayi, teslim olmayi dileyenler); Allah’a karsi takvâ sahibi olun ve O’na ulastiracak vesileyi isteyin. Ve O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.


Sahâbe mürsidlerine tâbî oldular mi? Kâinatin en büyük mürsidine, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tâbî oldular. Allahû Tealâ söyle buyuruyor:

-48/FETIH-10: Innellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen).
Muhakkak ki onlar, sana tâbî olduklari zaman Allah’a tâbî olurlar. Onlarin ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettigi için ellerinde de tecelli etmis oldugundan) Allah’in eli vardir. Bundan sonra kim (ahdini) bozarsa, o taktirde sadece kendi nefsi aleyhine bozar (Allah’a verdigi yeminleri, ahdleri yerine getirmedigi için derecesini nakisa düsürür). Ve kim de Allah’a olan ahdlerine vefa ederse (yeminini, misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman ona en büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir).


Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e bütün sahâbe tâbî olmuslardir. Bütün sahâbe ruhlarini Allah’a ulastirmislar mi? Hepsi ulastirmislar. Allahû Tealâ, sahâbenin ruhlarini Allah’a ulastirdiklarini Zumer Suresinin 18. âyet-i kerîmesinde kesinlestiriyor.

-39/ZUMER-18: Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi).
Onlar, sözü isitirler, böylece onun ahsen olanina tâbî olurlar. Iste onlar, Allah’in hidayete erdirdikleridir. Ve iste onlar; onlar ulûl’elbabtir (daimî zikrin sahipleri).


Hidayet insan ruhunun Allah’a ulasmasidir.

-2/BAKARA-120: Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).
Sen onlarin dînine tâbî olmadikça (uymadikça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden (asla) razi olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah’a ulasmak (var ya) iste o, hidayettir.” Sana gelen bunca ilimden sonra eger onlarin hevalarina uyarsan andolsun ki; Allah’tan sana ne bir dost ve ne de bir yardimci olur.


inne hudâllâhi huvel hudâ: Muhakkak ki Allah’a ulasmak, iste o hidayettir.
Inne: Muhakkak ki
Hudâllâhi: Allah’a ulasmak
Huve: iste o
el hudâ: hidayettir.

Bütün sahâbe hidayete ermislerdir. Ruhlarini Allah’a ulastirmislar ve de Allah’a teslim etmislerdir.
Ruhu Allah’a ulastirmak farz mi? Farz. Allahû Tealâ söyle buyuruyor:

-73/MUZEMMIL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin Ismi'ni zikret ve herseyden kesilerek O’na ulas.


Allah’a ulasmak üzerimize farz kilinmis ve gördük ki; bütün sahâbe Allah’a ulasmislardir. Bundan sonra sahâbe daha çok zikrediyor. Daha çok zikir, bir yerden sonra o kisiye bir taht ihsanini ifade ediyor.
Kisinin ruhunun Allah’a ulasmasindan sonra ruhun Allah’in Zat’inda yok olmasi, Allah’in ruha meab olmasi, o kisinin evvab olmasi gerçeklesir. Ruh Allah’in Zat’inda yok olur. Bu, ruhun meaba ulasmasi, meabda yok olmasidir. Burasi ruhun Allah’ta yok oldugu, ifnâ oldugu noktadir, fenâfillah makamidir.
Fenâ: yok olmak, fâni olmak
fi: içinde,
Allah: Allah.
Fenâfillah: Allah’in içinde yok olmak, fâni olmak. Burasi 22. basamaktir.
Sonra o kisiye Allahû Tealâ bir taht verir. Kisinin nefsinin kalbindeki nurlar %51’den %61’e çikmistir. %61’e ulasinca Allahû Tealâ o kisiye Allah’in katinda bir taht ihsan eder. Kisi böylece Allah’in Indi’nde bâkî olur. O kisinin ruhu, o tahtin üzerinde, Allah’in Indi’nde baki olur. Allahû Tealâ söyle buyuruyor:

-6/EN'ÂM-127: Lehum dârus selâmi inde rabbihim ve huve veliyyuhum bimâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
Rab’lerinin katinda onlar için selâm yurdu (teslim yurdu) vardir. Yapmis olduklarindan dolayi, O (Allah), onlarin dostudur.


Nefsin kalbindeki nurlar %71’e ulastigi noktadaki makam, bekâ makamidir. Allah’in Zat’inda baki olma makamidir. Herkes bu makamlara kolayca erisebilir.
Bundan sonra konunun zorlugu baslar. Bu makamdan daha yukariya çikabilmek için, kisinin mutlaka zahid olmasi gerekir.
Negatif züht, Kur’ân-i Kerim’de Yusuf Suresinin 20. âyet-i kerîmesinde ifade ediliyor. Allahû Tealâ söyle buyuruyor:

-12/YÛSUF-20: Ve serevhu bi semenin bahsin derâhime ma’dûdeh(ma’dûdetin), ve kânû fîhi minez zâhidîn(zâhidîne).
Ve onu (Yusuf’u), az bir fiyatla, birkaç dirheme sattilar. Çünkü; ona karsi zahidlerden idiler.


Yusuf’a deger vermiyorlar. Bu negatif zühddür. Ama zahid, pozitif zühtün sahiplerine denir. Zahid demek, her gün 12 saatten daha fazla Allah’i zikreden kisi demektir.
Kur’ân-i Kerim’de 3 zikir de farz kilinmistir. Ara sira zikir farz mi? Farz. Allahû Tealâ zikri Muzemmil Suresinin 8. âyet-i kerimesinde farz kilmistir:

-73/MUZEMMIL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin Ismi'ni zikret ve herseyden kesilerek O’na ulas.


Allah’a ulasana kadar geçen zikir, az zikirdir. Ara sira yapilan zikirdir ve farzdir. Burada günün yarisindan az zikir yapilir.
Peki, günün yarisindan fazla, çok zikir farz mi? Evet, o da farz.
Allahû Tealâ söyle buyuruyor:

-33/AHZÂB-41: Yâ eyyuhellezîne âmenûzkûrullâhe zikren kesîrâ(kesîran).
Ey âmenû olanlar! Allah’i çok zikirle (günün yarisindan fazla) zikredin.


Allahû Tealâ bu çok zikrin sahiplerinin âmenû olanlar oldugunu yani sadece Allah’a ulasmayi dileyenler oldugunu söylüyor. Allahû Tealâ: “Allah’a ulasmayi dileyenler, siz de artik Allah’i çok zikirle zikretmek mecburiyetindesiniz.” diyor. Bu çok zikirle zikretmek, günün yarisindan daha fazla zikretmektir.
Kim her gün Allah’i günün yarisindan daha fazla zikrederse, ancak o kisinin kalbindeki nurlar %71’i asar. Kisinin zikrinin artisi ile paralel olarak, %81’e kadar kisi zühd makaminda yürür.
Kisi daimî zikre ulasmadan evvel, nefsinin kalbinde %81 nur birikimi gerçeklestiginde bu kisinin fizik vücudu Allah’a teslim olur. Kisi fizik vücudunu Allah’a teslim ettigi noktada o kisinin nefsinin kalbinde %81 nur vardir. Geri kalan %19 karanlik olmasina ragmen, fizik vücut Allah’in bütün emirlerini mutlak olarak yerine getirir.

Fizik vücudun Allah’a teslim edilmesi farz mi? Farz oldugu kesin. Allahû Tealâ Yasin Suresinin 60 ve 61. âyet-i kerimelerinde söyle buyuruyor:

-36/YÂSÎN-60: E lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûs seytân(seytâne), innehu lekum aduvvun mubîn(mubinun).
Ey Âdemogullari! Ben, sizlerden seytana kul olmayacaginiza dair ahd almadim mi? Muhakkak ki o (seytan), size apaçik bir düsmandir.

-36/YÂSÎN-61: Ve eni’budûnî, hâzâ sirâtun mustekîm(mustekîmun).
Ve Ben, sizden Bana kul olmaniza (dair ahd almadim mi?) Bu da Sirati Mustakîm (üzerinde bulunmak)tir.


“Âdemogullari” fizik vücutlarimizdir. Allahû Tealâ hepimizden bu konuda ahd almistir.
Bütün sahâbe fizik vücutlarini Allah’a teslim etmislerdir. Allahû Tealâ’nin Kur’ân’daki isareti, Al-i Imran Suresinin 20. âyet-i kerimesinde söyle ifade edilmektedir:

-3/ÂLI IMRÂN-20: Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebean(menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belâg(belâgu), vallâhu basîrun bil ibâd(ibâdi).
Eger seninle tartismaya kalkarlarsa, o zaman de ki: “Ben ve bana tâbî olanlar vechimizi (fizik vücudumuzu) Allah’a teslim ettik.” O kitap verilenlere ve ÜMMÎ’lere de ki: “Siz de (fizik vücudunuzu Allah’a) teslim ettiniz mi?” Eger teslim ettilerse o zaman (onlar) andolsun ki; hidayete ermislerdir. Eger yüz çevirirlerse, o zaman sana düsen (görev) ancak tebligdir. Allah kullarini BASÎR’dir (görendir).


Sonra kisi daimî zikre ulasir. Daimî zikre ulasinca kisinin 4 tane temel özelligi vardir:

Kisi daimî zikre ulasmistir.
Daimî zikre ulastigi için nefsinde hiç afet kalmamistir.
Allahû Tealâ o kisinin kalp gözünü açar. Göstermek istedigi her seyi kalp gözleri ile gösterir.
Allahû Tealâ o kisinin kalp kulagini açar. Allah onunla konustugu zaman, kisi Allah’in bütün söylediklerini isitir.
Bu 4 tane temel sart, o kisinin 3 tane vasif sarti kazanmasina sebebiyet verir:

O kisi ehli tezekkür olur. Allah ile her zaman her konuyu konusmak, tezekkür etmek imkâninin sahibidir.
O kisi ehli hayir olur. Daimî zikirde oldugu için her an derecat kazanir. Her an hayir kazanir.
O kisi ehli hikmet olur. Allah’in âyetlerine baktigi zaman, o âyetlerin hangi kademeye ait oldugunu bir bakista görür. Ayni zamanda hâkim veya hakem oldugu zaman mutlaka adaletle hükmeder. Çünkü Allahû Tealâ’dan sorarak hüküm verir.
Allah ile olan iliskilerinize dikkatle bakin. Bu makam ulûl'elbab makamidir. Daimî zikirdir. Nefsin teslimini içerir. Iste ihlâs makami bundan sonraki makamin adidir.
Ulûl’elbab makaminda bütün insanlara 7 kat yerler gösterilir. Yerlerin melekûtu 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7. kat cehennemlerdir. Asagi dogru. -1, -2, -3 diye gider. Yer katlarinin asagisina dogru 7 kat cehennem bu makamda gösterilir. Ulûl’elbab makaminin bir özelligi daha vardir. Ulûl’elbab makamindaki kisiye ana dergâh da gösterilir. Devrin imaminin dergâhidir. O dergâh, bizim dergâhimizdir.
Allahû Tealâ’nin bu devrede devrin imamligina tayin ettigi kisi; o, biziz! Huzur namazinin imamiyiz. Allahû Tealâ’nin huzurunda namaz kildiran bizim ruhumuzdur. Her gün bizden ayrilip da ruhumuz bir yere gitmis degildir. Zaten ruhumuz Allah’a ulasmistir. Ama Allahû Tealâ O’nun katinda bir ruhumuzu orada, huzur namazinin imamligina vazifeli kilmistir. Ruhumuz hep oradadir. Bir ruhumuz oradadir, Indi Ilâhi’dedir, orada huzur namazini kildirir. Bir baska ruhumuz ümmülkitabin altindadir. Boslukta duran ümmülkitabin altindaki ruh, oradaki müderristir. O kürsünün basindaki kisi; o, biziz.
Bu ulûl'elbab makaminin sonrasi ihlâs makamidir. Ihlâs farz midir? Evet farzdir. Allahû Tealâ Beyyine Suresinin 5. âyet-i kerimesinde söyle buyuruyor:

-98/BEYYINE-5: Ve mâ umirû illâ li ya''budûllâhe muhlisîne lehud dîne hunefâe ve yukîmûs salâte ve yu''tûz zekâte ve zâlike dînul kayyimeh(kayyimeti).
Ve onlar, Allah için hanifler olarak dînde halis kullar olmaktan (nefslerini halis kilmaktan) ve namazi ikame etmekten ve zekâti vermekten baska bir seyle emrolunmadilar. Iste kayyum dîn (kiyâmete kadar devam edecek dîn) budur.


Ve mâ umirû illâ li ya’budullâhe: Onlar emrolunmadilar.
Illâ: Allah’a kul olmakla emrolundular.
Muhlisîne: muhlis kullar olmakla emrolundular.
lehud dîne: O’nun dîninde, Allah’in dîni için halis kullar, nefslerinin kalbini halis kilmis, muhlis kullar olmakla emrolundular.
Hunefâe: hanifler olarak
Ihlâs emrolunmus, farz kilinmistir. Peki bütün sahâbe muhlisler oldular mi? Hepsi oldular. Allahû Tealâ diyor ki:

-2/BAKARA-139: Kul e tuhâccûnenâ fîllâhi ve huve rabbunâ ve rabbukum, ve lenâ â’mâlunâ ve lekum a’mâlukum ve nahnu lehu muhlisûn(muhlisûne).
De ki: “Allah hakkinda bizimle mücâdele mi ediyorsunuz? O, bizim de Rabbimizdir sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz de size aittir. Ve biz, onun için ihlâs sahibi (muhlis) (kul)lariz.”


Muhlisler, öyle kisilerdir ki, Allahû Tealâ onlara 7 kat gökleri gösterir. Devrin imaminin dergâhi zemin kattadir ve zaten daha evvel ulûl'elbab makaminda görülür. Bu makamda:

gök katinda açikta yapilan bir secde gösterilir.
gök katinda suvarilma havuzlarinin bulundugu kesim ile 7. kata kadar çikabilenlerin bulundugu 2. kesim gösterilir.
gök katinda bir köske benzeyen iki katli dergâh.
gök katinda Beyt-ül Makdes’in asli,
gök katinda Beyt-ül Haram’in asli gösterilir.
gök katinda sibgatullah olma mahalli gösterilir. Buz kalibina benzeyen o nurdan çikan isiklarin nasil oradaki ruhlarin derilerini onun rengine boyadiklari ve derileri nasil çatlattigi ve sadece çatlamayan bir kisinin oradan ayrilip daha üst kata çikabildiginin görüntüsü gösterilir.
Bu noktadan sonra o kisiye Allahû Tealâ 7. katin sirlarini gösterecektir.
7. gök katinin:
1. âlemi kader hücreleridir. Kader hücreleri altigendir.
2. âlem ümmülkitabtir. Orada da devrin imami görev yapar.
3. âlem Kudret Denizi’dir. Insanlarin kudret denizine nasil daldiklari gösterilir.
4. âlem Makam-i Mahmud’dur. Orada da her gün devrin imami görevlidir.
5. âlem Divan-i Salihîn’dir. Divan-i Salihîn’de olan olaylari da Allahû Tealâ o kisiye gösterir. Peygamber Efendimiz (S.A.V) kafilenin sag kanadinda yer alarak Divan-i Salihîn’e ulasildigi andan itibaren, Divan-i Salihîn’in baskanligi devrin gavsinda iken, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e geçer. Kafilenin tekrar geri döndügü noktaya kadar, hep orada o gün Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in bir ruhu Divan-i Salihîn’e baskanlik eder.
6. âlem, zikir hücreleridir. Ruhlar zikir hücrelerine gelir. Orada her biri 2 metreden daha yüksek, küresel bir sistemin içine girip orada günlük zikirlerini yaparlar. Bunlar zikir hücreleridir. Muntazam siralar halindedir. Ruhlarin her biri otururlar ve zikirlerini yaparlar. Zikrini tamamlayabilen bir kisi (her gün olmaz; belki birkaç günde, belki birkaç haftada bir, bir kisi) ancak zikir tamamlanmasi emrini aldigi zaman; o Sidretül Münteha’ya ulasir.
7. âlem, Sidretül Münteha’dir. (Indi Ilâhi’nin en yüksek noktasindaki o agaç ) Oradan kisinin ruhu Allah’in Zat’ina ulasir.
Insanlardan kim Sidretül Münteha’yi görmüsse, o zaman o kisi ihlâs makamini tamamlamistir, salâh makamina geçer. Bunun isareti Tövbe-i Nasuh’a davet dilmektir. Ihlâs makaminin sonu, Tövbe-i Nasuh’tur. Salâh makaminin basi gene Tövbe-i Nasuh’tur. Allahû Tealâ kisiye Nasuh Tövbesi ile tövbe ettirir. Allah’in söyledikleri tekrar edilerek Nasuh Tövbesi tamamlanir.
Nasuh tamamlandiktan sonra, Allahû Tealâ o kisinin günahlarini örter. O kisiye salâh nuru verir. O kisinin günahlarini sevaba çevirir. Bu 4 kademe, salâh makaminin ilk 4 kademesini olusturur:

Tövbe-i Nasuh,
Günahlarin örtülmesi,
Salâh nurunun verilmesi,
Kisinin günahlarinin sevaba çevrilmesi.
Günahlarin sevaba çevrilmesi olayindan sonra, o kisinin iradesi de Allah’a teslim olmak üzere hazir hale gelmistir. Irade Allah’a teslim olur. Kisi salâh makaminin 5. kademesindeki son noktaya ulasir.
Ihlâs makami bundan evvelki son makamdir. Tabiatiyla Islâm’dan kopan kavramlardan en önemlilerinden biridir. Insanlar bu söyledigim seylerden, uzaktan yakindan haberdar degiller ve biz onlara dînlerini ögretmeye çalisiyoruz.
Bir gün kimligimiz kesin sekilde insanlar tarafindan anlasilacak. O zaman bugünün dîn adamlari omuzlarindaki agir vebali idrak edecekler.
Allahû Tealâ’ya sonsuz hamd ve sükrederiz ki, Islâm’dan kopan kavramlardan ihlâs makamini, o makama nasil ulasildigini, o makamda neler oldugunu sizlerle beraber gözden geçirdik.


Bugün 1 ziyaretçi (2 klik) kişi burdaydı!




Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol